Sapiens

Abone Ol

Yuval Noah Harari’nin Hayvanlardan Tanrılara: Sapiens adlı eseri, tarih raflarımızı sarsan bir kitap oldu.

Hem akademik dünyada hem de popüler kültürde yarattığı etki, kitabın “tarih anlatıcılığı” ile “felsefi sorgulama” arasındaki ince çizgide yürüyebilme becerisinden kaynaklanıyor.

Harari, Homo sapiens’in biyolojik, kültürel ve zihinsel evrimini tek bir çatı altında toplayarak, okuyucuyu hem bir tarih öğrencisi hem de bir filozof gibi düşünmeye davet ediyor.

Harari’nin üslubu, akademik bir çalışmanın kuru dilinden uzak, adeta roman tadında ilerliyor.

Tarihin amacı bizi mutlu etmek değil, bizi uyarmaktır cümlesi, kitabın özünü özetleyen çarpıcı ifadelerden sadece biri. Sık sık anekdotlara, metaforlara ve çarpıcı örneklere başvuruyor.

Ancak edebi gücün yanında, kimi zaman basitleştirme pahasına karmaşık süreçleri fazla kestirme şekilde aktardığı eleştirisini de yapmak gerekiyor.

Harari insanlık tarihini üç büyük devrim etrafında örüyor:

Bilişsel Devrim, Tarım Devrimi ve Bilimsel Devrim.

Bu sınıflandırma, kronolojik tarihi bir “dönüm noktaları” zinciri haline getiriyor.

Örneğin Tarım Devrimi için, İnsan buğdayı evcilleştirmedi, buğday insanı evcilleştirdidiyerek ezberleri bozuyor.

Ancak kimi tarihçiler bu tür cümlelerin fazlaca aforizmatik ve indirgemeci olduğunu düşünüyor.

Harari’ye göre uluslar, dinler, imparatorluklar aslında birer “hayali düzen” ürünü. Paranın, hukukun, milletlerin varlığı insan zihninin kolektif kurgusuna bağlı.

Bu yaklaşım, siyaseti salt güç ilişkilerinden değil, kültürel inşadan okuma imkânı veriyor. Ama aynı zamanda, ekonomik ve politik süreçleri aşırı şekilde sembolik kurgulara indirgemesi, somut sınıf çatışmalarını veya emperyalizmin yapısal boyutlarını gölgeleyebiliyor.

Kitap, antropoloji, biyoloji, psikoloji, tarih ve ekonomi arasında cesur geçişler yapıyor.

Bilim, imparatorluk ve sermaye arasındaki evlilik modern dünyanın doğum belgesidirdiyerek bilimsel gelişmelerin toplumsal bağlarını gözler önüne seriyor.

Bununla birlikte, bilimsel verilerin popülerleştirilmesi sırasında kaynakların yüzeysel aktarımı eleştirilmiş; özellikle genetik, nörobilim ve arkeoloji alanındaki bazı iddialar uzmanlarca fazla genellenmiş bulunuyor.

Harari’nin asıl derdi, tarihten bugüne mutluluk sorusunu taşımak. İnsanların tarım toplumuna geçişle birlikte daha “konforlu” yaşarken, aslında daha çok çalışıp daha fazla acı çektiğini anlatıyor.

Geçmişteki atalarımızdan daha mutlu muyuz? sorusu kitabın en sarsıcı yönlerinden. Ancak yanıt, net olmaktan ziyade düşünmeye sevk eden bir belirsizlik.

Hayvanlardan Tanrılarabir akademik tarih kitabı değil; çok geniş bir okur kitlesine hitap eden popüler bilim eseri. Bu yönüyle büyük bir erişim sağlıyor, ancak aynı zamanda bilimsel titizlik bekleyenler için yetersiz kalabiliyor.

Özellikle dipnotların sınırlı oluşu ve bazı konularda detayların atlanması, kitabın teknik eksiği olarak göze çarpıyor.

Olumlu yanıyla Harari, insanı kendine yabancılaştırarak düşündürüyor; okuruna, tarihin yalnızca kralların ve savaşların değil, kurguların ve hayallerin ürünü olduğunu gösteriyor.

Olumsuz yanı ise, bazen fazla keskin genellemelerle “mutlak doğrular” üretmesi. Yine de kitabın sağladığı tartışma zemini, onu çağımızın en çok konuşulan eserlerinden biri haline getiriyor.

Kısacası Sapiens, bir tarih kitabı olmaktan çok, insanlık hikâyesinin aynası.

Ve aynaya bakarken gördüğümüz şey, çoğu kez hoşumuza gitmese de bize dair en çıplak gerçekleri barındırıyor.