HABER: EDDA SÖNMEZ 

KAMERAMAN: ADEM KARABAYIR 

8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü'nde evine ekmek götürmek, ayakta kalmak, ailesine destek olmak için mücadele eden, çoğu zaman sigortasız, sağlıksız ve düşük ücretlerle çalışmak zorunda olan kadınlar ANKA'ya konuştu. 39 yaşındaki temizlik işçisi Gülay Çatak, “Evlerde temizlik yapıyorum, sigortam yok. Bazen 10-11 saat çalışıyorum. Düşme tehlikesine rağmen yüksek katların camlarını siliyorum, aldığım para eve gidene kadar yolda bitiyor" diyor. Bebek bakıcılığı yapan üç çocuk annesi Yazgül Gül de kira ve faturalarını ödedikten sonra elinde 500 lira kaldığını belirterek, "Bununla nasıl geçinilir" diye soruyor.

Bundan 7 yıl önce eşinden ayrıldıktan sonra çalışmaya başladığını belirten 39 yaşındaki temizlik işçisi Gülay Çatak şunları söyledi:  

"Yaklaşık 20 yıldır İstanbul’dayım. Ev işinde 6 yıldır çalışıyorum. Bundan 7 yıl önce eşimden ayrıldım. Eşimden ayrıldıktan sonra çalışmaya mecbur kaldım. Bulabileceğim, hemen para kazanabileceğim bir iş olarak baktım. Ve bu işte çalışmaya başladım. Geçici süreliğine başladım aslında. Değiştirmek istedim, şartları ağır geldi. Birçok hakkımın olmadığını gördüm ve değiştiremedim. Çünkü günlük para kazanıyorum ve benim ihtiyaçlarım daha da fazlalaşınca mecbur kaldım devam etmeye. Tabii ilkokul mezunuyum mesleğim yok. Yapabileceğim çok fazla iş, seçeneğimde yok. Bir oğlum var 21 yaşında, üniversite öğrencisi, onunla beraber yaşıyorum. Çalıştığım yerler farklı yerler olabiliyor.

“ÇALIŞTIĞI EVDE YEMEK VERİLMEDİĞİNİ SÖYLEYEN ARKADAŞLARIM BİLE VAR"

İlk başladığımda farklı farklı evlere gidiyordum o dönem bir ajans aracılığıyla çalışmaya başlamıştım. İlk başladığım dönemlerde çok daha ağır geliyordu. Hakaretler oluyordu, mecburiyetler oluyordu. Şimdi zaman geçtikten sonra ailem gibi olan yerlerde çalışıyorum. Onlarla beraber olduğum için çok da mutluyum. Çok zorluk yaşan insanlar var bu işte. Karşılaşıyoruz. Arkadaşlarım oluyor, onlar bana anlatıyorlar. çalıştığı evde yemek verilmediğini söyleyen arkadaşlarım bile var. Tabii ki haklarımız yok. Sigortamız yok. Böyle bir hakkımız var ama bunu yapmak istemiyor çalıştığımız insanlar. Çünkü risk almak istemiyorlar. Gittiğim evlerin bazıları yüksek kat, bunların camlarını siliyorum. Silmek zorundayım. Aparatlarla silmem söyleniyor ama sonrasında neden temiz olmadı denilebiliyor. O yüzden sarkarak cam siliyorum. Düşebilirim, tehlikem var. Bunları artık umursamıyorum, çünkü mecburum bir yerde. Mecburum dediğim zaman, insanlar, 'Başka işte çalışabilirsin neden burası?' diyorlar. Ama günümüz şartlarında geçinebilmem için bir miktar para kazanmam şart ve normal şartlarda asgari ücretle bunu yapmam imkânsız. Çünkü ben bir çocuk okutuyorum. Onun ayrı bir masrafı var."

"SEKİZ DOKUZ SAAT ÇALIŞIYORUM"

Ortalama sekiz-dokuz saat çalıştığını ama bazen çalışma süresinin 10-11 saate çıktığını anlatan Gülay Çatak, işin evine dönerken de ortalama 2-3 saatinin de trafikte geçtiğini söyledi. Çatak, "Eve geliyorum evde de işlerim oluyor. Onları da ben kendim yapıyorum. Oğlumla ilgileniyorum, onun dersleriyle ilgileniyorum. Kalan vaktimde yemeğimi yapıyorum. Kendi evimde yapmam gereken işleri bölüyorum. Bazı günler temizlik işimi bölüyorum, bir gün bulaşık yıkıyorum, bir gün çamaşır yıkıyorum. Ama çoğu zaman saat 1 veya 2’ye kadar işim uzayabiliyor. Uyuduğum herhalde 3- 4 saat oluyor. Onun dışında bütün gün ayakta bir şeylerle uğraş halindeyim" dedi.

“PANDEMİNİN BAŞLANGICINDA 3 AY HİÇ İŞ BULAMADIM"

Pandeminin başlangıcında yaklaşık 3 ay hiç bulamadığını ifade eden Çatak, şöyle konuştu:

"Sigortam yok. Zaten bir başka yerden gelirim de yok. Sıkışarak biriktirdiklerim ve ailemin yardımıyla, katkılarıyla iki üç ayı öyle geçirdim. Tabii ki onun dışında her gün 'Yarın ne olacak, yarın ne olacak?' diye düşündüm. Belirsizlik vardı, tabii bir korku vardı. Çağrıldığımda gitmek zorunda kaldım. Çünkü çalışmak zorundayım. O an virüs olur hastalanırım ya da yarın başka bir şey olur diye düşüncem olmadı. İşin doğrusu çalışmak zorundaydım. Ben işe gittim o dönemde. Çalıştığımız yerlerde ücretlerimizi günlük alıyoruz. Bir evde haftanın dört günü diğer evlerde farklı günler çalışıyorum. Ama günlük aldığım ücret şu dönemde ben eve gelene kadar bitiyor. Ertesi gün mecburen işe gitmek zorundayım evin ihtiyacını karşılamakla bitmiyor. Bir gün mutfağa harcıyorsam bir gün fatura için o parayı ayırmam gerekiyor, bir gün kira için ayırmam gerekiyor, bir gün oğlumun okulu için ayırmam gerekiyor derken bu sürekli peş peşe geliyor. O yüzden bu işi bırakıp bir yerde çalışmakta istiyorum ama yapamıyorum. Kendime göre uygun işler bakıyorum ama şu sıra buna mecburum bunun dışında yapabilecek bir iş yok." 

BEBEK BAKICILIĞI YAPARAK GEÇİNİYOR 

1973 Tunceli doğumlu İstanbul Sarıgazi'de ikamet eden üç çocuk annesi Yazgül Gül, 1999 depreminin ardından gelen kriz döneminde elektrikçi olan eşinin dükkanın battığını ve o ödenme çocuklarının küçük olmasına rağmen ev ekonomisine destek vermek için çalışmaya başladığını söyledi. "Ben bir ev emekçisiyim. Çocuk bakıyorum" diyen Gül, yaklaşık 20 yıldır bu işi yaptığını ve şimdi de 7'inci çocuğa baktığını ifade etti. "yıllarca emek verdim bu sayede de 3 kızımı okuttum" diyen Yazgül Gül, şunları söyledi:

"Artık kendi ayakları üstünde duran, kendi evini geçindiren, kendi çocuklarına bakan, ekonomik bağımsızlığı olan bir kadın oldum. Ben şanslı mıyım bu konuda, bilemiyorum? Elbette ki zaman zaman ters düştüklerimiz oldu, anlaşamadığımız aileler oldu, ama neticede siz bir eve gidiyorsunuz o evin kuralları belli ve siz o kuralları kabul ediyorsanız o eve girebiliyorsunuz. Kabul etmiyorsanız o eve giremezsiniz. Kimsenin evinin kurallarını da değiştiremezsiniz. Bir evde çalışmak çok bambaşka bir alandır. Bir fabrikada çalışmaya benzemez ya da bir restoranda çalışmaya benzemez. Çünkü o evin kuralları vardır. O eve ait kurallar vardır. Dolayısıyla siz o kuralları kabul ederek o eve giriyorsunuz böyle devam eder. Bu nokta tabii ki ters düştüğünüz şeyler oluyor. Oranın doğruları sizin yanlışlarınız ya da sizin yanlışlarınız oranın doğruları. Ters düştüğünüz noktalar oluyor tabii ki."

“İŞE GİTMEK İÇİN GÜNDE 2-3 ARAÇ DEĞİŞTİRDİĞİM OLDU”

Yeterli kazanç elde edemediğini ifade eden Gül, sözlerini şöyle sürdürdü:

"Bakıcı piyasası işte. Bugün yani 2 bin 500 lira, artı sigorta. Bu rakamla geçinmek mümkün mü? Ben kendimden size örnek verdim. Bin lira kiram var, bin lira da faturalarım. İşte geri kalan 500 lira ile çocuklarımla hayatımı nasıl idam ettirebilirim? Şu anda evime yakın çalışıyorum yürüyerek gidip geliyorum Ama daha önce Erenköy'de, Ataşehir'de, Küçükyalı'da, Çekmeköy'de çalıştım. Yani iki araç değiştirdiğim, 3 araç değiştirdiğim de oldu. Aşağı yukarı çalışma saatim 9 ila 11 saat arası. Yani şimdi bir ev ortamındasınız ev ortamında çocuğunuzun ne kadarlık olduğuna bağlı. İşte 6 aylık bir bebeği kucağınıza alıp oturabiliyorsunuz ama üç yaşındaki bir erkek çocuğunuz varsa onunla bütün gün parklarda dışarılarda ya da evin içerisinde saklambaç köşe kapmaca oynayabiliyorsunuz. Bir rutininiz yoktur. Çocuk çok başka bir şeydir. Enerjisi çok başka bir varlıktır çocuk. Sürekli sizin ona bir şeyler katmanız lazım, sürekli sizin üretmeniz lazım. 'Ne iş yapıyorsun?" diye sorular. “Aaa iyi evde çocuk bakıyorsun” diyorlar. Ya evet evin içerisindesin ama hakikaten çocuğun enerjisine yetişmek çok zordur. Evet, enerjisi çok güzel, sevgisi çok güzel. Onları anlatırken gözlerimin içi gülüyor. Ama kesinlikle çok enerjinizin olması olması lazım çocuğa." 

"PANDEMİDE TAM TERSİNE DAHA ÇOK ÇALIŞTIM"

Pandemide iş yükünün daha da artttığını anlatan Yazgül Gül, "Şöyle; yani baktığım çocuğun annesi, babası Mart’ın 17'sinden beri evdeler. Evden çalışıyorlar ve inanılmaz yoğun çalışıyorlar. Bankacıların işleri iki katına çıktı. İşte bu ötelemeli krediler çıktı. Sabah işte saat 9'da bilgisayarın başına oturuyorlar akşam 7'de zar zor kapanıyorlar ki akşam gece tekrar bağlanıyorlar tekrar işe devam ediyorlar. Ben de işte sürekli onlarla birlikte çalıştım. Çocuk da sürekli anne baba ile olmak istiyor. Ama anne ve babanın da işine odaklanması lazım. İşte sizin orada devrede olmanız, sürekli çocuğu oyalamanız lazım. Bu sürekli evde olmaları yüzünden yemek de yapıyorum çocuğun dışında. Sürekli evde tüketiyorlar. Günde bir çeşit yemek yaparken şimdi üç çeşit yemek yapıyorum. Dolayısıyla bu benim için artı bir zaman oldu. Yoruldum, ama şükrediyoruz" dedi.

"ÖZGÜRLÜKLER BİZİM İÇİN KIYMETLİ OLMALI"

İnsanların kendi hak ve özgürlüklerini elde edebilmek için mücadele edebilmesi gerektiğini belirten Gül, "Bu benim kaderim, oturup evimde çekeyim diye bir şey yok. Hayatın her alanında zorluklar vardır. Bir bireyin kendi bireyliğini kazanabilmesi için ayakları üzerinde durabilmesi için hayatın her alanında mücadele etmesi gerekir. 8 Mart’ın tarihçesi benim için çok önemli ve çok anlamlı. Bin 800’lerde başlatılan bir isyan var. Başarıyla tamamlanan bir isyan var. Evet netice üzücüdür. Onlarca kadın katledildi. Ama burada hak edilen kazalınan haklar vardır. Dolayısıyla benim için çok anlamlı. 8 Mart bir sevgililer günü değil benim için ya da evlilik yıld önümü değil. Alanlarda olunması gerekilen bir gün. Her sene canı gönülden kutlanması lazım" dedi.

"KADINLARA DİYORUM Kİ LÜTFEN FİGÜRAN OLMAYIN BAŞROL OLUN"

Kadın cinayetlerinden duyduğu acıyı da dilen getiren Yazgül Gül, şubat ayında da 3 kadın katledildiğini ve herkesin bu cinayetleri evinde seyrettiğini anlatan Gül, şunları dile getirdi:

"Karşımızda bağıran çocuklar var annem ölmesin ya da bağıran kadınlar var 'Ben ölmek istemiyorum' diye. Önceden töre cinayetleri vardı onları duyardık. Bugün de ülke genelinde çok bağnazca işlenen cinayetler var. Artık sevgili cinayetleri var. Bir beden üzerinden kendini hak sahibi görüp ‘Namus cinayeti işledim, namusumu akladım’deyip kadın katlediliyor. Daha aydınlık, kadınların katledilmediği ve pandeminin olmadığı bir dünya diliyorum.  Kadınlara diyorum ki lütfen figüran olmayın başrol olun. Bizler zaten başrolüz aslında. Mutfağımız bize ait, işimiz bize ait sokağımız bize ait, evimiz bize ait yaşamda bize ait. Yaşamımızda elde edemeyeceğimiz şey yoktur. Evet karşımızda zorluklar yok mudur vardır. Tüm mesela direngenlikte. Direngen olmak lazım mücadele etmek lazım. Bir kadın için en önemlisi kendi ekonomik bağımsızlığının olması lazım."