İran'da, başörtüsünü tam kapatmadığı için gözaltına alınan 22 yaşındaki Mahsa Amini'nin şüpheli ölümünün ardından başlayan eylemler devam ediyor. İran üzerine akademik çalışmaları bulunan Dr. Hande Orhon Özdağ, "Diğerlerinden farklı, rejim karşıtı bir direnişe dönüşebilir mi, bunu şimdiden öngörebilmek mümkün değil. İran toplumsal olarak çok hareketli bir ülke fakat gördüğümüz şey şu; İran’daki rejim, meşruiyetini giderek yitiriyor" dedi.

Öğretim Görevlisi Dr. Hande Orhon Özdağ, İran'da Mahsa Amini'nin şüpheli ölümünün ardından başlayan eylemleri ANKA Haber Ajansı’na değerlendirdi. Özdağ, "İran dış politikada söylemlerini sertleştirebilir ama ben, bunun dış politikada çok radikal bir yöne savrulacağını düşünmüyorum, özellikle de nükleer anlaşmanın karara bağlanma olasılığının olduğu bir süreçte. İran rejimi, aslında dış politikayla iç politikayı birbirine çok paralel şekilde kullanmakta ustalaşmış bir rejim diyebiliriz. Yapılan son Tahran zirvesi ve özellikle İran’ın Şangay İşbirliği Örgütü üyeliğinin netleşmiş olması, İran rejiminin dış politikadaki önemli kazanımları olarak görülüyor" diye konuştu.

"REJİM, MEŞRUİYETİNİ GİDEREK YİTİRİYOR"

Hande Orhon Özdağ, şunları söyledi:

"İran’da uzun zamandır zorunlu örtünmeye karşı ciddi bir tepki var. Bu tepki, İran’da radikal aktörler, muhafazakarlar güçlendikçe artan bir tepki. Geçen yaz İbrahim Reisi cumhurbaşkanı seçildi ve kendisi radikal, muhafazakar bir lider. Dolayısıyla İran’da, biraz daha pragmatik bir lider olan önceki Cumhurbaşkanı Ruhani döneminde daha esnek olan baskının ortadan kalkmasıyla birlikte özellikle kadınlar üzerindeki baskı giderek arttı. Dolayısıyla bu tepkiler de daha radikal hale geliyor. Bu durum, çok sık karşılaşılan bir durum değil, gözaltında bir ölümden bahsediyoruz. Dolayısıyla bu tepkinin boyutu da artıyor. Peki diğerlerinden farklı, rejim karşıtı bir direnişe dönüşebilir mi, bunu şimdiden öngörebilmek mümkün değil. İran, toplumsal olarak çok hareketli bir ülke. Yani ekonomik krizler olsun ya da toplumsal baskılar olsun, İran’da insanlar çok sık sokaklara taşıyor. Dolayısıyla bunun, şimdiden kitlesel bir rejim karşıtı kadın hareketine dönüşüp dönüşmeyeceğini öngöremeyiz. Burada farklı dinamikler de var; yani ekonomik kriz gibi, etnik dinamikler gibi. Çünkü öldürülen kadın, sonuç itibariyle Kürt kökenli bir kadın. İran toplumu, Sünniler ve Şiiler arasında birtakım hassasiyetler barındırabiliyor. Rejimin buradaki tavrı zaman zaman değişebiliyor. Dolayısıyla bunları şu an için öngörebilmek mümkün değil, fakat gördüğümüz şey şu; İran’daki rejim, meşruiyetini giderek yitiriyor. Bugün, araştırmalara göre, zorunlu örtünmeye olan toplumsal desteğin yüzde 20’lerin altına düştüğünü görüyoruz. Dolayısıyla bu, yalnızca bir baskı sonucu değil, aynı zamanda rejimin meşruiyetinin sorgulanması meselesi. Bu, kitlesel bir harekete dönüşür ya da dönüşmez, yaygınlaşır ya da yaygınlaşmaz, bunu öngörebilmek mümkün olmasa da aslında rejimin meşruiyetinin tamamen sorgulanabilir hale geldiğini net bir şekilde gösteriyor."

"BASKILAR ARTTIKÇA DİRENİŞ DE ARTIYOR"

İran'da 2017 yılından bu yana kadınlar, 'Beyaz Çarşamba' eylemleri yaparak özellikle örtünme zorunluluğu konusunda kendilerine yönelik getirilen baskılara tepki gösteriyor. Özdağ, bu eylemlerin yasal anlamda bir kazanımı olmasa da kadınların kamusal alanda gösterdikleri bu direnişin önemli olduğunu vurguladı. Özdağ, şunları söyledi:

"Beyaz Çarşambalar, aslında İran toplumunda uzun zamandır zorunlu örtünmeye karşı gösterilen direnişin bir sembolü haline gelmiş bir eylem şekli. Kadınların baş örtülerini çıkarıp belirli saatlerde belirli meydanlarda kitlesel bir şekilde sallandırmaları ve kamusal alanda baş örtüsüz durmaları şeklinde ortaya çıkan bir eylem. Burada aslında kadınlar, bir şekilde 'biz buradayız, varız ve baskılara direneceğiz' diyor. Bunun somut kazanımı aslında bu. Yasal düzlemde herhangi bir somut kazanımı olduğunu söylemek mümkün değil, aksine kadınların bu tarz eylemlilikleri arttıkça rejimin kadınlar üzerindeki baskıları da artıyor. Aslında Mahsa Amini olayının yaşanmasından önce de bu dozajın arttığını görüyoruz. Yani çeşitli yerel yöneticilerin, artık kadınların daha fazla kapanmaları gerektiği, çarşaf giymeleri gerektiği, 'bugün baş örtüsünü çıkaran kadınların yarın iç çamaşırlarını ellerinde alıp sallandıracakları' gibi, bunlara varan konuşmaları oldu. Dolayısıyla bu baskılar arttıkça direniş de artıyor. Bunun somut kazanımıysa İranlı kadınların mücadelesinin uluslararasılaşması oluyor."

"İRAN'IN BÖLÜNMÜŞ YAPISI TÜRKİYE'YE BENZİYOR"

Hala devam eden eylemlerin iç politikadaki yansımalarına ilişkin ise Özdağ, rejimin meşruiyetini yeniden göstermek için kendi tabanını eylem yapmaya çağıracağını belirtti. Özdağ, değerlendirmesine şöyle devam etti:

"İran’da herhangi bir zamanda sokaklara taşan bir rahatsızlık olduğunda, sokaklar hareketlendiğinde İran rejiminin genellikle sığındığı bir argüman var, ‘Bu, dış güçlerin bize müdahalesi’ diye. İran devletinin aslında bu argümanı savunabilmesine neden olan birtakım gelişmeler de oluyor. İran’ın muhalif diasporası, İran’dan sürgün edilmiş kişiler ya da ABD, İsrail gibi uzun zamandır düşmanlığı olan devletler ve onların desteklediği aktörler, aslında İran'daki sokak hareketlerini destekleyen ve bunların yaygınlaşmasını teşvik eden çeşitli paylaşımlar yapıyor ve İran devleti de buna sığınarak ‘Bize yine dışarıdan müdahale var’ diyor. İran rejiminin içeride destek bulduğu ciddi bir kesim var. İran, çok bölünmüş bir yapı, bu açıdan Türkiye’yle de benziyor. Bir kesim çok daha seküler, diğer kesim rejime çok daha bağlı ve aslında rejimin içsel mekanizmalarından besleniyor. Ekonomik anlamda da siyasal ve kültürel anlamda da beslenen birtakım gruplar var. Dolayısıyla İran rejimi, ‘biz dış güçlere karşı birleşelim’ argümanını kullanarak içeride kendi kitlesini konsolide etmeye çalışıyor. Bu da İran toplumundaki kutuplaşmayı çok net bir biçimde artırıyor. Şimdiye kadar İran’daki sokak eylemlerinde gördüğümüz şey, rejim karşıtı bir eylem olduğunda İran devletinin rejimi destekleyen kesimi sokağa döktüğüydü. Benim bu olaylardaki beklentim de bu doğrultuda. Şu anki rejim karşıtı eylemler, kadın hareketi biraz sönümlenmeye başladığında, muhtemelen İran rejimi kendisini destekleyen kitleleri sokağa dökerek kendisinin hâlâ meşru bir aktör olduğunu hem dünyaya hem de İran toplumuna göstermeye çalışacak. İç politikada yapmaya çalışacakları şey bu olacak."

"İRAN'I GERGİN GÜNLER BEKLİYOR"

Türkiye, Rusya, İran arasında yapılan Tahran Zirvesi'nden iki ay sonra yaşanan bu gelişmelerin ve rejimi hedef alan yükselen protestoların zirve sonrası avantaj sağlayan İran'ın dış politikasına yönelik etkilerini de değerlendiren Özdağ, şunları söyledi:

"Dış politikada da ABD’ye ve İsrail’e karşı daha saldırgan bir söylem olabilir. Fakat İran, dış politik kararlarını çok gündelik gelişmelere göre belirleyen bir devlet değil, daha orta ve uzun vadeli planlar yapan bir devlet. Bu açıdan çok beklenmedik hamleler yapmaz dış politikasında. Söylemlerini sertleştirebilir ama ben bunun dış politikada çok radikal bir yöne savrulacağını düşünmüyorum, özellikle de nükleer anlaşmanın karara bağlanma olasılığının olduğu bir süreçte. İran rejimi, aslında dış politikayla iç politikayı birbirine çok paralel şekilde kullanmakta ustalaşmış bir rejim diyebiliriz. Yapılan son Tahran zirvesi ve özellikle İran’ın Şangay İşbirliği Örgütü üyeliğinin netleşmiş olması, İran rejiminin dış politikadaki önemli kazanımları olarak görülüyor. Dolayısıyla İran rejimi açısından bence önemli olacak şey, bunun ekonomik olarak İran’a bir getirisinin olup olmayacağı. Çünkü İran’daki iç dengeler, ekonomiyle çok paralel ilerleyen dengeler. İran, ekonomik olarak çok zorluklar yaşayan bir devlet, özellikle yaptırımlar ve pandemiyle birlikte ekonomik durumu giderek ağırlaştı. Eğer ki bu iş birlikleri ve nükleer anlaşma bir şekilde gerçekleşirse buradan kazanılacak ekonomik yarar iç siyasete ivedilikle yansırsa İran rejimi görece rahat bir nefes alacaktır. Ama bunların ekonomik bir getirisi olmayacaksa ve bu gerginlikler artacaksa rejimin genel eğilimi de bu gerginliklerden beslenmek üzerine. İran rejimini de İran toplumunu da zor günler bekliyor. Çünkü rejim, direniş karşısında geri adım atmaya da çok hevesli değil, hatta sokak eylemlerine oldukça sert müdahale ediyor. Fakat kitle de artık çok bunalmış durumda. Özellikle bu ölümle birlikte ortaya çıkan direniş, oldukça sert noktalara varıyor. Dolayısıyla İran’ı biraz gergin günler bekliyor diyebiliriz, özellikle iç politika alanında."