Anayasa Mahkemesi (AYM) Başkanı Zühtü Arslan, AKP’nin gündeme getirdiği kamuya alınacak olanlara yönelik güvenlik soruşturması ve arşiv araştırmasıyla ilgili “Kamu görevinden çıkarma, mesleki hayat ile özel hayat arasındaki yakın ilişkiden dolayı sebep veya sonuca dayalı olarak kişinin özel hayata saygı hakkına müdahale olarak nitelendirilebilmektedir” dedi.

AYM’nin düzenlediği, “Mesleki Hayata Saygı Kapsamında Özel Hayata Saygı Sempozyumu’nun” açılışında konuşan, AYM Başkanı Zühtü Arslan; “Hukuk devletinde adaletin yegane adresi mahkemelerdir. Mahkemelerin adalet arayışına cevap veremediği, bağımsız ve tarafsız yargılama ilkelerine uygun bir şekilde uyuşmazlıklara çözüm üretemediği bir yerde hukuk dışı arayışların ortaya çıkması kaçınılmazdır” dedi.

Özel hayatın gizliliği yönündeki tartışmaların birçok ülkede sürdüğünü vurgulayan Arslan, İngiliz yazar George Orwell’in, “1984” adlı romanına atıfta bulunarak, şunları söyledi:

“Orwell, gözetimin bir anlamda içselleştirilmesini şöyle dile getirmiştir: 'Çıkardığınız sesin işitildiği, karanlıkta olmadığınız sürece, her hareketinizin izlendiği varsayımı, içgüdüsel bir alışkanlık haline dönüşmüştü, bununla yaşamanız gerekiyordu- yaşıyordunuz'.

Orwell’e göre 'büyük birader' iktidarının en etkili gözetleme aracı televizyondur. Televizyonun ‘hem alıcı hem verici olarak kullanılmasını sağlayan teknik gelişmeler, özel hayata son verdi’.

“KÜRESEL BÜYÜK BİRADER”

Orwell, kitabını tamamladığı 1948 yılından iki yıl sonra, yani internetin ve akıllı cep telefonlarının icadından çok önce aramızdan ayrıldı. Bugün yaşasaydı, kitabında tasvir ettiği distopik dünyanın kusursuz şekilde gerçekleştiğini, hatta aşıldığını hayretle gözlemlerdi. Muhtemelen de dijital çağ olarak ifade edilen bugünlerde neredeyse adım başı rastlanan kameralarla karanlıkta olanları bile izleyebilen, yazılımlarla konumları takip edebilen, görünmeden gören, her yerde hazır ve nâzır bir 'Küresel Büyük Birader'in ortaya çıktığını görmekten dolayı dehşete düşerdi."

Arslan, kamuya alınacak olanlara yönelik güvenlik soruşturması ve arşiv araştırması konusunu şunları belirtti:

“Bu durum devlete sadakat ve bağlılık çerçevesinde kamu görevinden çıkarma konusunda da geçerlidir. Başka bir ifadeyle devlet, anayasal sadakat yükümlülüğüne aykırı tutum ve davranış içinde olduğunu tespit ettiği kamu görevlilerinin görevden çıkarılmaları veya başka türlü idari yaptırıma tabi tutulmaları yönünde işlem yapabilecektir. Bu anlamda kamu görevinden çıkarma, mesleki hayat ile özel hayat arasındaki yakın ilişkiden dolayı sebep ve/veya sonuca dayalı olarak kişinin özel hayata saygı hakkına müdahale olarak nitelendirilebilmektedir.

"ÖZGÜRLÜKLERİ KISITLAMA YETKİSİ YASAMA ORGANINDA"

Buradan hareketle mesleki hayata müdahale bağlamında özel hayata saygı hakkının mutlak olmadığı, belli şartlar altında sınırlandırılabileceği anlaşılmaktadır. Bununla birlikte bu sınırlamalar elbette sınırsız değildir. Bu bağlamda temel haklara yönelik sınırlamaların Anayasa’nın 13. maddesinde belirtilen şartlara uygun olması gerekmektedir. Bu kapsamda ilk olarak olağanüstü dönemler dışında özel hayata saygı hakkının sınırlandırılması ancak kanunla mümkündür. Dolayısıyla Anayasa Mahkemesi’nin kararlarında da sıkça vurgulandığı üzere Türk anayasal sisteminde hak ve özgürlükleri kısıtlayıcı düzenleme yapma yetkisi sadece yasama organına aittir.

“HUKUK DEVLETİ AYNI ZAMANDA REFAH DEVLETİNİN OLMAZSA OLMAZI”

Özel hayata saygı hakkının ve mahremiyetin güvence altına alınması, bireyin maddi ve manevi varlığının, özerklik ve özgürlüğünün korunması ve geliştirilmesi bakımından son derece önemlidir. Bunun yanında unutmamak gerekir ki, temel hak ve özgürlüklerin korunduğu, hukuk güvenliğinin sağlandığı bir hukuk devleti aynı zamanda refah devletinin de olmazsa olmaz şartıdır.

“ANAYASA’YI YERİNE OTURTMA KONUSUNDAN EN BÜYÜK GÖREV YARGININ”

Kuşkusuz dün olduğu gibi, bugün de hürriyet ilkelerini ve Anayasa’yı yerine oturtma konusunda en büyük görev yargıya düşmektedir. Bu görev hakkıyla yerine getirildiğinde yargıya güven de arzu edilen düzeye yükselecektir. Bu nedenle yargı mensupları olarak sürekli bir özeleştiri ve muhasebe içinde kendimizi gözden geçirmek ve yenilemek durumundayız. Bu bizim hukuka, adalete ve son kertede mensubu bulunduğumuz milletimize olan vicdan borcumuzdur."