Masumiyet Karinesi

Abone Ol

Adaletin terazisinde en hassas kefedir masumiyet karinesi…

Hukukun temel taşı olan bu ilke, yalnızca mahkeme salonlarında değil, toplumun vicdanında da yankı bulur.

Kadir Koçyiğit’in “Masumiyet Karinesi” adlı eseri, işte tam da bu noktada, edebiyatın diliyle hukukun suskunluğunu konuşturmaya çalışıyor.

Polisiye romanların çoğu, olay örgüsünü cinayetin kanlı izlerinden sürer; Masumiyet Karinesi ise izleri karakterin zihninin karanlık kıvrımlarına taşıyor.

“İlk kez öldüğümde kaç yaşındaydım, hatırlamıyorum. Ama ilk kez öldürdüğümde çok küçüktüm…”

Bu satır, okura hikâye ile birlikte bir vicdan sorgusu da vaat ediyor.

Kudret Kayın, nam-ı diğer “Baykuş Kudret”, bir şüpheli olmasının yanında; hafızasıyla, pişmanlığıyla, unutamadıkları ve unutmak istedikleriyle yaşayan bir yaralı zihin.

Roman, polisiye türünün klasik kalıplarını kırmaya niyetli. Kanıt torbalarından çok iç monologlar; kriminal laboratuvarlardan çok vicdan mahkemeleri var. Bu tercih, eseri psikolojik gerilimle harmanlarken, tarihî arka plan ve toplumsal bağlam açısından bir eksiklik de yaratıyor. Adalet sistemi, toplumsal baskı, sınıfsal yapı gibi temalar metnin arka planında silikleşmiş.

Koçyiğit’in dili zaman zaman şiirsel, zaman zaman da çok keskin…

Bazı satırlar okurun kalbine dokunuyor. Fakat aynı dil, kimi yerde fazlaca dramatikleşerek hikâyenin temposunu yavaşlatabiliyor.

Bilimsel ve teknik detay beklentisi olan okur için Masumiyet Karinesi, “Kanıt” soğukkanlılığıyla değil, Dostoyevski melankolisiyle ilerliyor.

Kan lekelerinden çok anı lekelerine odaklanan bir anlatım bu.

Eksiklerine rağmen, romanın en büyük gücü karakter psikolojisi…

Baykuş Kudret’in zihnindeki mahkemede savcı da sanık da aynı kişi…

İşte bu ikili çatışma, kitabı sıradan bir polisiye olmaktan çıkarıp, insan ruhunun gri bölgelerinde dolaşan bir edebiyat metnine dönüştürüyor.

Masumiyet Karinesi, kanıtların değil, duyguların peşinden giden bir roman. Suçu çözmek yerine, suçun insanda açtığı yarayı anlamak isteyenler için ideal. Ama eğer aradığınız şey toplumsal arka planı güçlü, teknik detayları zengin bir polisiye ise, burada bulacağınız şey bambaşka bir lezzet olacaktır.

Karakterler, mekânlar ve olaylar arasında güçlü bir atmosfer kurulmuş. Özellikle başkarakter Kudret’in iç dünyası, yalnızlık, suçluluk ve adalet arayışıyla örülmüş bir iç monolog gibi sunuluyor.

Metnin yapısı katmanlı ve sinematografik bir etki taşıyor. Ancak kimi bölümlerde fazla didaktik bir dile kaçtığını, kurmacanın akışını zaman zaman aksattığını söylemek mümkün.

“Masumiyet Karinesi” yalnızca bir bireyin hikâyesi değil; aynı zamanda sistemin aynasından yansıyan bir toplumsal panorama.

Hukuk felsefesiyle ilgilenen okurlar için kitap, suç-suçluluk-masumiyet kavramlarını tartışmaya açıyor. Hukukun pozitif yapısının yanında normatif yönlerine de eğiliyor.

Koçyiğit, “kanıt yetersizliği” gibi teknik terimleri kurguya başarıyla yedirse de zaman zaman kavramlar arasında terminolojik belirsizlikler dikkat çekiyor. Yine de popüler hukuk anlatıları arasında yerini hak eden bir metin.

Romanın en güçlü yönlerinden biri, karakter psikolojisinin inandırıcılığı…

Suç isnadıyla karşı karşıya kalan bireyin geçirdiği dönüşüm, toplumdan dışlanma, yalnızlık ve paranoya hali ustaca resmedilmiş. Özellikle travmanın birey üzerindeki etkisi, bilinç akışı tekniğiyle başarıyla aktarılmış. Ancak bazı yan karakterlerin psikolojik derinliği zayıf kalıyor; yalnızca başkarakterin iç sesi öne çıkıyor.

Koçyiğit, modern toplumun en yakıcı meselelerinden biri olan “yargısız infazı” cesurca ele alıyor. Kitapta, bir bireyin suçlu olup olmadığından ziyade, toplumun onu suçlu görmek istemesi gibi yapısal sorunlar masaya yatırılıyor.

Koçyiğit’in metni teknik anlamda başarılı olsa da, bazı bölümlerde tempo sorunu yaşıyor. Olaylar bir anda gelişip sonuçlanırken, kimi anlar gereksiz uzatılmış.

Diyaloglar zaman zaman doğal akıştan uzaklaşıp söylev havasına bürünüyor. Editoryal açıdan da yer yer küçük tutarsızlıklar dikkat çekiyor (zaman geçişleri, karakter adlarının çelişkili kullanımı gibi).

Sonuç olarak “Masumiyet Karinesi”, bir adalet romanı olmanın ötesinde bir zaman eleştirisi…

Kadir Koçyiğit, kalemini bireysel bir hikâye anlatmak için değil, bir toplumsal hastalığı teşhis etmek için kullanmış.

Masumiyetin artık bir hak değil, bir lütuf gibi sunulduğu bir toplumda, bu roman fazlasıyla güncel ve bir o kadar da sarsıcı.