CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM Grup Toplantısı'nda konuştu.

Kılıçdaroğlu, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu hakkında açılan davanın yarın yapılacak duruşması için, "İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız için de yarın duruşma var. Çalışıyor, üretiyor. İstanbullulara hizmet ediyor. Hazmedemiyorlar. Hala İstanbul’u kaybettiklerine inanamıyorlar. Hala ‘acaba Ekrem Başkan’ı oradan nasıl alırız’ arayışı içindeler. İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder demişlerdi. Zaten kaybedecekler" dedi. 

Hafta sonunda Van'da CHP'li Belediye Başkanları Çalıştayı'na katılan ve bir dizi program yapan Kılıçdaroğlu, "Kayyumdan şikâyet ediyorlar, gittiğimiz her yerde bundan şikâyet ediyorlardı. Yine Vanlı kardeşlerime seslendim; seçimle gelen seçimle gitsin diyorsanız, kayyum uygulamasından şikâyet ediyorsanız bize katılacaksınız, bize. Çözeceğiz bunların tamamını" değerlendirmesini yaptı. 

Kılıçdaroğlu’nun TBMM Grup Toplantısı'nda yaptığı konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:

“İNADINA BARIŞ, BİRLİKTELİK, KUCAKLAŞMA DİYECEĞİZ: Hiçbir gücün karşısında, hiçbir arkadaşımız genel başkandan başlayarak en aşağıdaki üyeye kadar hiçbir gücün, adaletsizliğin karşısında asla diz çökmedik ve çökmeyeceğiz. Baskı, şiddet kimden gelirse gelsin, asla boyun eğmeyeceğiz. Çünkü biz Kuvayı Milliye ruhunu taşıyan insanlarız. Çünkü biz ülkemizi seven insanlarız. Çünkü biz, bizim gibi düşünmeyen insanların da özgürlüğüne kapı aralayan, onlara özgürlük alanı yaratan insanlarız. Çünkü biz herkesin inancına, kimliğine, yaşam tarzına saygı duyan insanlarız. Biz bölen değil, kucaklaştıranız, biz bölen, ayrıştıran değil, beraber olmayı düşleyen insanlarız. Biz ülkemizi, bayrağımızı, vatanımızı seviyoruz. Bölmek, ayrıştırmak, kutuplaştırmak, kavga istiyorlar; inadına barış, birliktelik, kucaklaşma diyeceğiz. İnadına, demokrasiye inanmayanları sandık yoluyla göndereceğiz. Onlar gibi yapmayacağız, asla yapmayacağız.

ASLA HİÇBİR BASKIYA İZİN VERMEYECEĞİZ: Demokrasinin bize sağladığı bütün imkanları kullanacağız. Baskı mı kuruyorlar, göğsümüzü açacağız. Yasak mı getiriyorlar, yasağa karşı yürüyeceğiz. Sanattan, kültürden mi korkuyorlar; sanatı ve kültürü yücelteceğiz. O açıdan hiç ama hiç çekinmiyoruz. Söyledim, asla hiçbir baskıya, asla ve asla izin vermeyeceğiz, göğsümüzü açacağız. Her baskıya karşıya dik ve onurlu duruşumuzu her zaman, her ortamda, her yerde sergileyeceğiz. Herkes emin olsun.

TARİHTE HANGİ DEVLET OLURSA OLSUN, GÜÇ BİR KİŞİYE TESLİM EDİLMİŞSE O DEVLETİN SONU HÜSRAN İLE BİTMİŞTİR: Devlet yönetimi sorumluluk gerektirir. Devleti adalet üzerine inşa etmişseniz, adaleti savunuyorsanız, adaletten yana tavır alıyorsanız, o ülkede yaşayan herkes huzur içinde yaşar. Devlet yönetiminde güç, bir kişiye teslim edilemez. Devlet yönetiminde gücü bir kişiye teslim ederseniz o devletin sonu felakettir. Tarihte hangi devlet olursa olsun, güç bir kişiye teslim edilmişse o devletin sonu hüsran ile bitmiştir. O devletin sonunda hüsran vardır. O nedenle devlette güçler ayrılığı ilkesi diyoruz. Devletin her organının denetlenmesi gerektiğini dillendiriyoruz.

DEVLET, HALK EGEMENLİĞİNE DAYANMAK ZORUNDADIR: Devlet, tek merkezden de yönetilmez. O nedenle yerel yönetimler, merkezi yönetimler, bağımsız kurumlar vardır. Dolasıyla devletin özünü oluşturan liyakati ve adaleti büyütmek zorundasınız. Ve bunu sağlamak zorundasınız. Devlet, halk egemenliğine dayanmak zorundadır. O nedenle Meclis’in duvarında yazıyor ya ‘Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir’ diye. Halk egemenliğine dayanmayan bir devletin sonu hüsrandır. Böyle bakmamız gerekiyor.

DEVLETİ YÖNETENLER HALKA HESAP VERMİYORSA O DEVLETTE YOLSUZLUK VAR DEMEKTİR: Devleti yönetenler şeffaf, erdemli, ahlaklı olmak zorundadırlar. Devleti yönetenler baskı kurmaz. Vatandaşın özgürlük alanını genişletir. O zaman o devlette adalet var demektir. Eğer devleti yönetenler şeffaf değilse, açıklık politikasını izlemiyorsa, halka hesap vermiyorsa o devlette yolsuzluk var demektir. Siyasetçiler zengin oluyor, köşeyi dönüyor demektir. Sadece kendini değil aileleri ile beraber köşeyi dönüyorlar demektir.

DEVLET YÖNETİMİNDE ASIL OLAN HALKIN ÇIKARLARIDIR: Devleti yönetirken katılımcı bir anlayışı, yönetim içinde egemen kılmamız lazım. Yeri geldiğinde referandum yapacaksınız, seçim yapacaksınız, yeri geldiğinde insanların düşüncelerini, sendikaların, sivil toplum örgütlerinin, meslek örgütlerinin görüşlerini alacaksınız. Devlet yönetiminde asıl olan halkın çıkarlarıdır. Devleti hızla büyütecek, itibarlı hale getireceksiniz. Vatandaşın cebi para görecek. Vatandaş, huzur, refah içinde yaşayacak. Devleti yönetenler kaynakları en verimli şekilde kullanmak zorundalar. Devleti yönetenler, savurganlık yapamaz. Dolasıyla devleti yönetmek ciddi, ahlaklı bir iştir.

ETİBANK’LAR, SÜMERBANK’LAR, BARAJLAR: Diyeceksiniz ki ‘ya genel başkan, bu girişi niye yaptınız?’ Şunun için yaptım; bu devlet, Milli Kurtuluş Savaşı’nı verdiği zaman en fakir olduğu dönemde, bir taraftan Osmanlı’nın omuzlarına yıktığı bütün borçları son kuruşuna kadar öderken, öbür taraftan fabrikalar yaptı. Çimento, şeker fabrikaları yaptı. Bankalar… Eti Bank’lar, Sümer Bank’lar, barajlar… Bütün bunların hepsi yapıldı. Dışarıya muhtaç olan, el avuç açan bir devletten; onuruyla, kültürüyle, birikimiyle ayakta duran, saygınlık kazanan bir devlet haline geldi. O genç Türkiye Cumhuriyeti Devleti. 

NE OLDU DA KOSKOCA TÜRKİYE DIŞARIDAN ŞEKER İTHAL ETMEK ZORUNDA KALDI: Şu soruyu; geçmişte AK Parti’ye oy veren bütün kardeşlerimin kendi vicdanlarına sormasını istiyorum: AK Parti hükümetleri hangi fabrikayı kurdu? Bana bir fabrika örneği versinler. Şeker mi, çimento mu; hangisini kurdular. Satmanın dışında ne yaptılar? Her fabrika bir kaledir, onurdur, alın teridir, üretimdir, istihdamdır, Türkiye’nin itibarına katkıdır diyoruz. Oturdular, şeker fabrikalarını sattılar. Ve 24 yıl sonra Türkiye Cumhuriyeti Devleti, yurt dışından şeker ithal etmek zorunda kaldı. Her vatandaşımın kendi vicdanına sormasını istiyorum. Ne oldu da koskoca Türkiye Cumhuriyeti Devleti dışarıdan şeker ithal etmek zorunda kaldı? Buna devletin sağlıklı yönetimi diyebilir misiniz? Devlet iyi yönetiliyor diyebilir misiniz?

SADECE BİR AYDA 19 MİLYAR TL FAİZ ÖDÜYORSUN: Türk Şeker’in 10 fabrikasını kaça özelleştirdiler? 680 milyon dolar. Bugünün parası ile 11 milyar TL. Şimdi, sadece Nisan ayında ödenen bir aylık faiz 19 milyar TL. 10 şeker fabrikasını 11 milyar TL’ye satıyorsun, ama sadece bir ayda 19 milyar TL faiz ödüyorsun. Bu mudur devlet yönetimi, bu mudur ahlak, erdem…

NERDE ADALET, DEVLET YÖNETİMİ, LİYAKATLİ YAPI: Bizim, halkın iktidarında çiftçinin yüzü gülecek. Çiftçinin, esnafın, sanayicinin, evde kadınların yüzü gülecek. Gençler bu ülkenin fabrikalarında, caddelerinde, sokaklarında, parklarında gülerek özgürlüğü teneffüs edecekler. Göreceksiniz. Türkiye’yi ayağa kaldıracağız. Huzur getireceğiz, göreceksiniz. Hepsini yapacağız. Kimse karamsarlığa kapılmasın. Bunları söylememin nedeni vatandaşlarımız karamsarlığa kapılsın diye değil. Söylememin nedeni yapılan hatalardan ders çıkartmaktır. Söyledik, yapmayın dedik. Yaptılar ve bugünkü ağır tablo ile karşı karşıya kaldık. 10 fabrikayı satıyorsun, 11 milyar TL’ye; 1 ayda faiz ödüyorsun 19 milyar TL. Nerede adalet, devlet yönetimi, liyakatli yapı…

YETERİ KADAR OY ALAMADIYSAK KABAHAT VANLILARDA DEĞİL BİZDE: Vanlı kardeşlerimiz ile kucaklaştık. Van’ın benim hayatımda özel bir yeri var. İlkokula Van’ın Erciş ilçesinde başladım. Dolasıyla Vanlılar ile kendimi hemşeri olarak görüyorum. Belediye başkanlarımız Van’ın merkezini ve bütün ilçelerini gezdiler. Van’da bir tek belediye başkanımız bile yok ama olsun. Vanlıların canı sağ olsun. Eğer oradan yeteri kadar oy alamadıysak kabahat Vanlılarda değil bizde. Oturup düşünmemiz lazım. Vanlının sofrasına oturmamız lazım. Konuşmamız, dertleşmemiz lazım. Alanda çok güzel bir ilgi vardı. Vatandaşlarla, gençlerle oturduk, sohbet ettik. Yaşlılar ile oturduk. Van’ın otlu peynirini, kedisini, inci kefalini, denizini de unutmayacağız. 3 bin yıllık kalesini de unutmayacağız. Van’ı Allah’ın izniyle iktidarımızda göreceksiniz; güçlü bir turizm merkezi haline getireceğiz. Tarım merkezi haline getireceğiz. Sınır ticaretinden bütün Vanlılar kazanacak.

SELAHATTİN BEY’İN ÇOK SEVİLDİĞİNİ GÖRDÜM: Kayyumdan şikâyet ediyorlar, gittiğimiz her yerde bundan şikâyet ediyorlardı. Yine Vanlı kardeşlerime seslendim; seçimle gelen seçimle gitsin diyorsanız, kayyum uygulamasından şikâyet ediyorsanız bize katılacaksınız, bize. Çözeceğiz bunların tamamını. Gezdiğimde, bir eve gittik. Orada da Selahattin Bey’in çok sevildiğini gördüm. Selahattin Demirtaş. Haksız, adaletsiz uygulamalardan çok şikâyet ediyorlar. Ben de bu kürsüden defalarca şikâyet ettim. Bize oy versin, vermesin bir kişi adaletsiz ile karşı karşıya ise ona sahip çıkmak insani görevimizdir. Çünkü haksızlık karşısında susan dilsiz, şeytandır. Haksızlık karşısında susmayacağız.

ADRES BELLİ BİZE KATILACAKSINIZ: Beşli çetelerden, SADAT’çılardan, uyuşturucu baronlarından şikâyet ediyorsanız, adres belli bize katılacaksınız dedim. Biz Van’dayken 15 kadın arkadaşımız Mardin’e gitti. Mardinli kadınlar ile kucaklaştılar. Dolasıyla ben Şanlıurfa’da söz vermiştim. Mardin’e gitmedim ama Diyarbakır’da Mardinlilere de söz verdim. Çiftçilerin büyük sorunu var. Mardin Ovası var. Ankara’dan Mardin Ovası’nda çalışan alın teri döken, emek harcayan bütün Mardinli kardeşlerime sözümdür; halkın iktidarında, bizim iktidarımızda 6 ilde; Diyarbakır, Mardin, Şanlıurfa, Şırnak, Siirt ve Batman’da çiftçiye elektriği ücretsiz vereceğiz. Yatırım yapacağız.

UYUŞTURUCU BARONLARI İLE KİM FOTOĞRAF ÇEKTİRİYOR: 13 Mart Mahallesi Muhtarı Fahri Beşir kardeşimiz, ‘Ekonomiyi çözecek birini bekliyoruz, vatandaşın özellikle de gençlerin sorunu iş, aş; gençler arasında yüksek düzeyde madde bağımlılığı var.’ Biliyorum, ben boşuna mı diyorum uyuşturucu baronları, uyuşturucu çeteleri. Onların arkasında yandaşların verdiği oylarla iktidar olanların sorumluluğu var. Uyuşturucu baronları ile kim fotoğraf çektiriyor? İnsan kaçakçıları ile beraber fotoğrafları kim çektiriyor? Uyuşturucu baronları kim mahkemelerden, cezaevlerinden çıkarıyor. Bütün polis arkadaşlarıma söz verdim ve onların sözünü aldım; iktidarımızda uyuşturucu baronları ile yaptığınız mücadelede hiçbir siyasi güç sizi engellemeyecektir, tam tersine önünüzü açacağız. Sizden sadece şunu isteyeceğiz. Bizim evlatlarımızı uyuşturucudan kurtarın. Uyuşturucu baronlarını yakalayın, hep beraber hapse atalım. Kökünden temizleyeceğiz.

ASLA ONURUMUZDAN ÖDÜN VERMEYECEĞİZ, VERMEYENLERDEN BİRİSİ DE KAFTANCIOĞLU’DUR: İstanbul İl Başkanımız; adaletsiz, hukuksuz kararlarla hapis cezası ile mahkûm edildi. Bugün, savcılığa gitti. Silivri’de şu anda. Sabahleyin evden ayrılmadan önce beni aradı. Kendisi ile konuştuk. Morali gayet iyi. Çünkü biliyor ki bir suç işlediği için değil, onurlu ve dik durduğu için aslında cezalandırılıyor. Biz onların hiçbir siyasi hükmünü tanımıyoruz. Ne derlerse desinler. Duruşumuz, onurumuz, insanlığımız, hedefimiz bellidir. Ne için çalıştığımız bellidir. Hapse atarlar, tutuklarlar, gözaltına alırlar ne yaparlarsa yapsınlar asla ve asla onurumuzdan ödün vermeyeceğiz. Ve vermiyoruz. Vermeyenlerden birisi de İstanbul İl Başkanımız Canan Kaftancıoğlu’dur.

HİÇBİR CHP’Lİ YÖNETİCİ SAHİPSİZ DEĞİLDİR. ARKASINDA MİLYONLAR VARDIR: İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanımız için de yarın duruşma var. Çalışıyor, üretiyor. İstanbullulara hizmet ediyor. Hazmedemiyorlar. Hala İstanbul’u kaybettiklerine inanamıyorlar. Hala acaba Ekrem Başkan’ı oradan nasıl alırız arayışı içindeler. ‘İstanbul’u kaybeden Türkiye’yi kaybeder’ demişlerdi. Zaten kaybedecekler. Bıçak kemiğe dayandı. Mutfaklarda tencere kaynamıyor. Beyler, Amerika ile Türkiye arasında dolarları transfer ediyorlar. Ben bunu bilmiyor muyum? Açıkladım. Hiç kimse unutmasın, hiçbir CHP’li yönetici sahipsiz değildir. Arkasında milyonlar vardır. Hep beraber milyonlar olarak arkadaşlarımızın arkasındayız.

HAPİSLERDEN KORKSAYDIK BU KADAR CESUR OLMAZDIK: Bu arada bir parantez açayım, birisi de beni hapse göndermekle tehdit etmiş. Sizin feriştahınız gelse bize diz çöktüremez kimsiniz siz kimsiniz, Allah aşkına. Eğer biz hapislerden korksaydık bu kadar cesur olmazdık. Biz hapislerden korksaydık sizin gibi olurduk. Biz sizin gibi değiliz. Dün tükürdüğümüzü bugün yalamayız biz. Ne söylediysek sözümüzün arkasındayız. Bizim sözümüz erkek sözüdür, insan sözüdür. Kadınlar kızmıyor dimi bunu dediğim için?

BU TOPRAKLARDA YABANCI ASKER POSTALI İSTEMİYORUZ KARDEŞİM, BEN BAHÇELİ DEĞİLİM: Bir tweet attık yabancı asker ve NATO konusunda. Yabancı asker istemiyoruz kendi ülkemizde, ne var bunda. Vay efendim bunu nasıl söylersin. Bir daha söylüyorum; bu topraklarda yabancı asker postalı istemiyoruz kardeşim. Ben Bahçeli değilim. Gitti tezkereye ‘evet’ dedi, yabancı askerler Türkiye'ye davet edilebilir diye oy verdi. Ben gerçek milliyetçiyim, gerçek ülkücüyüm, ben gerçekten de ülkemi seviyorum. Ben kendi ülkemde yabancı asker postalı istemiyorum.

DÜN NE OLDUKLARINI BİLİYORDUK, BUGÜN DE NE OLDUKLARINI BİLİYORUZ: Bu muhalif görünenler efendim Kılıçdaroğlu şöyle, Kılıçdaroğlu böyle diye ders vermeye kalkıyorlar. Ya sen düne kadar zorba hakkında tek cümle bile yazmadın ya, bize ayar vermeye kalkıyor. Gazeteci olduklarını söylüyorlar, dün ne olduklarını biliyorduk, bugün de ne olduklarını biliyoruz. Gerçek gazeteciler var. Kalemini satmayan gazeteciler var. Kalemini satmadığı için işinden olan gazeteciler var. Bu gazeteciler de beni eleştirir. Onların eleştirileri benim başımın üstünde.

ÖĞRENCİLERE YURT YAPACAK, NEREDE? MANHATTAN’DA. AMERİKA’NIN EN PAHALI YERİ: Biraz da gülelim isterseniz. Çocuklarına vakıf kurdurmuş. Biri Türkiye’de biri Amerika’da. Alıyor parayı, buradan dolarları oraya. Orada ne yapacak, işte öğrencilere yurt yapacak. Nerede? Manhattan’da. Amerika’nın en pahalı yeri. Oradaki ofisleri metrekaresi bilmem kaç bin dolar. Öğrenci yurdu. Bizim de buna inanacağımızı sanıyor. Sen aklını peynir ekmekle mi yedin kardeşim. Hadi kendi yandaşını, Beşli Çeteyi ikna edebilirsin ama bizi edemezsin. Hadi gittin, Muhammed Ali Clay’in çiftliğini aldın. Ne yapacaksın çiftlikte? Gökdeleni Manhattan’a niye kurdun? Tık yok. Efendim Kılıçdaroğlu’nu mahkemeye vereceğim. E zaten vereceksin. Yapacağın bir şey yok ki zaten, elin mahkûm. Hâkim tayin edeceksin, Kılıçdaroğlu’nu mahkûm edecek. Önemli olan, seçilmiş mahkemede mahkûm olmak değil, milletin vicdanında aklanmaktır.

‘ALDIĞIM PARAYI DA TÜRGEV’E VE ENSAR’A BAĞIŞLAYACAĞIM’, ‘YANİ ÇOCUKLARIMA TEKRAR VERECEĞİM’: ‘Tazminat davası açacağım’ diyor. ‘Aldığım parayı da TÜRGEV’e ve Ensar’a bağışlayacağım’, Yani çocuklarıma tekrar vereceğim. Ya bunlarda akıl da yok ya vallahi yok. Sen aldığın paraları alıyorsun, bunları tekrar da TÜRGEV’e, Ensar’a vereceğim. Bunlar Amerika’ya götürecekler. Kim bilir ne yapacaklar. Ayıp olan şu; milyonlarca dolar para gönderiyorsun, gökdelenler yaptırıyorsun, çiftlikler alıyorsun. Gönderdiğin parayı Amerikalılara bildiriyorsun. Amerikalılar biliyor ama biz bilmiyoruz.

BÜTÜN VATANDAŞLARIMA SÖYLÜYORUM BİR SİYASETÇİNİN HESABINI VEREMEYECEĞİ BİR ŞEYİ OLMAMALI: Ben bu TÜRGEV'in, ENSAR'ın bütün malvarlıklarını, aldıkları bağışları kimlerden aldıklarını mahkemeden isteyeceğim. Belki de vazgeçebilirler dava açmaktan. Öyle ‘bağışladım’ değil havale merkezine gönderiyor parayı. Bütün vatandaşlarıma söylüyorum bir siyasetçinin hesabını veremeyeceği bir şeyi olmamalı. Halkından gizlediği bir şey olmamalı. Bir siyasetçinin evlatları para pul işine girmemeli.

EE SENİN OĞLUN VAR, OK ATMAKTA DA ÇOK BECERİKLİ, EE GÖNDER, NİYE GÖNDERMİYORSUN: Sınır ötesi operasyon yapacağım diyor, senin oğlun var, dünya kadar milyonları var, ok atmakta da çok becerikli, gönder, niye göndermiyorsun? Fakir fukaranın çocuklarını gönderiyorsun, senin çocukların ise milyon dolarlarla oynuyorlar Amerika ile Türkiye arasında. Daha Okçuluk Vakfı’nı da bilmiyoruz. Onlar ne yaptı bilmiyoruz onlar da gizli kapaklı, ama milletime sözüm var tüyü bitmemiş yetimin hakkını sormak benim boynumun borcudur. Kimse endişelenmesin Türkiye'yi huzura kavuşturacağız."

ENGİN ÖZKOÇ, SOYLU’YU ELEŞTİRDİ

CHP Grup Başkanvekili Engin Özkoç, CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu’nu kürsüye şu sözlerle davet etti:

“Bugün, 21 Nisan 2019 yılında Çubuk’ta bağrımızı yakan bir şehidimizin cenaze törenine katılan CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’na bilinçli bir şekilde adam öldürmeye tam teşebbüse fiilen iştirak eden ve o cenaze merasiminde Genel Başkanımızı, linç fiilini işleyerek öldürmeye tam teşebbüste bulunan insanların yargılanmasının karar günüydü.

Maalesef direk İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun, ‘CHP’li il başkanları ve CHP’lileri hiçbir şehit cenazesine almayın’ diye vali ve kaymakamlara emir vererek, halkı kin ve düşmanlığa tahrik ettiği, insanları kışkırttığı hatta Soylu’ya tweet atarak ellerinde kalaşnikof tüfeklerle; ‘Sen kimi öldür dersen öldürelim, kimi vur dersen vuralım’ diyenlere hiçbir işlem yaptırtmadığı davanın sonucu; maalesef hiçbir sanık cezaevinde yatmayacak.

Sadece 2013-2014 yılında bir tweet attı diye İl Başkanımız hakkında siyaset yasağı getirenler, Silivri Cezaevi’ne girip çıkmasını sağlayanlar şu anda, bu olayı tamamen görmemezlikten gelmiştir ve arkasında durmuştur.

Ancak herkes şunu bilmelidir ki Sayın Genel Başkanımızın başına bu ilk gelmemiştir, Çubuk linç davasının ötesinde Artvin’de PKK terör örgütü tarafından kendisine silahlı saldırıda bulunulmuştur. Orada şehit düşen evladımız askerimize bütün vicdanının sesini olduğu gibi yansıtarak ‘Keşke ona gelen kurşun, bana gelseydi de o evladım şehit düşmeseydi’ diyen, Adalet Yürüyüşü’nde IŞİD’lilerin saldırısına uğramayla karşı karşıya kalan, linç girişimiyle karşı karşıya kalan Kemal Kılıçdaroğlu CHP’liler için; ‘Siz dik durun eğri belasını bulur, siz yılmayın biz mücadelemize devam edeceğiz’ demiştir. Biz dik durmaya devam ediyoruz, daima milleti için mücadele eden CHP Genel Başkanı’nı konuşmasını yapmak üzere kürsüye davet ediyorum.”