İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan’ı eleştirdi. Akşener, “Bugün, memleketimizde bir hükûmetin olmadığını maalesef görüyoruz. Peki hükümet yoksa, ne var? Kendisini kanundan ve milletten üstün gören, bir tek adam var. Ucube sistemini, memleketimize dayatmaya çalışan, bir beceriksizlik abidesi var. Vatan toprağını kupon arazi olarak gören, bir kabile reisi var. Memleketimizde dokunduğu her yeri, tarumar eden, bir Bay Kriz var” diye konuştu. Akşener, Erdoğan’a “Bay Kriz; Kaşıkçı davasını, kaça sattınız? Türkiye sınırlarında işlenmiş, bir cinayetin davasını, yani devletin egemenlik hakkını, kaça devrettiniz?” diye sordu.

Akşener, partisinin TBMM grup toplantısında konuştu. Akşener, şunları söyledi:

BALIKESİR İÇİN İSTİKLAL MADALYASI: Sözlerimin başında, Balıkesir’imiz için büyük önemi olan, bir konuya değinmek istiyorum. Türk Ocaklarımız, Balıkesir için, İstiklal Madalyası başvurusu yapmıştı. Ben de kurtuluş mücadelesi zaferimizin, 100’üncü yılında; İstiklal Madalyası’nın, Balıkesir'e çok yakışacağını düşünüyorum. Bu vesileyle, atılan bu güzel adıma, İYİ Parti olarak desteğimizi ifade ediyor, yetkilileri, gerekli adımları atmaya davet ediyorum.

YAKINDA KAHVE FALI DA BAKMAYA BAŞLARSA, ŞAŞIRMAYIN: Bay Kriz’in, konuşmaya doyamadığı bir haftayı daha, geride bıraktık. Biliyorsunuz kendisi, beceriksizliklerinin üstünü örtmek için, sürekli olarak konuyu, geçmişe getirip, dikkat dağıtır, gündem saptırırdı. Ama bu sefer, farklı bir şey oldu. Enflasyon, son 20 yılın zirvesini gördü. ‘Faiz sebep, enflasyon sonuç’ teorisi, ellerinde patladı. ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ dedikleri, sözüm ona model de tüm bunların üzerine tüy dikti. Hal böyle olunca da Bay Kriz’in, hisseli harikalar kumpanyasına, artık inanan kalmadı. İşte o nedenle de baktı olmuyor, artık dikkati geleceğe çevirmeye başladı. 2023’e 8 ay kalmış, ama bu arkadaş, 20 yılda yapamadıklarını, 8 ayda yapacaklarını, iddia etmeye başladı. Yetmedi; 2053’ten bahsetti. Yetmedi; 2071’den bahsetti. Yakında kahve falı da bakmaya başlarsa, şaşırmayın.

MASAL ANLATMAYI BIRAK, BİRAZ DA ONDAN BAHSET: Milletimiz bugün, taneyle domates alıyor; Bay Kriz, ‘2053’te lojistiğimiz harika olacak’ diyor. Milletimiz bugün, arabasına mazot alamıyor; Bay Kriz, ‘2053’te ulaştırma muhteşem olacak’ diyor. Milletimiz bugün, temel gıda maddelerine bile erişemiyor; Bay Kriz, ‘2071 olağanüstü olacak’ diyor. Şu ciddiyetsizliğe bakar mısınız? Muhterem; yahu bugün ne olacak? Yarın ne olacak? Hemen yarın ertesi gün ne olacak. Masal anlatmayı bırak, biraz da ondan bahset! Eğer, Türkiye’ye dair bir vizyon ortaya koymak istiyorsan; ilk önce, bugünün sorunlarını çöz. Biz o sözleri, bundan 11 yıl önce de dinledik. ‘Büyük Türkiye, Büyük Güç, Hedef 2023’tü’ değil mi?

2023 HEDEFLERİN, YALAN OLDU MUHTEREM: Hey gidi hey. 2023 için, neler vadediyordun, neler. Mesela; kişi başına düşen milli gelirimiz, 25 bin dolar olacaktı. Mesela; ihracatımız, 500 milyar dolara, dış ticaret hacmimiz de 1 trilyon dolara ulaşacaktı. Mesela; işsizlik oranı yüzde 5'lere düşecekti. Mesela; Edirne'den Kars'a, İzmir'den Diyarbakır'a, Trabzon'dan Adana'ya, Urfa'dan Antalya'ya, yüksek Hızlı tren hatları inşa edilmiş olacaktı. Mesela; GAP, DAP, KOP gibi, bölgesel projeler tamamlanmış olacaktı. Türkiye, dünyanın tahıl ambarına, tarım merkezine dönüşecekti. Mesela; Türkiye, bölgenin en ileri demokrasisi olacaktı. Mesela; özgürlükler, daha ileri standartlara kavuşacaktı. Katılımcı, özgürlükçü, yeni bir anayasa olacaktı. Peki sonunda ne oldu? 2023 hedeflerin, yalan oldu muhterem.  Gerçi şimdi haksızlık etmeyeyim… Bay Kriz, bu vaatlerinden birini yaptı. ‘Anayasayı değiştireceğim’ demişti. El-hak değiştirdi. Kendini başkan, bu ucube sistemi de Türkiye’nin başına bela etti.

DANIŞMANLARININ ELİNDE OYUNCAK OLANLARA ARTIK KİMSE İNANMIYOR: Bu arada; 2023 hedeflerini tutturamadı ama; mesela, ‘saray yapacağım’ dememişti. Ama onu gerçekleştirdi. Mesela; ‘millet çile çekerken, ben 500 milyon dolarlık uçakla gezeceğim’ dememişti. Hamdolsun, onu da gerçekleştirdi. Ama artık milletimiz, bu masalları yemiyor! Memleketin durumundan bihaber olanları, artık ciddiye almıyor! Danışmanlarının elinde oyuncak olan, bir gün söylediği, ertesi günü tutmayanlara, artık kimse inanmıyor!

SEN BÜTÜN BUNLARI, TÜRKİYE İÇİN BİR VİZYON OLARAK DEĞİL; İKTİDARINI AYAKTA TUTMAK İÇİN SÖYLEMİŞSİN: 2023’e 8 ay kala, bugünün Türkiye’sinde; milletimiz, ekmek ve yağ kuyruğunda bekliyor. Domatesi biberi, taneyle alıyor. Evinde, battaniyeye sarılarak oturuyor. ‘Tahıl ambarı yapacağız’ dedikleri Türkiye, buğday ithal ettiği için; belediyeler vatandaşa, ekmek karnesi dağıtıyor. İktidarın küçük ortağı, askıda ekmek stantları açıyor. ‘Lojistik üssü olacak’ dedikleri Türkiye’nin, nakliyecileri, yabancı sınır kapılarında, haftalarca hatta ayı bulan sürelerde bekliyor, bekletiliyor. Katılımcı ve özgürlükçü anayasa vadettikleri Türkiye’de bugün; çeteler sokaklarda siyasetçileri, gazetecileri dövüyor, gece yarısı, ev basılıyor. Yandaş olmayan basına, para cezaları, iktidarı eleştiren gazetecilere, tweet atan 20 yaşındaki gençlere, hapishane yolları gösteriliyor. Sayın Erdoğan; biz senin bu masallarını, çok dinledik. Ama artık anladık ki; sen bütün bunları, Türkiye için bir vizyon olarak değil; iktidarını ayakta tutmak için söylemişsin. Bu ucube sistemi, başımıza bela etmek için, milletine düpedüz, yalan söylemişsin.

GETİR SANDIĞI, KARARI MİLLETİMİZ VERSİN: Artık yeter. Milletçe artık bu masallardan, bıktık usandık. Madem hâlâ, anlatacak masalların, hayali hedeflerin, yalandan da bir vizyonun var; o zaman, hodri meydan! Getir sandığı, kararı milletimiz versin. Hedef nasıl olurmuş, vizyon nasıl olurmuş, sana sandıkta öğretelim.

ZAMBİYA’DA, DENİZ YOK: Bay kriz ve liyakatsiz kadrolarının aklı, başka türlü çalışıyor. Bakın geçenlerde, Afrika ülkesi Zambiya’yla, bir anlaşma imzaladılar. İmzaladıkları anlaşmada diyor ki; ‘gemilerle, karşılıklı liman ziyareti yapılması.’ Yani Türk gemileri ve Zambiya gemileri, karşılıklı limanları ziyaret edecek. Ne güzel. Güzel olmasına güzel de ortada küçük bir sorun var; Zambiya’da liman yok. Çünkü Zambiya’da, deniz yok. Viktorya Şelaleleri’ni deniz zanneden, üstün bir coğrafya bilgisiyle, karşı karşıyayız. Bu vesileyle buradan, Sayın Erdoğan ve liyakat abidesi arkadaşlarına, bir çağrıda bulunmak istiyorum: Hani Damat Bakan, uzaya dört şeritli yol yapacaktı ya… Hazır eliniz değmişken, aradan Zambiya’ya da bir deniz çıkarıverin. Anlaşmanın ayakları, havada kalmasın. Siz, karasal coğrafyalara, deniz getirmeyi seversiniz. Ne de olsa, daha önce, ‘Ankara’ya deniz getireceğim’ diyen de yine sizinkilerdi. Bir zahmet el atın da Zambiya da hasretle beklediği denize sonunda kavuşsun.

BİZ ATAMIZDAN BÖYLE GÖRDÜK. BİZ ŞANLI TARİHİMİZDEN BÖYLE BİLDİK: Rodos’a 40 bin asker yığıp, gözünü İzmir’imize diken, faşist Mussolini’nin, küstah elçisi, Gazi’yi ziyaret eder. Elçi görevlilere, ‘İzmir’i alarak, Asya’ya ayak basmaktan’ bahseden Mussolini’nin, mesajını aktarır. Gazi, ‘söyleyin, yarın sabah gelsin, cevabımı vereyim’ der. Ertesi sabah Atatürk, kabul salonuna, Mareşal üniforması ve çizmeleriyle girer. Bunu gören elçinin, nutku tutulur. Gazi Mustafa Kemal Atatürk, elçiye şöyle seslenir; ‘söyle o koca herife; o, 40 bin askerle, İzmir’i alamaz. Ama ben, 4 bin askerimle, Roma'ya girerim.’ Sonra ne olur biliyor musunuz? Mussolini açıklamasını yeniler ve der ki; ‘ben Asya’ya ayak basmaktan bahsettim. Türkiye Avrupalıdır.’ İşte devlet yönetmek, bu kadar ciddi bir iştir. Türk Devleti’ni yönetmek; çiftçinin derdini, gözünün içine bakarak dinlemektir. Köylüyü efendi görmektir. Kadınlara hürmettir. Çocukların yanında eğilmek, ama hadsizin karşısında da dimdik durmaktır. Biz Atamızdan böyle gördük. Biz şanlı tarihimizden böyle bildik. Ama Ak Parti iktidarının kafası, öyle bir kafa ki; başkaları tak diye emrediyor, bunlar şak diye yerine getiriyor. İhracatla büyüyeceğiz, zengin olacağız diyorlardı, meğerse, dava ihraç edeceklermiş… Trump emrettiğinde, rahibi nasıl ihraç ettilerse, Suudi prens emredince de Kaşıkçı davasını, jet hızıyla ihraç ettiler.

KAŞIKÇI DAVASINI, KAÇA SATTINIZ, DEVLETİN EGEMENLİK HAKKINI, KAÇA DEVRETTİNİZ: Geçen hafta katıldığım bir televizyon programında sormuştum. Buradan bir kez daha soruyorum: Bay Kriz; Kaşıkçı davasını, kaça sattınız? Türkiye sınırlarında işlenmiş, bir cinayetin davasını, yani devletin egemenlik hakkını, kaça devrettiniz?

HERKES MUTLAKA SUÇLU OLDU, AMA AK PARTİ, HEP AK KAŞIK KALDI: Geçmişini bilmeyen, bugünü de yarını da koruyamaz. Tarihinden feyz alamayan, icap ettiğinde dik duramaz. Dünyada para bolken, 20 yıl iktidar oldular, ama bir türlü devlet insanı olamadılar. Sorumluluk almak yerine, beceriksizliklerini, faiz lobilerine, üst akıllara, dış güçlere havale ettiler. Orayı kurutunca, bu defa da vatandaşa sardılar. Kendilerinden başka, herkes suçlu oldu. Muhalefetinden, gazetecisine, öğrencisinden, öğretmenine, esnafından, işçisine, memurundan, emeklisine herkes; terörist oldu, hain oldu, nankör oldu. Herkes mutlaka suçlu oldu, ama Ak Parti, hep ak kaşık kaldı. 20 yılın sonunda, bugün geldiğimiz noktada ise; tutunacak dalları, üfürecek bahaneleri, suçlayacak kimseleri kalmadı. Buradan bir kez daha hatırlatıyorum; ilk sandıkta, kim suçlu, kim suçsuz göreceğiz. Sandık gelecek, milletimizin çelikten iradesi, Türkiye’nin düşürüldüğü durumun faturasını, gerçek sorumlusuna kesecek. Hiç kimse merak etmesin. Türk devleti de Türk milleti de çaresiz değildir. Türkiye, bu ciddiyetsizliğe bu utanmazlığa mahkûm hiç değildir. Bu memleketin liyakatli kadroları, fedakâr evlatları var. Bu milletin İYİ Parti’si var. Biz varız, biz hazırız. Ve Allah’ın izniyle Ak Parti’nin neden olduğu enkazı, mutlaka kaldıracağız.

BÜYÜK BİR ZEVKLE, SİZİ YOLA GETİRECEĞİM: Geçtiğimiz cuma günü de tersine mentorluk oturumlarımızın, üçüncüsünü gerçekleştirdik. Gençleri dinlemeye, tenezzül etmeyenleri, onları, parmak sallayarak yönetmeye çalışanları ve başka coğrafyalarda, gelecek hayali kurmaya mecbur bırakanları, şimdiden uyarıyorum; daha çok canınız sıkılacak, daha çok köpürecek, daha çok gıcık olacaksınız. Ama isteseniz de istemeseniz de artık susacaksınız, çenelerinizi kapatacaksınız. İsteseniz de istemeseniz de gençlerin sesini duyacaksınız! Ben de büyük bir zevkle, sizi yola getireceğim.

SAĞLIKLI YAŞAM KOÇLUĞUNA SOYUNDUĞUN GENÇLERİN, DURUMUNDAN MEMNUN MUSUNUZ: 23 yaşında, öğrenci bir oğlumuz diyor ki; ‘x ülkesinde okuyan bir öğrenci, 50 ülke gezebiliyorken; ben 81 vilayeti gezemiyorum. 5 yıl sonra nerede olacağımı değil de 5 yıl sonraya, nasıl varacağımı düşünüyorum. Atatürk’ün; ’benim bütün ümidim gençlikte’ dediği gençliğin, ümidi kalmamış durumda. Biz Türkiye’de, Türk olmaktan gurur duyan; ama Türkiye’de yaşamaktan, yorulmuş bir gençlik hâline geldik.’ 24 yaşında, yazılım mühendisi bir gencimiz diyor ki; ‘bu hükûmet, Türk gençliğine bir gençlik borçlu. Çünkü hiçbir genç, burada hayallerine kavuşamadı, amaçlarına ulaşamadı. 1 adım atmaya çalışırken, hükûmet 2 adım geri aldı. Türkiye’de öğrenci olmak, gerçekten Survivor gibi…‘Gençler, eğer imkânı varsa, yurt dışına çıkmalı, yurt dışını görmeli’ diyorlar.  Yani böyle bir ekonomik durumda, böyle bir açıklama, çok absürt. Bence şu an, bir Türk gencinin, yurt dışına en yakın olduğu nokta; havalimanındaki dış hatlar yazısının, önünde çekileceği fotoğraf.  Yani en fazla oraya gidebilir bir Türk genci.’ Buna bir cevabın var mı, Bay Kriz? Sağlıklı yaşam koçluğuna soyunduğun gençlerin, durumundan memnun musunuz? Bu gençlerimize, aromalı kahve ve tropik seyahatler dışında, bir tavsiyen var mı?...Atatürk’ümüzün, tüm ümidini bağladığı Türk gençliği, bugün, ümitsizlikle, umutsuzlukla ve karamsarlıkla boğuşuyor. Duyuyor musunuz? Gün geçtikçe vasatlaşan bu ucube sistemin içerisinde; gençler sizden, çaldığınız gençliklerini istiyor. Duyuyor musunuz?

ÖNÜMÜZDE, SADECE 1 YIL KALDI: Onlar duymasa da biz duyuyoruz. Onlar dinlemese de biz dinliyoruz. Onlar umursamasa da biz önemsiyoruz. İktidarın yürüttüğü kutuplaştırma siyaseti; sizlerin üzerinde işlemiyor, biliyorsunuz. Yani zurnanın tam noktası burasıdır. Çünkü sizin ortak dertleriniz var. Sizi bölemiyor. Birbirinizin karşısına dikemiyor. Güvencesizlik, tamamınızın derdi. İfade özgürlüğü, hepinizin derdi. İşsizlik, her birinizin derdi. Fırsat eşitliği, olmaması her birinizin derdi. Bu dertlerin etrafında, birleştiğinizi gören iktidar mensupları; sizi kendi aranızda bölemediği için, toplum ile aranıza, set çekmeye çalışıyor. Sizi şımarık ilan etmeye, dışlamaya, yok saymaya çalışıyor. Ama sizin, yaşadığınız onca şeye rağmen, ülkenize faydalı olmak için, çok çabaladığınızı görüyorum. Bu çabanın sizi çok yorduğunu, üzdüğünü ve bunalttığını görüyorum. Ama önümüzde, sadece 1 yıl kaldı. Üniversitelerin, işsizliği 4 yıl öteleyen kurumlar olmaktan çıkarıldığı günlere, 1 yıl kaldı. Güvenliğinize dair kaygılarınızın, son bulduğu günlere, 1 yıl kaldı. Demokrasinin, hukukun üstünlüğünün, adaletin, tam ve kâmil uygulandığı günlere, 1 yıl kaldı. Geleceğinize umutla baktığımız günlere, 1 yıl kaldı. Memleketimizin medeniyet yolundaki taşlarını, birlikte döşeyeceğimiz günlere, 1 yıl kaldı. El ele, kol kola, hep beraber, ülkemizin geleceğini inşa edeceğimiz günlere, inanın çok az kaldı!

DEVLETİN, MİLLETİ İLE KURDUĞU BAĞIN TEMELİNDE, ADALET VARDIR: Devletin, milleti ile kurduğu bağın temelinde, adalet vardır…Demokratik bir hukuk devletinde, adalet anlayışı; insanlara, sadece yasalar önünde eşitlik sunmaz. Aynı zamanda, insanların hedeflerini gerçekleştirebilmeleri için; karşılarına çıkan engelleri kaldırır, fırsatların kapısını açar. Yani, toplumsal gelişimin de önünü açar.  Peki bir devlet, adaleti nasıl sağlar? İlk önce; milletinin, adalete olan inancını koruyarak sağlar. Sonrasında; bireyin ve kamunun vicdanının sesini, duyurarak sağlar. Ve en son olarak; bu sesi hem yasalarla hem de kurumlarla gözeterek sağlar. Bu 3 aşamanın her biri; devlet, millet ve adalet ilişkisinin sağlamlığı için, çok önemlidir. Peki, size bir soru, devletin ve milletin özgürlüğü deyince, aklımıza ilk olarak ne geliyor? Tabii ki Cumhuriyetimiz. Çünkü Cumhuriyetimizin esası, ruhu; yasalar karşısında, herkesi eşit kabul etmesi, kimseye ayrıcalık tanımamasından gelir.

VATAN TOPRAĞINI KUPON ARAZİ OLARAK GÖREN, BİR KABİLE REİSİ VAR: Nitekim, Bay Kriz ve arkadaşlarının, o beğenmedikleri Cumhuriyetimiz, adaleti, sadece yasalarla değil; aynı zamanda, sosyal devlet ve sosyal adalet çerçevesi içerisinde de sağladı. Bunu okulla, eğitimle, meslekle sağladı. Sınıflar arası geçirgenliği, dikey hareketliliği mümkün kılarak sağladı. Yani bir köyde doğan çocuk ile, şehirde doğan bir çocuğun fırsatlarını eşitleyerek sağladı. Darda kalana, aç açıkta kalana, sosyal devletin imkânlarını sunarak sağladı. Bunu da sadaka olarak değil, vatandaşın hakkı olduğu için yaptı. Kimsesiz çocuklarımıza, en güzel yurtları yaptı. Kimsesiz yaşlılarımıza, en güzel huzur evlerini açtı. Vergide, ücrette, adaleti sağladı. İş yaşamında, çalışma koşullarında, adaleti sağladı. Kadın haklarında, çocuk haklarında, adaleti sağladı… Ez cümle; Cumhuriyetimiz bize hakkın, kuvvetten üstün olduğunu gösterdi. Atatürk’ümüz, adaletin değerini, ‘bir memlekette adalet yoksa, o memlekette anarşi var demektir. Orada hükûmet yok demektir’ sözleriyle tarifler. Şimdi sizlere soruyorum; sizce bugün, memleketimizde adalet var mı? Sizce bugün, memleketimizde hukuk var mı? Sizce bugün, memleketimizde hakkı koruyan var mı? Bugün hepimiz, bu soruları maalesef üzülerek, utanarak ‘hayır’ diye cevaplandırıyoruz. Bugün, memleketimizde bir hükûmetin olmadığını maalesef görüyoruz. Peki hükümet yoksa, ne var? Kendisini kanundan ve milletten üstün gören, bir tek adam var. Ucube sistemini, memleketimize dayatmaya çalışan, bir beceriksizlik abidesi var. Vatan toprağını kupon arazi olarak gören, bir kabile reisi var. Memleketimizde dokunduğu her yeri, tarumar eden, bir Bay Kriz var.

MÜDAFA-İ HUKUK’TAN, MÜDAFA-İ ERDOĞAN ANLAYIŞI: Ankara hükûmetinin, Damat Ferit kabinesine dair, eleştirdiği ne varsa, bugün, Beştepe’de yaşanıyor. Devlet egemenliğini, tek bir kişiye ve onun taşeronlarına emanet eden, bu ucube sistem; hayatımızın her alanında bizi fakirleştiriyor, sömürgeleştiriyor. Güvensiz ve itibarsız kılıyor. Bunun nedeni ise, Ak Parti iktidarı eliyle, Müdafa-i Hukuk’tan, Müdafa-i Erdoğan anlayışına, dönmemizde yatıyor. Ülkeyi idare eden iktidarın, vatandaşın hukukunu koruması beklenirken; maalesef bugün, ülkemizde, hukuk, iktidarı korur hâle geldi. Bay Kriz ve arkadaşları, her konuda olduğu gibi; adaleti de kendilerine göre eğip, büktüler. Nitekim geçtiğimiz günlerde, bunun en acı örneğinin, yıl dönümüydü. Ülkemizde adaletin, yok oluşunun yıl dönümüydü. Ülkemizde hakkın, yok sayışılışının yıl dönümüydü. 16 Nisan 2017’de, ülkemizi ucube bir sisteme hapseden, hukuksuzluğun yıl dönümüydü. Bugün artık Sayın Erdoğan; işine geldiğinde, Cumhurbaşkanı kimliğiyle, meydanlarda, işine geldiğinde, Ak Parti Genel Başkanı kimliğiyle, meclis kürsüsünde; istediğine hakaret ediyor, istediğini tehdit ediyor. Ama fikrini, derdini, düşüncesini söylemek isteyen kim varsa ya nankör oluyor ya terörist oluyor ya da vatan haini oluyor. O, Ak Parti Genel Başkanı olarak, siyaset yapıyor; biz siyasetçileri en ağır ifadelerle hakaret ederek eleştiriyor ama ona cevap veren siyasi ya da sıradan bir vatandaş, Cumhurbaşkanı’na hakaret etmiş oluyor. İşte size, bu ucube sistemin, ülkemize reva gördüğü, adalet anlayışı.

20 YAŞINDAKİ BİR GENCİ TUTUKLAYAN, BU ADALET SİSTEMİ; NEDENSE PUDRA ŞEKERCİLERİNE DOKUNAMIYOR: Üstelik bu çarpık sisteminin gözü; henüz 20 yaşında, gencecik bir evladımız, Alp’i bile görmüyor. Attığı bir tweeti, üstelik 15 dakika sonra sildiği bir tweeti, takip edebiliyor. 20 yaşındaki bir genci tutuklayan, bu adalet sistemi; nedense boy boy videoları, fotoğrafları çıkan, pudra şekercilerine dokunamıyor! Twitter’da gündem olmadan, kadın katillerine dokunamıyor! Milletin hazinesini kemiren yandaşlara dokunamıyor! Milletin hakkına giren, saray müdürlerine, danışmanlara dokunamıyor! Aleni bir şekilde, yolsuzluk yapanlara dokunamıyor!

BU MİLLETİN HAKKI HEPİNİZE; HARAM, ZEHİR, ZIKKIM OLSUN: Bu haram düzenini kuranlara da bu adaletsiz düzenin, bekçiliğini yapanlara da bu çarpık anlayışın parçası olanlara da yazıklar olsun! Bu milletin hakkı hepinize; haram, zehir, zıkkım olsun!

SİYASİ GÜCÜN, TEK BİR MERKEZDE TOPLANDIĞI BU UCUBE SİSTEMDE; ADİL BİR DEVLET ANLAYIŞINDAN BAHSEDEMEYİZ: İdareyi ve iradeyi tek bir kişinin aklına, tercihlerine, ideallerine, istek ve arzularına emanet eden, Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi, Türkiye’de adaleti ve hakkaniyeti sona erdirmiştir. Yasamadan fazla, yasama faaliyetine girişen bir cumhurbaşkanı, yargıçlardan daha çok, yargı dağıtan bir cumhurbaşkanı, hukuku üstün tutmak yerine, üstünün hukukunu savunan bir cumhurbaşkanı, ülkemize demokrasi ve adalet getirmez, getiremez! Yürütme erkinin, yasamayı ve yargıyı tahakküm altına aldığı, siyasi gücün, tek bir merkezde toplandığı bu ucube sistemde; adil bir devlet anlayışından bahsedemeyiz. Bugün Ak parti iktidarı; devlete personel alımından, kur korumalı mevduata; eğitimde fırsat eşitsizliğinden, vergi uygulamalarına; kamu ihalelerinden, aynı kurumda, aynı statüde çalışanlar arasındaki, maaş eşitsizliklerine; imar düzenlemeleriyle kentsel rant oluşturmaktan, müfettişlerin, tehdit unsuru olarak kullanılmasına kadar, her alanda; haksız, adaletsiz, kayırmacı uygulamalar yapıyor.

ADİL DEVLET; GENÇLERİNİN HESAPLARINA, HACİZ KOYMAZ: Devletin adeta çivisi çıkarılmış durumda. Çünkü adil devlet; seçim arifesinde, ‘taşeronlarda çalışan işçilerin tamamı, kadroya alınacak’ deyip, seçimden sonra, büyük bir çoğunluğunu dışarda bırakmaz…Vatandaşını kandırmaz, aldatmaz, hile yapmaz…Adil devlet; sınırsız faiz geliri elde edenlerin, vergilerini sıfırlarken; borç altında ezilen çiftçisinin, traktörüne haciz koymaz…Adil devlet; Merkez Bankası eliyle, bankalara yüzde 14 faizle verdiği parayı, hazine aracılığı ile, yüzde 26 faizle, geri almaz. Adil devlet; milletin parasını, faiz lobisine peşkeş çekmez, kendi hazinesine kumpas kurmaz. Adil devlet; yargı mensuplarını, emniyet güçlerini, denetim elemanlarını, baskı unsuru olarak kullanmaya kalkışmaz. Adil devlet; 5 müteahhidin, yaklaşık 10 milyar liralık vergi borcunu silerken, öğrencinin aldığı, 28 bin liralık krediyi, 48 bin lira olarak geri isteyerek, gençlerinin hesaplarına, haciz koymaz.

İYİ PARTİ İKTİDARINDA; MEDYA BAĞIMSIZ OLACAK: Adil devlet; üstünlerin hukukunu değil, hukukun üstünlüğünü savunan devlettir…Kamu istihdamında, adalet ve liyakat esasını benimseyen devlettir. Vatandaşının hakkını gasp eden değil, muhafaza eden devlettir. Gelir eşitsizliğine, son veren devlettir. Vergide, adaleti tesis eden devlettir. Eğitimde, fırsat eşitliği sağlayan devlettir. Adalet; eşitliğin ve özgürlüğün mihenk taşıdır. Hukukun üstünlüğü; toplumsal gelişimin anahtarıdır. Fırsat eşitliği; bir ülkenin zenginleşme reçetesidir. İşte bu yüzden, İYİ Parti iktidarında; Türkiye’yi, dünyanın en demokratik, en şeffaf ve en adaletli ülkelerinden biri yapacağız. Yargı, bağımsız olacak. Medya, bağımsız olacak. Kamu denetimi, bağımsız olacak. Mali denetim, bağımsız olacak. Yani; Türkiye, tam ve kâmil bir demokratik hukuk devleti olacak!

SADECE BAY KRİZ’İN, AMATÖR OLİGARKLARINA TANINAN O FIRSATLARI, 85 MİLYONUN KULLANIMINA AÇACAĞIZ: İYİ Parti iktidarında; temel özgürlüklerimiz, tartışma konusu olmayacak. ‘Konuşursam, sabah 5’te kapıma dayanırlar’ korkusu bitecek. ‘Silivri şimdi soğuktur’…bu muhabbet tarih olacak. Düşüncelerdeki prangalar, fikirlerdeki zincirler, sözlerdeki umutsuzluklar, ortadan kalkacak. Cübbelerdeki düğmeler, yargıdaki vesayet son bulacak. Yani; Türkiye özgür olacak! İYİ Parti iktidarında; sosyal ve ekonomik eşitsizliklerimiz kendini en güçsüz hissedenlerin lehinde düzenlenecek. Mutlak bir fırsat eşitliği sağlanacak. Bu ülkeden dünya markaları çıkartacak nice gencimiz var. Hayata geçmeyi bekleyen binlerce fikir var. Ama biz bu fikirlere bu gençlere bu iktidardakiler yol açmadı, biz yol açacağız. Yani; Sadece Bay Kriz’in, amatör oligarklarına tanınan o fırsatları, 85 milyonun kullanımına açacağız.

ONLAR, ÇIĞ GİBİ DÜŞERKEN; BİZ, KAR TOPU MİSALİ BÜYÜYORUZ: Onlar, çığ gibi düşerken; biz, kar topu misali büyüyoruz! Onlar; ‘iftira ve çamur siyasetiyle’ günü kurtarmaya çalışırken; biz milletimizin gönlünde, gün be gün yükseliyoruz! Onlar, kötülükten, kaostan ve yalandan beslenirken; biz, iyiliği, makulü ve hakikati savunarak, dimdik yürüyoruz! Onlar, yolumuza türlü türlü engeller çıkartırken; biz, her geçen gün, daha da güçleniyoruz! Arkamızda, milletimizin desteği, aklımızda, güçlü, zengin ve mutlu bir Türkiye hedefiyle; kalbimizde Atatürk’ün vizyonu, önümüzde cumhuriyetimizin ışığıyla; yılmadan, yorulmadan, dinlenmeden çalışarak, milletimizi, yeniden demokrasiyle buluşturmaya geliyoruz. Ülkemize hak ettiği itibarını, yeniden kazandırmaya geliyoruz. Gönüllere şenlik olmaya, cumhuriyete layık olmaya geliyoruz! El ele, kol kola, hep beraber, memleketimize huzuru getirmeye geliyoruz! Sıkı durun az kaldı!

MURTAZA AK: ENFLASYON YARATILDI VE CEBİMİZDEN PARALARIMIZ HÜPLETİLMEYE BAŞLANDI

Akşener, konuşmasının bir bölümünde Tüm Emekliler Sendikası Altındağ Şube Başkanı Murtaza Ak’a bıraktı. Ak, şunları söyledi:

“Size sokaklarda aç gezen emeklilerin selamını getirdim. Size Tüm Emekliler Sendikasının yönetim kurulu ve üyelerinin sorunlarını, selamlarını getirdim. Size 1 milyona yakın üyesi olan Türkiye Emekliler Derneği’nin üyelerinin selamını getirdim. 2021 Türkiye Tüm Emekliler Sendikası’nda Altındağ Şube Başkanı olarak konuşuyorum.

Ekonomi literatüründe olmayan bir sözle, sanal bir operasyonla enflasyon yaratıldı ve cebimizden paralarımız hüpletilmeye başlandı. Bir emeklinin maaşı ortalama 250-300 dolar civarına indirildi, 1,000 dolar civarı seviyesinden aşağı doğru iniyoruz. Eğer Çin modelini uygulamaya başlarsak bu 50 dolara kadar inecek. Bunu biz görüyoruz. Yani IMF’nin oyuncaklarının bizi nereye götürmeye çalıştığını görüyoruz. Ama çuvaldızı biraz kendimize de batırma tarafındayım ben. Emeklilerin sayısı 13,6 milyon, bunu BES ve sandık emeklileriyle, EYT’lilerle de birleştirirsek 20 milyona yakın insan eder. Ve 20 milyon insan bir nehir olur, önüne katan herkesi götürür. O zaman bizim cebimizden bizim hakkımızı bu ülkenin kaynakların sömürerek alamazsınız.”

“BİZ PRİMLERİMİZİ ÖDEDİK DEVLETE, O HAVUZDAKİ HAKKIMIZI ALMAK İSTİYORUZ. O HAVUZU YEMEYİN”

“En az emekli maaşının 2 bin 500 lira olduğunu açıklamışlardı değil mi? Yalan. Kanuni düzenleme yapılmadan 800 lira emekli maaşı alan vatandaşın maaşına hazineden yardım olarak eklediler. Ulufe dağıttılar yani. 2 bin lira maaşı olan emekliye 500 lira koyarak rüşvet vermiş oldular. Biz rüşvet istemiyoruz, kendi hakkımızı istiyoruz. Emeklilik kazanılmış haktır. Biz primlerimizi ödedik devlete, o havuzdaki hakkımızı almak istiyoruz. O havuzu yemeyin. O bizim hakkımız. Sizin hakkınız. Hepimizin hakkı. O zaman buradaki üç kağıtçılığa bir son verilmeli. Bunda intibak yasasında bir düzeltme yapılması lazım. İkinci bir hile, 2000 yılı öncesi 506 sayılı kanunda belli bir denge varken, onu 4447 sayılı Kanun’la değiştirdiler maaş bağlama oranlarını yüzde 34-35’lere indirdiler, yüzde 70’ten. Şimdi bu karma sistem oldu… 2008’de bir kanun daha çıkardılar. 5510 sayılı kanun. Bu kanun insan çalıştıkça maaşının düşmesini gerektiriyor. Bu bir kader değildir. Bunun intibak yasasına konularak düzeltilmesi lazım. Hastaneye gidiyoruz, bir bakıyoruz ki ay başında maaşımızdan bir sürü para kesilmiş. Kardeşim siz iktidar 10 kuruşluk kimlik fotokopileri sayesinde gelmiştiniz. Bir emeklinin maaşında 100 lira muayene, ilaç ücreti kesiliyor. Olur mu böyle bir şey.

“EMEKLİLİK KİMSENİN BİZE BAĞIŞLADIĞI ULUFE DEĞİLDİR”

Emeklilik kimsenin bize bağışladığı ulufe değildir. Bizim kendi primlerimizle aldığımız haktır. Halkın hakkıdır. Emekliler bu ülkede çocuklarına, torunlarına para veremiyorlarsa bizim gençlerimiz Avrupa’ya kaçmak için yol ararlar. Bunu durdurmanın yolu kalkınma politikalarına tekrar dönmektir.”