CHP Genel Başkan Yardımcısı Lale Karabıyık, “Sınav dışında bir ölçme değerlendirme modeli benimsemeyen Milli Eğitim Bakanlığı, bu süreçte eğitime erişemeyen milyonlarca öğrenciyi yok sayarak EBA’ya erişime göre not verilmesini bir alternatif çözüm olarak gördü. İktidar, eğitimi bir ideolojik olarak şekillendirme aracı olarak görürken, öğrenciler, öğretmenler, veliler, eğitimin paydaşları mutsuz” dedi. 

CHP Eğitim Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı ve Bursa Milletvekili Lale Karabıyık, sınav odaklı eğitim sisteminin pandemide eğitimdeki sorunları daha da görünür hale getirdiğini vurguladı.

Karabıyık, “Sınav dışında bir ölçme değerlendirme modeli benimsemeyen Milli Eğitim Bakanlığı, bu süreçte eğitime erişemeyen milyonlarca öğrenciyi yok sayarak EBA’ya erişime göre not verilmesini bir alternatif çözüm olarak gördü” değerlendirmesi yaptı.

Karabıyık, sınavlara giriş kararının velilere bırakılmasına ise, “MEB, sorumluluğu öğrenci ve velilerin omzuna attı” tepkisini gösterdi.

Karabıyık’ın yazılı açıklaması şöyle:

“EĞİTİMİN PAYDAŞLARI MUTSUZ: AKP’nin iktidara geldiği 2002 yılından bu yana yedinci Milli Eğitim Bakanı dönemindeyiz. Eğitim sistemi on dokuz yıldır, bir sistemsizlik ile savruluyor. İktidar, eğitimi bir ideolojik olarak şekillendirme aracı olarak görürken, öğrenciler, öğretmenler, veliler, eğitimin paydaşları mutsuz...

ÖĞRENCİLERİN PERFORMANSI SADECE SINAVLA ÖLÇÜLÜYOR: Ülkemizde eğitim sisteminde, öğrencilerin başarı ve performansı sadece sınavlar ile ölçülüyor. Eğitime bakış, insan ve yaşam odaklı değil, sınav odaklı. Lise ve üniversitelere girişte ise merkezi sınava dayalı bir sistem kullanılıyor ve öğrencilerin geleceği, birkaç saatlik sınava endeksleniyor.

19 YILDIR SINAV ODAKLI BAKIŞ UYGULANIYOR: Oysa eğitimde örnek alınan ülkeler, öğrencilerinin başarılarını yalnızca bir sınav sonucuna endekslemiyor. Öğrencilerin başarılarını, yalnızca bir ders başarısı olarak görüp ‘sınayarak’ ölçmüyor. Bu noktada farklı alternatif ölçme-değerlendirme yöntemleri geliştirdiler ve bu yöntemleri uyguluyorlar. Ancak ülkemizde eğitimin paydaşlarının görüşü alınmadan, 19 yıldır ‘sınav odaklı’ bir bakış uygulanıyor. Zaman içerisinde başka ölçme-değerlendirme yöntemleri geliştirilmedi, bunu yapmakta geç kalındı.

GEÇ KALMANIN SONUCU PANDEMİDE GÖRÜLDÜ: Geç kalmanın sonucu ise pandemi döneminde görüldü. Bu dönemde ülkemizde olduğu gibi diğer birçok ülkede de yüz yüze eğitime ara verildi ve yüz yüze eğitime geçiş, süreç içinde kademeli olarak başladı. Bu süreçte her ülke eğitimi farklı yönetti, okulları açma ve sınavlar konusunda farklı politikalar izledi.

MERKEZÎ SINAV YERİNE BAŞARI VE ÖDEVE GÖRE NOT: Birçok ülkede ilk-ortaöğretim ve yükseköğretim seviyesinde okullar müfredatı, ders saatlerini ve sınavlarını kendileri belirledi. Tek bir merkezî sınav yerine yıllar içinde görülen ders başarıları, notlar, yapılan denemelerden ve ödevlerden not verildi. Kimi ülkelerde ise kapsamı okullar kapatılmadan önceki dönemi içerecek şekilde çevrimiçi olarak yapıldı ya da sınavlar yerine araştırma projeleri ile not verildi.

EĞİTİME ERİŞEMEYEN MİLYONLAR YOK SAYILDI: Ülkemizde ise, aylardır eğitimin tüm belirsizlikleri ile evde olan çocuklarımızın psikolojik ve bedensel olarak yaşadıkları tüm sıkıntılara bir de karne ve not kaygısı eklendi. ‘Sınav’ dışında bir ölçme değerlendirme modeli benimsemeyen Milli Eğitim Bakanlığı, bu süreçte eğitime erişemeyen milyonlarca öğrenciyi yok sayarak EBA’ya erişime göre not verilmesini bir alternatif çözüm olarak gördü.

MEB SORUMLULUĞU ÖĞRENCİ VE VELİLERİN OMZUNA ATTI: Milli Eğitim Bakanlığı, okullarda ikinci dönemin bitmesine kısa bir süre kala aldığı bir kararla sınavlara katılıp katılmama konusunda öğrencilere tercih hakkı sunulacağı belirtildi. MEB, sorumluluğu öğrenci ve velilerin omzuna attı. Türkiye'de pandemi öncesinde zengin vatandaşlar ile yoksul vatandaşların eğitim harcamaları arasında 20,5 kat fark vardı. Devlet okulları arasında, bölgeler, iller hatta okullar arasında bile ciddi nitelik ve nicelik farkı bulunmaktaydı. Pandemi bu eşitsizlikleri daha da derinleştirdi, çocuklar arasında var olan makasın açılmasına neden oldu. 

ÖĞRENCİLER SİSTEMİN BEDELİNİ ‘BAŞARISIZ’ SAYILARAK ÖDEDİ: 6 Haziran’da gerçekleşen LGS de bu şartlar altında, bir tarafta özel okula giden, özel ders alan, özel deneme testleri çözen öğrenciler ile, diğer tarafta 15 aydır eğitime erişemeden, ya da hiçbir deneme testine bile giremeden sınava giren yüzbinlerce öğrenci ile gerçekleşti. Bu öğrenciler aynı sınav ile 'sınandı'. 15 aydır uzaktan ya da nitelikli eğitime erişemeyen milyonlarca öğrenci, sınavdan başka bir ölçme-değerlendirme alternatifi görmeyen Milli Eğitim sisteminin bedelini, ‘başarısız’ sayılarak ödedi.

Gelinen noktada, öğrenme kayıpları ve eksikliklerini tespit etmeye yönelik doğru bir ölçme-değerlendirme yapılmadan, öğrencilerin öğrenme kayıpları ve eksikleri sistematik bir şekilde tespit edilmeden, yine “tercihe bırakılan” bir telafi eğitimi planlanıyor.

TELAFİ EĞİTİMİ GÖSTERMELİK OLMAMALI: Hedef, eğitimde açılan bu makasın ekonomik boyutunu da dikkate alarak, öğrenciler arasında pandeminin de derinleştirdiği bu makası kapatmanın yollarını aramak olmalıdır. Bu da sadece telafi dersler ile değil, eğitime tam erişimin sağlanması ve ekonomik fırsat eşitsizliğinin giderilmesi ile mümkün olacaktır. Bu da yoksulluk ve yoksunluğun bitirilmesi, gelir adaletsizliğinin ortadan kaldırılması, öğrencilerin parasız ve nitelikli eğitim alacağı bir eğitim modelinin geliştirilmesi ile gerçekleşecektir.

Bu konudaki tutum, aynı zamanda bir politik tercihi yansıtmaktadır. Telafi eğitimi göstermelik değil, salgının neden olduğu kayıpların katlanarak artmasını önlemek amacıyla, çok boyutlu bir planlama ile yapılmalıdır.”