CHP Sözcüsü Faik Öztrak, fiyat artışlarına çare olarak ayçiçeği yağı satmaya başlayan PTT’nin marketten daha yüksek fiyat belirlemesine ilişkin, “Güler misin, ağlar mısın? Ama o kadar beceriksizler ki onu bile ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Ucuz diye sattıkları yağlar, üreticinin kendi sitesindeki etiketlerden yüzde 25 daha pahalı çıktı. Bu beceriksizler Türkiye’yi kara mizah ülkesi yaptı” dedi.

Doğalgaza bir ay içinde gelen ikinci zamma da tepki gösteren Öztrak, “Anlaşılan doğal gaz zammı ‘yüzde 1, yüzde 1, …’ otomatiğe bağlandı. Hadi diyelim raflardaki ve etiketlerdeki fahiş fiyatların sorumluluğunu, esnafın üstüne yıktınız. Doğalgaz zammının sorumlusu kim? Geçilmeyen tünel ve köprülerdeki zamların sorumlusu kim? Cevap belli. Sizsiniz, siz Sayın Erdoğan” dedi.

Öztrak, CHP Merkez Yönetim Kurulu (MYK) toplantısı devam ederken düzenlediği basın toplantısında özetle şunları söyledi:

İNANÇ AŞAĞILAMASI DA NEFRET DİLİNİ DE KABUL ETMEYİZ: Ülkemiz iki yılı aşkın süredir, derin bir buhranın içinde. 2018’de başlayan ekonomik kriz, derinleşen devlet krizi ve salgınla birleşerek, şiddetli bir buhrana dönüştü. Meşhur sözdür: Bir ülke ya ilimle ya da zulümle yönetilir. Saray ortaklarında ilim yok. O nedenle koskoca ülkeyi, zam ve zulümle yönetmeye çalışıyorlar. Ne hak ne hukuk ne de adalet tanıyorlar. Ülkeyi yönetenlerin bilimle arası hoş değil. Özgür düşünceyle arası hoş değil, akademik özgürlükle arası hoş değil. Özgür üniversite kavramıyla arası hiç hoş değil. Üniversiteler sadece bir kampüsten ibaret değil. Bu fiziki mekânı, bir bilim yuvası yapan; öğretim üyeleridir, öğrencileridir, emekçileridir. Ancak bilginin üretilmesi özgürlüğü gerektirir. Bunu da sağlayan bilimsel ortamın yönetimidir. O nedenle dünyada saygın üniversitelerde yöneticiler, üniversitelerin geleneklerine, dokusuna uygun olarak belirlenir. Çoğunda da liyakat ilkesi dikkate alınarak, üniversitelerin mütevelli heyetleri tarafından seçilirler. Bilimle arası iyi olmayan saray, bir ay önce, Boğaziçi Üniversitesi’ne rektörlüğüne kayyum atadı. Atama dünyada kabul görmüş yöntemlere göre yapılmadı. Boğaziçi Üniversitesinin teamüllerine uygun olarak da yapılmadı. OHAL’de başlayan, OHAL’den sonra da olağanlaştırılan, bir düzenlemeyle bu atama yapıldı. Kayyum siyasi bir isim… Ehliyeti, liyakati tartışmalı. Beyanatları ise yalanlı, tezinde intihal yani akademik hırsızlık iddiaları da cabası. Boğaziçi Üniversitesi’nin öğretim üyeleri ve öğrencileri de haklı olarak, bu atamaya demokratik tepki gösterdiler. Bu tepki son derece meşrudur. Bu barışçı direniş son derece haklıdır. Bu tepkiye ve direnişe sonuna kadar elbette sahip çıktık, çıkacağız.

PROVOKASYON VE TAHRİK UYARISI: Ancak Boğaziçililerin haklı ve meşru taleplerinin itibarsızlaştırılmasına, kirletilmesine yönelik her türlü provokasyona, tahrike karşı da öğretim görevlileri, öğrenciler, hepimiz uyanık olmalıyız. Provokasyonlara ve provokatörlere izin vermemeliyiz. Biz CHP olarak, İnsanların inançlarına yönelik aşağılamaları da insanların tercih ve yaşam tarzına yönelik nefret dilini ve hakareti de kabul etmeyiz. Hukukun siyasetin oyuncağı yapılmasını reddederiz. Savcıların talimatla suçun vasfının değiştirerek, öğrencileri tutuklamasını, Yapılan tahrik ve kışkırtmanın bir devamı olarak görüyoruz. Ülkenin polis teşkilatının emanet edildiği İçişleri Bakanı’nın, yaşam tarzı ve tercihler üzerinden kullandığı ‘sapkın’ dil bir nefret suçudur. Bunu kınıyoruz. Biz, oy devşirmek için toplumu bölüp, parçalayan, her türlü değeri istismar etmekten çekinmeyen, riyakâr bir siyasal anlayışla mücadele ettiğimizin farkındayız. Bu riyakarların niyetinin kirli olduğu açıktır. Mukaddes kitabımız Kur’an-ı Kerim ile dalga geçen, rüşvetçi bir bakan eskisini, bu ülkenin büyükelçisi yapanların, Kabe’yi pastalarına maket yapıp, kesenlerin, Kabe’nin etrafına oteller, AVM’ler yapılırken sessiz kalanların, ne inanların kutsalını ne de Kabe’yi savunmak gibi bir dertleri olmadığını da biliyoruz. Türkiye bu riyakâr, ayrıştırıcı, kutuplaştırıcı siyasetten artık çok yoruldu, çok çekti. Biz, Boğaziçi Üniversitesi öğretim görevlileri ve öğrencilerinin, haklı ve barışçı direnişlerini destek vermeye devam edeceğiz. Bu meşru direnişi itibarsızlaştıracak tahriklerle de mücadele edeceğiz. Ve yine bu olayların, milletin gerçek sorunlarının karartmak için kullanılmasına da izin vermeyeceğiz.

DOĞRU TEŞHİS OLMADAN TEDAVİ OLMAZ: Çarşı, pazar yangın yeri olmuş, marketlerde yağa, peynire, hatta bebek mamasına kadar, her şeye alarm takılıyor. Bıçak kemiği artık delip geçmiş. Ülkeyi 19 yıldır yönetenler, milletin sorunlarına kulağını kapamış. Mutfaktaki boş tencereye buldukları yeni çözüm, her dükkâna bir alarm takmak, bakkala, manava polis dikmek… Ülkeyi krize ilk soktukları dönemde de soğan depolarına baskın verip fiyat düşürmeye kalkmışlardı. Soğanını depolayan üreticiyi terörist ilan etmişlerdi. Sonunda karda, kışta milleti soğan patates kuyruklarına dikmişlerdi. Hala ders almamışlar. Bu, tam bir beceriksizliktir. Esnaflarımız zaten zor durumda; ‘almadığınız bir canımız kaldı’ diye feryat ediyor. Bu salgın döneminde, geliri düşmüş, borçlar katlanmış Dükkânlar kepenk kapatıyor, caddeler satılık-kiralık dükkân ilanından geçilmiyor. Ama saray esnafın feryadını duymuyor, halini görmüyor. Sarayın kibirlisi de milletle alay eder gibi ‘kapanan dükkân yok’ diyebiliyor. Bir pazarcı esnafı, ‘bu tehdidi anlamadım, zaten bitik durumdayız, daha canımızı mı alacaklar’ diye feryat ediyor. Çiftçi ‘yandım’ diye bağırıyorsa, esnaf ‘yetişin’ diye bağırıyorsa, vatandaş ‘canıma yetti’ diyorsa, o zaman sorun nerede?  Doğru teşhis olmadan, tedavi olmaz.  Önce doğru teşhis gerekiyor. Ama saray bildiği en iyi işi yapıyor. Önce esnafı suçluyor, sonra da işi ‘komisyona havale’ ediveriyor.

TARLA, TRAKTÖR HATTA İNEĞİ BİLE HACZEDİLMİŞ.: Yıllar önce kurulmuş Gıda Komitesi’ni alay-ı valayla topluyor. Beş yıldır kuramadıkları erken uyarı sistemini şimdi, kurma kararı alıyor. Dile kolay beş yıl geçmiş.  Ortada hala bir sistem yok. Erken deyince anladıkları buysa, Allah bunların geçinden milletimizi korusun. Üreticinin maliyetleri her geçen gün artıyor. Çiftçi, bir yandan ithalatla köşeye sıkıştırılıyor. Diğer yandan tohum, mazot, gübre fiyatlarının altında ezdiriliyor. Sadece gübrede bir yıllık fiyat artışı yüzde 90’a yaklaştı. Çiftçinin kullandığı gübrenin önemli bir bölümü ithal, kalanının da içinde kullanılan kimyevi maddeleri ithal. Sadece 2020 yılında 4 milyon tondan fazla gübre ithal ettik. Karşılığında 1 milyar dolardan fazla para ödedik. Gemlik Gübre özelleştirilmiş, Samsun Gübre özelleştirilmiş, AK Parti döneminde gübre üreten ya da gübre üretiminde kullanılan cevherleri üreten 7 fabrika özelleştirilmiş. Eskiden gübre ucuzken depolayıp, yıl boyunca uygun fiyattan çiftçiye satan TZDK kapatılmış. Sonuç, çiftçi gübre fiyatlarının altında inim inim inliyor. Bu hükümet çiftçiye kanunun ver dediği desteği vermiyor. 2007’den 2020’ye, hükümetin çiftçiye destek ödemelerinden borcu 177 milyar lira. Saray hükümeti, çalgılı türkülü eğlencelerle gününü gün ederken, her bir çiftçi ailesine 81 bin 632 lira borç takmış. Hükümet çiftçiye hak ettiği desteği ödemeyince, çiftçi ne yapsın? Çiftçi de bankaya, kooperatife borcunu ödeyememiş. Tarla, traktör hatta ineği bile haczedilmiş. Sonuç çiftçinin alın teri, bu ülkenin verimli topraklarıyla buluşamıyor. Bu hükümet kendi çiftçisini destekleyeceğine, bu ülkenin topraklarında üreteceğine, Sudan’da Nijer’de tarım yapmaya kalkıyor. İthalatla elin çiftçisini abat ediyor. 19 yıldır doğru dürüst bir dağıtım ve pazarlama zinciri oluşturmadılar. Her yerde pıtrak gibi market zincirlerinin açılmasına izin verdiler. Şimdi timsah gözyaşı döküyorlar.

19 YILDIR YÖNETEMEYEN SİZSİNİZ: Saray’ın bir kuruş bile vermeden yaptırıyoruz diye anlattığı dolarla, avroyla garanti verilen yol, tünel ve köprü fiyatları da gıda fiyatlarının artmasının bir başka sebebi… Yani milleti canından bezdiren pahalılığın nedeni çiftçi değil, esnaf değil, kamyoncu değil, sarayın kötü yönetimi… Bu arada buradan bir kere daha çağrıda bulunuyoruz. Madem yenilenebilir enerjide dövizli alım garantilerinden vazgeçip bu garantileri TL’ye çevirebiliyorsunuz. O halde şu yandaş müteahhitlere verdiğiniz dövizli garantileri de TL’ye çevirin. Milletin, sırtına yüklediğiniz milyarlarca liralık yükü hafifletin. Biz gelip gereğini yapana kadar, vatandaşı biraz rahatlatın.  Saray hükümetini uyarıyoruz. Hayali düşmanlarla uğraşmayın.  Artık sorumluluğunuzu bilin.  Pahalılığı çözün. Esnaflarımızı; ‘fiyatları düşürmezseniz sonu kötü olur’ diye tehdit etmekten vazgeçin. Üretimdeki plansızlıktan kim sorumlu?  Desteklerdeki yetersizlikten kim sorumlu? Girdilerde dışa bağımlılıktan kim sorumlu? Girdi maliyetlerindeki olağanüstü artıştan kim sorumlu? Satış ve pazarlama kanallarındaki aksaklıklardan kim sorumlu? Bunların sorumlusu esnaf değil. Bunların sorumlusu 19 yıldır iktidar olup yönetemeyen de çözüm bulamayan da sizsiniz, siz.

TÜRKİYE’Yİ KARA MİZAH ÜLKESİ YAPTI: Şimdi bula bula; PTT’ye ucuz ayçiçek yağı sattıracaklarmış.  Millete icra tebligatları taşıyan PTT, şimdi ucuz yağ satacakmış. Güler misin, ağlar mısın? Ama o kadar beceriksizler ki, onu bile ellerine yüzlerine bulaştırdılar. Ucuz diye sattıkları yağlar, üreticinin kendi sitesindeki etiketlerden yüzde 25 daha pahalı çıktı. Bu beceriksizler Türkiye’yi kara mizah ülkesi yaptı.

SORUMLUSU SİZSİNİZ: Yine dün bir başka zam haberi geldi. Yeni yıla doğalgaz ve elektrik zamlarıyla uyanmıştık. Dün doğalgaza yine zam yapıldı. Anlaşılan doğal gaz zammı ‘yüzde 1, yüzde 1, …’ otomatiğe bağlandı. Yine bu sabah Avrasya tüneli geçiş ücretine yüzde 26 zam geldi. Hadi diyelim raflardaki ve etiketlerdeki fahiş fiyatların sorumluluğunu, esnafın üstüne yıktınız. Özel İletişim Vergisindeki zammın sorumlusu kim? Doğalgaz zammının sorumlusu kim? Geçilmeyen tünel ve köprülerdeki zamların sorumlusu kim? Cevap belli. Sizsiniz, siz Sayın Erdoğan..

DEVLET İLE PARTİ ARASINDA SINIR KALMADI: Bu ülkenin 128 milyar dolarını Erdoğan, damadıyla birlikte buharlaştırdı. Bu olay hakkında herhangi bir soruşturma açıldı mı? Hayır. Hafta sonunda, Albayrak döneminden kalan iki bakan yardımcısı görevden alındı. Bu atamalar da bu rejimde önemli olanın, liyakat değil, sadakat olduğunu bir kere daha gösterdi. Bakan yardımcılıklarına; biri seçimlerde AK Parti Milletvekili aday adayı olmuş. Diğeri de eski AK Parti Milletvekili olan ve halen de AK Parti’nin Ekonomi İşlerinden Sorumlu Başkan Yardımcısı olan iki kişi atandı. Şimdi bunlardan 128 milyar doların akıbetini soruşturmaları beklenir mi? Tabii ki hayır! Bu ucube sistemde Bakanlık makamı, Müsteşarlık makamına, Bakan Yardımcısı da, Müsteşar Yardımcısına tekabül ediyor. Buralara yapılacak atamalarda; liyakat yerine, Saraya sadakatin aranması, bu rejimin parti devleti olduğunu gösterir. Son atamalar, bu ucube vesayet rejiminde, devlet ile parti arasında sınır kalmadığını, bir kez daha göstermiştir.

ERDOĞAN BU REFORMLARI YAPSA İNKAR EDER: Reform dedikleri paketin içinde: Cumhurbaşkanının Yüksek Yargıya yapacağı atamalarda, Anayasa’ya karşı hülle yapmasını engelleyecek düzenlemeler olacak mı? HSK’yı istediği gibi tasarlamasını engelleyecek düzenlemeler olacak mı? TBMM’nin yasama yetkisine ortak olduğu kararnamelere sınır getirilecek mi? TCMB Başkanının görevden alınması zorlaştırılacak mı? Düzenleyici Denetleyici Kurumların bağımsızlığı güçlendirilecek mi? Kamu İhale Kanunu AB standartlarına getirilecek mi? Beş müteahhide verilen dövizli garantiler, TL’ye çevrilecek mi? Mücbir sebep nedeniyle bu projeler kamuya devredilecek mi? Şu salgın döneminde sosyal yardımları güçlendirecek, milletin gelecek kaygısını azaltacak, bir Aile Destekleri Sigortası getirilecek mi? Bankalardaki sorunlu kredilerin boyutunu görmek için, stres testi yapılacak mı? En önemlisi Cumhurbaşkanı parti genel başkanlığını bırakıp, tarafsız olacak mı? Bunların hepsinin cevabının hayır olduğunu biliyoruz. Çünkü Erdoğan bu reformları yaparsa, kendini inkâr eder. Ama bunları biz yapacağız.

“HEM PARTİDE KALIP HEM TÜZÜK HAZIR DEMEK ETİK DEĞİL”

"Muharrem İnce’nin istifası partiye ulaştı mı”, “İstifa eden Mehmet Ali Çelebi’nin eleştirilerine ilişkin görüşünüz neler” sorularına Öztrak, şu yanıtı verdi:

“Bu ülkenin bakanı istifa etti, gazete ve televizyonlar 27 saat haber yapamadı. Nevşehir Belediye Başkanı istifa ettirildi, dudaklarını kemirerek istifa ettiğini söyledi, belediye başkanını istifaya ne götürdü, hiçbir şekilde yansımadı. Ama CHP’den istifada, suskun medya anında kıyametleri koparmaya başladı. İstifa partimizden ayrılan arkadaşların takdiridir ama partimiz iktidara yürürken partimiz ve partililerimize Cumhur İttifakı ağzıyla yaptıkları ithamları asla kabul etmeyiz. Hem parti içinde kalıp hem de yeni partisinin tüzüğünün hazır olduğunu söyleyenleri de etik bulmadığımızı ifade etmek isterim. Milletimiz herkesin ne yaptığını görüyor.”

“SÖZLERİ AYNEN İADE EDİYORUZ”

Erdoğan’ın CHP’deki istifalarda AK Parti’nin sorumlu tutulduğunu söyleyerek, “yüzsüzlük” demesi için Öztrak, “Daha yeni AK Parti Grup Başkanvekili üç milletvekilinin istifası üzerine twit attı. CHP’nin iyi günleri dedi. Bilgisi nereden geliyor. Sözleri aynen iade ediyoruz” yanıtı verdi.

SARAY’DA HUKUK KAVGASI VAR

Cemil Çiçek ve Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Mehmet Uçum’un AİHM’in Demirtaş kararı hakkında yaptıkları farklı yorumlar için Öztrak, “Cemil Çiçek hukukçu olarak konuşmuş, doğruları söylemiş, Çiçek YİK Üyesi. Uçum Başdanışmanı. Anlaşılan sarayda hukukun nasıl uygulanacağı konusunda kavga var” diye yanıtladı.

“ORDUDA YAPILAN AYIPTIR”

Ordu’da bir savcının arabasına hatalı park ile ilgili not bırakan bir yurttaşın gözaltına alınmasına ilişkin Öztrak, “Bu yapılan ayıptır. Vatandaş arabasını yol ortasına bırakan savcıya not bırakmış. Bu ülkede hukuk herkese eşit uygulanmıyor. Hukukun üstünlüğü değil, üstünlüğün hukuku var” yanıtı verdi.