İki satır yazma vakti,

Babaya dair…

Sayfalara gerek yok,

İki satır…

İnsanı var eden hiç şüphesiz, yaşadığı ve hissettiği duygulardır. Duygularımızı kontrol edebilmek, duygularımızı yaşadığımız yoğunluğa göre de değişkenlik gösterebilir. Olumlu duyguların yanında olumsuz duyguların da olması bir nevi davranışlarımızda denge kurmamıza sebep olur.

Çocukluğumuzda yaşadığımız duygu yoğunlukları ise ileriki yaşlarımızda bizi yönlendiren bir durum halini alır. Bazen mutluluk, bazen öfke, bazen özgüven bazen de vicdan bize yoldaşlık eder yaşamımız boyunca…

Bu konuda iş bilir olup, ahkam kesmeyeceğim. İşin ehli uzmanlar bu konuda yeterince bilgilendiriyorlar.

Duygularımızı ifade edemediğimiz bir gerçek kişilikten bahsetmek istiyorum;

Babalarımız…

Bonkörce dağıttığımız duygularımızda en cimri olduğumuzun tanıkları…

Annelerimize, kardeşlerimize, arkadaşlarımıza, dostlarımıza, yakınlarımıza, sosyal çevremize sunduğumuz duygularımızdan mahrum bırakırız her zaman, babalarımızı…

Babadır ya, bir şekilde baş etmeyi bilir hepsiyle… Hem,duygularını da belli etmemelidir babalar…

Üzülse de, kırılsa da, mutlu olsa da, hatta ağlasa da belli etmez; içinden ağlar babalar…

Babama dair çok bir anım yok, çocukluğumdan kalan. Bölük börtük hatıraları birleştirmeye çalışıyorum çoğu zaman. Usumun derinliklerinde kalan sıkı sıkı sarıldığım hatırlarımın, babama dair olanlarını ayıklıyorum, elimde bir avuç anı kalıyor; onunda yarısı acı yarısı tatlı…

Babamın yurtdışı çalışma yılları, görüşemeden geçen, kaybolmuş ayrılık zamanları, nihayetinde ölüm ve erken büyüme ile yüzleşme…

Babasız geçen yıllar erken büyüttü beni…

Baba demeden geçen yılların çokluğu ister istemez büyütüyor; ellerini, ayaklarını, kalbini, beynini, gözlerini, düşlerini…

Ben de erken büyüdüm işte.

Ne 11 yaşında işe başlarken babam vardı yanımda ne okuldan mezun olurken, ne askere giderken, ne de evlenirken. Aslında okul büyütmedi beni, çalıştığım işler erken büyüttü, ya da; “evin erkeği oldun” dedikleri zaman büyüdüm.

Sonra baba oldum, Kuzey doğdu büyüdüm sanırken; meğer daha küçükmüşüm…

Çünkü onunla büyüdüm, daha doğrusu büyümeyi öğrendim. Meğer ben hiç çocuk olmamışım, meğer benim yüreğim hiç çocuk kalmamış, meğer ben çocukluğumu yaşamamışım.

Kuzeyle oyunlar oynadım, oyun oynamayı öğrendim, oynarken eğlenmeyi, eğlenirken gülmeyi öğrendim.

Düşünce canım acıdı, hasta olunca uykum kaçtı, ağlayınca gözyaşları benim içime aktı…

Baba nedir, o zaman bildim…

Kuzey büyüdü, ben de büyüdüm, daha doğrusu büyüdüm sandım. Meğer büyümemişim; baba olmak büyümek değil tam tersi küçülmekmiş, oğlunun büyümesini görürken…

Onun büyümesini izlerken Sıraç oğlan doğdu.

Yine; “büyüdün artık, ikinci defa baba oldun” dediler.

Babamdan öğrendiklerim bir yere kadar yetiyor ama gerisi hep eksik kalıyor.

Biri delikanlı, diğeri çocuk yaşta iki oğul babası olarak, ne olduğunu bilmediğim babalığın sınavını veriyorum şimdilerde.

Dedim ya erken büyüdüm ben…

O zaman;

İki satır yazma vakti,

Babaya dair…

Sayfalara gerek yok,

İki satır;

  • Baba
  • Efendim oğlum…