Aristoteles Metafizik adlı eserine “İnsan doğası gereği bilmek ister” diye başlar. Peki Aristoteles burada nasıl bir bilme isteğinden bahsetmiş olabilir? Günün sonunda eve döndüğümüzde “Akşam yemekte ne var?” sorusuyla Aristoteles’in bahsettiği türden bir bilme isteğini karşılamış olur muyuz? Yani gün içinde sorduğumuz sorular, düşünsel bir varlık olarak bilme isteğimizin tamamını karşılayabilir mi?
Şüphesiz gündelik sorular hayatımızın devamı için olmasa olmazdır. Bu sorular biyolojik olarak varlığımızı devam ettirmemizi sağlayabilir. Ancak içinde yaşadığımız dünyayı pek insanca(!) düşünebilmemiz için başka tipte bir bilmeye ihtiyacımız vardır. Yani gündelik sorularımız bizim nefes almaya devam eden yönünümüzü ayakta tutar ancak düşünsel bir varlık olarak bu sorular bize yetersiz gelecektir. 
Buradaki önemli farklardan biri günlük soruların tek bir cevabının olması ve bu cevabın bizim dışımızda bir yerlerde olması. Ancak düşünsel sorularımızın ne tek bir cevabı vardır ne de cevaplar bizim dışımızda bir yerlerdedir. İnsan bu soruları öncelikle kendisine sormak zorunda kalır. Örneğin “Benim için yaşamak ne anlama geliyor?”, “Herkesin mutlu olabileceği bir devlet nasıl olabilir?” sorularının cevapları ortaklaştırılabilir noktalar taşısa da pek çoğumuz için farklı cevapları olan ya da benzer cevaplara çok farklı yollardan ulaştığımız sorulardır. Ama “İzmir-Aydın arası kaç kilometredir?” sorusu bizi yormadan, aynı şekilde, aynı cevaba ulaştıran bir sorudur. 
Hatta örnekleri daha da basitleştirirsek “Sevgi nedir?”, “Mutluluk nedir?”… gibi sorular kendi kendimize cevaplamak zorunda olduğumuz -düşünsel diye nitelediğim- sorulardandır. Bu soruları bir kez olsun kendisine sormamış, durup düşünmemiş pek birkimse yoktur. Hemen hemen her insan hayatını sevgi ve mutluluk dolu geçirmek ister. Buradaki sevgi ve mutluluk kriterini “ben” dışında ne belirleyebilir ki? Bu noktada okuyanların bir kısmını üzecek bir şey daha eklemek istiyorum: Bu sorulara verdiğimiz cevaplar hiçbir zaman kalıcı da değildir. Cevaplarımız yaşadığımız zihinsel ya da fiziksel deneyimlere göre zaman içinde değişikliklere uğrar. Zaten bunun için her zaman sevginin ve mutluluğundan peşinden koşarken pek çok kez yanılmışlık hissederiz. Tam sevgiyi buldum derken bulduğumuz şeyin idealize ettiğimiz o sevgiyle aynı olmadığını fark ediveririz. 
Peki napacağız, bu sorulara kesin cevaplar veremediğimiz için sormaktan vaz mı geçeceğiz? İşte bu soru bizim ne kadar insan kalmayı tercih ettiğimizi gösteren bir soru. Düşünsel sorular bireysel farkındalığımız için belki de ilk adımımız. İdealize edilmiş cevaplarımızsa ideal bir insan olmak için olmazsa olmaz eşiklerimiz. Mesela iyi bir insan olmak için “İyi insan nasıl olunur?”, özgür bir birey olabilmek için “Özgürlük nedir?”, adalet istemek için “Hangi davranışlara adil deriz?” sorusunu hayatımız boyu inatla sormamız lazım. O halde hem kendimiz için hem de diğer herkes için daha çok düşünsel sorular biriktirebilmemiz umuduyla.