CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Özellikle gençlerimiz 2023’te sandığa gidecekler 6 milyon 300 bin genç ilk kez oy kullanacak. Ve bunlar sandığa gidecekler ve bu ülkeye gerçek anlamda oyları ile demokrasiyi getirecekler. Dolayısıyla bizim bu Z kuşağı dediğimiz gençler, gerçekten de Türkiye’nin geleceği açısından en kritik ve en önemli hamleyi yapmış olacaklar 2023’te” diye konuştu. Demokrasinin bu ülkede herkesin sorunu olduğunu vurgulayan Kılıçdaroğlu, “Saadet Partisi’nin de sorunu. İYİ Parti’nin de sorunu. Gelecek Partisi’nin de sorunu. Bütün partilerin ortak sorumluluğu. Demokrasinin bütün standartlarını kendi ülkemize de getirmek istiyoruz. Olay CHP olayı değil, olay bir Türkiye olayıdır. En küçük ilçemizden en büyük ilimize kadar örgütlerimiz böyle çalışıyor. Onlar benim ne yapmak istediğimi gayet iyi biliyorlar” dedi. Kararsız seçmeni “siyaseti gözlemleyenler” olarak niteleyen Kılıçdaroğlu, “‘Geçmişte oy verdiğim partiye oy vermeyeceğim, çekildim tabloya bakıyorum’ diyorlar. Doğal olarak bir yerden sonra kararlı hale geleceklerdir. Ben karamsar bir insan değilim. Bizim insanımızın doğrudan yana karar vereceğine inanıyorum. Önümüzdeki seçimler bir parti seçimi değil, toplum iki ayrı kulvarda yürüyor. Otoriterliği isteyenler ve demokrasiyi isteyenler. Demokrasiyi isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Gençlerde demokrasi talebi çok daha yüksek. Anketler şunu der bunu der hiç önemli değil” diye konuştu.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, KRT TV'de Stüdyo Ankara programında gazeteciler Zeynep Gürcanlı, Yıldız Yazıcıoğluve Nergis Demirkaya’nın sorularını yanıtladı. Kılıçdaroğlu'nun açıklamalarından öne çıkan başlıklar şöyle:

KADININ SESİNİ HEPİMİZİN DİNLEMESİ GEREKİYOR: (Yurt gezilerindeki kadın ve esnafın durumuna liişkin izlenimleri) En son Kadıköy’den örnek vereyim. Kadıköy’ün küçük bir alanı var, oraya doğru ilerlerken bir kadın geldi. ‘Ben yardım değil, iş istiyorum’ dedi. Bu kadını anlamak gerekiyor, buna benzer çok sorun var. Aksaray’da karı koca bir ufak dükkanları var. ‘Kapalı kaldık, perişan kaldık, destek göremedik’ bir sürü sorun anlattılar. Pandemi öncesi başlayan sorun vardı, ekonomide sorun vardı, arttı. O yükü kadın çekiyor. Olumsuz bir tablo var. İki gün önce Sultanbeyli’de bir kızın intihar etmesi… Bu tablolar Türkiye’nin gündemine oturmaya başladı. Böyle tablolar yoktu, yaygın değildi, neredeyse gazetelerin üçüncü sayfası kadın cinayetleriyle dolu. Bu tepkinin aile içinde sokakta da yoğunlaştığını görüyoruz. Kadın bütün yükü omuzlayan ve sorumluluğu olmayan, sorumluluğu olmayan derken gelişen olaylardan oy verme dışında bir sorumluluğu olmayan bütün o yükün kadının omzuna yıkıldığı bir süreci yaşıyoruz. Ben umuyorum ve diliyorum, kadını bu pozisyona düşüren siyasal anlayıştan kadınların kendilerini kurtarmaları gerekiyor. Nasıl yapacaklar? Oy kullanarak, demokratik yollarla yapacaklar. Bu tabloyu ortaya çıkaran kim? Mevcut siyasi iktidar. Dolayısıyla bu siyasi iktidardan kadınların kurtulmaları gerekiyor. Kadınların hak arayışlarına hepimizin saygı duyması gerekiyor. Kadının sesini hepimizin dinlemesi gerekiyor.

İSTANBUL SÖZLEŞMESİ'NDEN GERİ DÖNÜŞ MESAJI VERENİ KADINLARIN CEZALANDIRMASI GEREKİYOR: (İstanbul Sözleşmesi’nin hedefte olması) Bizim tutumumuz belli. Parlamentodan oy birliği ile geçti. Kimse itiraz etmedi. Bu konuda bütün siyasi partilerin genel başkanları anlattı, neden geriye dönüş, hangi mantıkla, ben anlamış değilim. Kim geriye dönüş mesajı veriyorsa kadınların cezalandırması gerekiyor. Ben hak elde ettim, hiçbiriniz itiraz etmediniz, ne değişti de kadınlar bu kadar hayatlarını kaybederken kadının kısmen dahi olsa elde ettiği bu hakları elinden almaya çalışıyorsunuz... Gülmeyi unutan topluma dönüştük. Siyasi parti liderlerini eleştirmek mi, asla kabul etmiyorlar. Karamsar, gerilime dayalı bir tablo içinde insanlar gülmeyi unutunca bir tek şiddet var. Evde, sokakta, siyasette karamsar hava… Türkiye’nin bu tablodan çıkması lazım, çıkarsa bu tablodan kadınlar yararlanacak.

ESPRİ İLE YAPMAYA ÇALIŞTIK, DAMAT DAVALAR AÇTI: (Damat nerede kampanyası) Bunu espri ile yapmaya çalıştık, damat davalar açtı. Espriden anlamayan bir kişinin devleti yönetme şansı yoktur. O at gözlüğü takmış gibi bakar ve o çerçevede hareket eder. Çok geniş bir alan var. Siz bu geniş çevreyi göremiyorsanız, siz espriden, nükteden anlamazsınız, hayattan da zevk almazsınız.

ERDOĞAN METNİ OKUR, İÇERİĞE BAKMAZ: (Cumhurbaşkanı'na hakaret davalarının sayıları ve fezlekeler) Ben Erdoğan’ın belirli bir konuyu düşünüp analiz ettiğine inanmıyorum. Erdoğan önüne konan metni okur, içeriğine bakmaz. İnsan Hakları Eylem Planı, daha önce AB’nin çalışma yapmasını istediği ve çalışma yaptığı, Erdoğan’ın bu çalışmayı okuduğunu biliyoruz. Erdoğan okuduğu metnin içeriğine katılıyor mu, hayır katılmıyor. İnsan hakları diyorsunuz, insanların düşünce özgürlüğünü sınırlıyorsunuz, medya üzerinde baskı, gazeteciler işsiz, kadın cinayetleri var.

AYM KARARLARINA UYMAYAN YARGIÇLARIN GÖREVDEN ALINMASI LAZIM: (İnsan hakları konusunda ne olursa samimiyet olur?) Cumhurbaşkanı'na hakaret diye açılan davaların tamamından vazgeçilmesi lazım. Tutuklu olanlar hakkında AİHM kararlarının uygulanmaya konması lazım. Demirtaş’ın, Kavala’nın derhal bırakılması lazım. AYM kararlarını uygulamayan yargıçların görevden alınması lazım. O yargıçların tamamen yargı dışına çıkarılması lazım.

ERDOĞAN’IN KOLTUĞUNUN KORUNMASI İTTİFAKI: (Devlet Bahçeli’nin yargıya ilişkin düşünceleri) Bahçeli, bir anlamda Erdoğan’ı teslim almış vaziyette. Erdoğan kendi koltuğundan korkuyor, ama koltuğunu korumak için de tek dayandığı kişi Bahçeli. Bahçeli’nin ‘AYM kapatılsın’ demesi ve Erdoğan’ın yorum yapmaması ilginç. Neden kapatılsın. Erdoğan’ın ‘AYM’nin kapatılmaması asla söz konusu olamaz’ demesi gerekirdi. Bu açıklama da gelmedi. Bahçeli’nin yine Osman Kavala, Selahattin Demirtaş ile ilgili sert açıklamaları var… Dolayısıyla Cumhur İttifakı aslında bir düşünce ittifakı değil, bir koltuğun korunmasına yönelik kurulan bir ittifak. Erdoğan’ın koltuğu korunmalı ve Erdoğan burada kalmalı. Erdoğan nelerden şikayet ediyor bilmiyorum. Bahçeli, Cumhur İttifakı’nın daha da güçlenmesini istiyor, ama mesela Erdoğan’ın anayasa değişikliğinde Bahçeli’nin istediği talepleri dillendiremiyor, ama Bahçeli dillendiriyor. Orada da kendi aralarında bir çelişki var. Olay bir koltuğun korunmasına yönelik.

İKTİDAR KÜRTLERİ CEZALANDIRMAK İSTİYOR: (HDP’nin kapatılması çağrıları) HDP kaç oy aldı? 6- 6,5 milyon oy aldı. Siz bir siyasi partiyi cezalandırmak için kapatacaksanız bunun adı demokrasi değil... Olağanüstü bir baskı uygulanıyor HDP’ye. Gördüğüm tablo şu aslında: İktidar kendisine oy vermeyen bütün Kürt’leri cezalandırmak istiyor. Siz nasıl bana oy vermezsiniz nasıl başka bir partiye oy verirsiniz şeklinde cezalandırmak istiyor. Muhafazakar Kürtler de buna karşılar, ‘siz bir partiyi niye kapatıyorsunuz, Kürtleri neden muhatap alıp cezalandırmak istiyorsunuz, bizler de bu ülkenin asli unsurlarıyız, bu ülkede yaşıyoruz, her yerde biz de varız...’ Kürtler de haklı olarak böyle bir tepki gösteriyorlar. Samimi inancım şu: Bahçeli, kesinlikle HDP’nin kapatılmasını istiyor. Gördüğüm ve anladığım kadarıyla AK Parti’nin bu kadar sert bir çıkışın doğru olmadığı yönünde düşüncesi var. Biz parti kapatarak ne elde ettik? Hiçbir şey elde edemedik. İnsanlar düşüncelerini ifade eder, zaten bir parti oy alamıyorsa kendiliğinden yok olup gidiyor. HDP de eğer görevini yapmazsa o da yok olacaktır.

YÜZDE 1 OY ALAN PARTİNİN GENEL BAŞKANININ DA MECLİS’E GELMESİNİ İSTERİZ: Geçenlerde Orhan Uğuroğlu bir yazısında şöyle diyor: Saray çevresinden aldığı bilgiye göre; Erdoğan’ın yüzde 10 seçim barajından vazgeçmeyeceği, yüzde 7’ye indirilmesi yani MHP’nin bu talebine sıcak bakmadığını, MHP’yi eğer yüzde 7’ye indirirsek daha zayıflamış olarak gelecek. O MHP bize sürekli destek verecek mi vermeyecek mi? Ayrıca niye muhalefetten daha fazla parti Parlamentoya gelsin. Yüzde 10 barajı olursa daha az gelir ve bizim daha fazla milletvekili çıkarma şansımız var’ şeklinde bir düşüncenin ifade edildiği söyleniyor. Bahçeli ne kadar bastırır yüzde 10 seçim barajı yüzde 7’ye insin mi inmesin mi diye ne kadar Erdoğan’ı ikna edebilir, bilmiyorum. Ama bölgenin de MHP’nin aleyhine olacağını herhalde MHP de çok iyi biliyor. Dolayısıyla ben seçim yasasında çok ciddi bir değişiklik yapılacağı kanısında değilim. Erdoğan var olan sistemle gidecektir. Bizim görüşümüze göre; biz seçim barajının makul bir düzeye indirilmesini isteriz. Hatta yüzde 1 oyu olan partinin genel başkanının da Meclis’e gelmesini isteriz. Dışarıda seçmenin yüzde 1 oyunu alan kişinin parlamentoya gelip parlamentoda kendisine oy veren vatandaşların sorunlarını dillendirmesi, çözmeleri üretmesi bence parlamentoya değer katar. Böyle bakmak lazım ama Erdoğan darbe hukukuna sığınmış vaziyette. O darbe hukukunun getirdiği seçim yasasını aynen uygulayacaktır gibi bir düşüncem var.

TÜRKİYE’NİN GÜÇ BİRLİĞİNE İHTİYAÇ VAR: (Siyasette hareketlilik, parti kurmalar. Yeni partilerin ortaya çıkması) Çıkabilir yani. Hem demokrasiden söz edip hem de yeni partiler çıktığı zaman onlara karşı çıkmak samimi olmadığınızı gösterir. Benim şahsi kanaatim yani bir insan bir partinin içinde beklediğini bulamıyorsa ayrılır. Kendi partisini kurar. Herhangi bir sorun yok. Bizden de ayrılıp ayrı parti kuran arkadaşlar var. İYİ Parti’den de ayrılıp ayrı parti kuran arkadaşlar var. Kurabilirler, ama tabii ülkenin geleceği konusunda sorumluluk hisseden herkesin oturup bir düşünmesi gerekiyor. Parti kurmanın tamamen dışında, sade vatandaş olarak ya da siyasetçi olarak oturup düşünmemiz gerekiyor. Türkiye bir otoriter yapı içinde siyaseten insanlar nefes alamaz durumda, gazeteciler yazamaz durumda, haber yapamaz durumda. Dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var. Ve bu demokratikleşme sürecinin yerel yönetimlerle başlayan atılan adımları var. Bu adımların güçlü olarak eğer olacaksa 2023, erken olmayacaksa 2023’te bir sonraki adımı var. Dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşmeye ihtiyacı var. Ve güç birliğine ihtiyacı var, ayrışmaya, bölünmeye, ayrı partiler kurmaya değil. Demokrasiden yanaysa, demokrasiyi savunuyorsa, o çerçevede hareket etmesi gerektiğine inanan birisiyim, öyle bakmak lazım. Çünkü şöyle bir stratejinin izlendiğini biliyorum, saray tarafından. 

Z DEDİĞİMİZ GENÇLER SANDIĞA GİDECEKLER VE OYLARIYLA DEMOKRASİYİ GETİRECEKLER: Dünya tarihinde belki biz özellikle gençlerimiz 2023’te sandığa gidecekler 6 milyon 300 bin genç ilk kez oy kullanacak. Ve bunlar sandığa gidecekler ve bu ülkeye gerçek anlamda oyları ile demokrasiyi getirecekler. Dolayısıyla bizim bu Z kuşağı dediğimiz gençler, gerçekten de Türkiye’nin geleceği açısından en kritik ve en önemli hamleyi yapmış olacaklar 2023’te.

HER PARTİNİN KENDİ İÇİNDE ÇALIŞMA YAPMASI LAZIM. HAKLI OLARAK. BİZ DE ÇALIŞMA YAPIYORUZ: Bizim Millet İttifakı dediğimiz dört partimiz vardı. Demokrat Parti, İYİ Parti, Saadet Partisi ve biz. Millet İttifakı’nı oluşturmuştuk. Tabi seçim döneminde oldu. Yerel yönetimlerde böyle bir ittifak olmadı. Ama vatandaşın tabanında bir ittifak oldu. Ondan sonra yeni partiler kuruldu. Biz demokrasiyi istiyoruz, ama demokrasinin iskeleti ne olacak? Bunu güçlendirilmiş parlamenter sistem olarak dillendiriyoruz. Aşağı yukarı bütün ittifakın içinde olmayan, bugün için olmayan ama DEVA Partisi, Gelecek Partisi de diyorlar ki ‘güçlendirilmiş parlamenter sistem olmalı. Cumhurbaşkanı tarafsız olmalı. Yine bir Başbakan olmalı. Bakanlar parlamentodan seçilmeli. Bakanların sorumluluğu olmalı. Bakanlar parlamentoya gelip gerekirse hesap verebilmeli. Gensoru müessesi olmalı. Yargı bağımsız olmalı. Bir partinin Genel Başkanı mahkemeye hakim tayin etmemeli. Medya özgürlüğü önemli, dolayısıyla gazeteciler üzerinde baskı olmamalı. Düşünce özgürlüğü mutlaka olmalı. Hapishaneler tıka basa düşünce suçlularıyla dolu olmamalı. Din ve vicdan özgürlüğü olmalı. İnsanlar inançları dolayısıyla hapislere atılmamalı, ötekileştirilmemeli. Ayrıca kimliğinden ötürü hiç kimse ötekileştirilmemeli. Farklı kimlikler bizim zenginliğimiz olarak kabul edilmeli. İnsanları kimlikleri dolayısıyla, devlette memur yapmamak veya ötekileştirmek gibi bir arayış asla olmamalı. Herkes eşit haklara sahip olmalı.’ Şimdi bu çalışmayı biz yapıyoruz. İYİ Parti, Gelecek Partisi, DEVA Partisi, Demokrat Parti, Saadet Partisi yapıyor. Tabi şimdi önce her partinin kendi içinde bir çalışma yapması lazım. Haklı olarak. Biz de çalışma yapıyoruz.

BİZ BİR PARTİNİN KAZANMASINDAN ÇOK DEMOKRASİNİN KAZANMASINI İSTİYORUZ: Millet ittifakını oluşturan siyasi partilerin, topluma karşı sorumlulukları var. Biz bir partinin kazanmasından çok demokrasinin kazanmasını istiyoruz. Demokrasi kazanıldığı zaman zaten hepimiz güçlü olacağız. İttifak sürecini yürütmek, benim için Türkiye’ye karşı duyduğum sorumluluk. Kadınların yüzü gülmüyor, çocuklar yatağa aç giriyor. İnsanlar pazar artıklarından besleniyorlar. Konteynerden çöp toplayan da pazar artıklarını toplayan da kadın. 21. yüzyılın Türkiye’si o fotoğraflara layık mı? Hayır. 21’inci yüzyılın Türkiye’sinde bunlar varsa siz bütün partileri dışlayarak, ‘Ben demokrasiyi getireceğim’ dediğiniz andan itibaren aslında söylemlerinizde samimi olmadığınızı itiraf etmiş olursunuz.

DEMOKRASİ, CHP OLAYI DEĞİL TÜRKİYE OLAYIDIR: Demokrasi bu ülkede siyaset yapan herkesin sorunu. Saadet Partisi’nin de sorunu. İYİ Parti’nin de sorunu. Gelecek Partisi’nin de sorunu. Bütün partilerin ortak sorumluluğu… Demokrasiden ne anlıyoruz? Yargı bağımsızlığı, medya özgürlüğü, ifade özgürlüğünü anlıyoruz. Din, vicdan özgürlüğü, özel hayatın gizliliğini anlıyoruz. Demokrasinin bütün standartlarını kendi ülkemize de getirmek istiyoruz. Olay CHP olayı değil, olay bir Türkiye olayıdır. En küçük ilçemizden en büyük ilimize kadar örgütlerimiz böyle çalışıyor. Onlar benim ne yapmak istediğimi gayet iyi biliyorlar.

SİYASİ PARTİ LİDERİNİ ELEŞTİRDİ DİYE İNSAN HAPSE Mİ ATILIR: Bu ülkeye demokrasi gelecek, bu ülkeye demokrasiyi getireceğim. Bir siyasi partinin liderini eleştirdi diye insan hapse mi atılır? Sabahın altısında 50 polisle kapı kırılıp içeri mi girilir? Öğrenciler, ‘Üniversitede bu rektörü istemiyoruz’ dedikleri zaman o çocuklar göz altına alınıp çıplak aramadan geçirilip… anlatmakta bile zorlanıyorum. Bunların olduğu bir Türkiye’de biz kalkıp da parti kavgası içerisine girersek, orada en büyük yanlışı yapmış oluruz. Dikta heveslileri, ‘Amacımıza ulaştık, demokrasiyi isteyenler birbiriyle kavga etmeye başladı.’ 13’üncü yüzyıl Türkiye aydınlanmasına bakın şimdi geldiğimiz Türkiye’ye bakın akıl alır gibi değil, ama çözeceğiz.

ÖNÜMÜZDEKİ SEÇİMLER PARTİ SEÇİMİ DEĞİL: Ben kararsızlara siyaseti gözlemleyenler diyorum. ‘Geçmişte oy verdiğim partiye oy vermeyeceğim, çekildim tabloya bakıyorum’ diyorlar. Doğal olarak bir yerden sonra kararlı hale geleceklerdir. Ben karamsar bir insan değilim. Bizim insanımızın doğrudan yana karar vereceğine inanıyorum. Önümüzdeki seçimler bir parti seçimi değil, toplum iki ayrı kulvarda yürüyor. Otoriterliği isteyenler ve demokrasiyi isteyenler. Demokrasiyi isteyenlerin sayısı her geçen gün artıyor. Gençlerde demokrasi talebi çok daha yüksek. Anketler şunu der bunu der hiç önemli değil.

BEŞLİ ÇETENİN YURTDIŞINDA LÜKS VİLLALARI OLDUĞUNU ERDOĞAN DA BİLİYOR: Demokrasiyi istememizin temel nedeni herkesin can ve mal güvenliliğinin olmaması. Bugünün Türkiye’sinde hiç kimsenin can ve mal güvenliği yok. Bir toplantı yapıyorsunuz. Gizli tanık ‘Burada hükümeti devirmek için toplantı yaptılar’ dediği anda insanları hapse atıyorlar. Sanayici de yabancı sermaye de yatırım yapmaz.  İnsanlar parayı bankada tutmaz yurt dışına götürürler. Yurt dışına parayı götüren en büyük kısım da beşli çete. İngiltere’de aldıkları lüks villalar ve şatolar hepsi biliniyor bunların. Erdoğan da bunları gayet iyi biliyor. Oluk oluk bunlara para aktarıyorsunuz.

TÜRKİYE CUMHURİYETİ BİR AVUÇ TEFECİYE ÇALIŞIR HALE GELDİ: Demokrasi de şunu sorma hakkım var. ‘Arkadaş ben vergi ödüyorum, bu paralar nereye gitti’ neden milli gelirde düşüş oldu. Neden Türkiye Cumhuriyeti devleti Londra’daki bir avuç tefeciye çalışır hale geldi. Pazar artıklarını evine götürüp yemek yapacak kadın çocuğuna ayakkabı alırken vergi ödüyor.  Kimse bu soruyu soramadığı için o nedenle ekonomi kötü bir duruma gidiyor. Demokrasinin çıkış kaynağı nedir? Ödediğin vergileri nerelere harcadın? Bu soruyu sormak Türkiye’de suç oldu. Bütçe geliyor. Halktan yana bir bütçe var mı? Vatandaşa anlatılıyor mu? Bunlar da yok. Can ve mal güvenliliğinin olmadığı bir yerde ekonomi büyümez, Avrupa’da da böyle olmuştur. Nerede de demokrasi varsa ekonomi hızla büyür ve insanlar yatırım yaparlar.