Suyun Tarihi

Abone Ol

Her çağın bir alametifarikası vardır. Ateşin ehlileştirilmesi, yazının icadı, elektriğin keşfi…

Ama bunların her biri kadar kadim, sessiz ve hayatî olan bir unsuru çoğu zaman göz ardı ederiz: Su.

BrianFagan, “Suyun Tarihi” adlı eserinde bu en temel yaşam kaynağının insanlık tarihindeki seyrini, yalnızca bir element olarak değil; aynı zamanda bir medeniyet kurucu, çatışma sebebi, kültürel anlam taşıyıcı ve iklimsel bir aktör olarak ele alıyor.

Nehir kıyısından medeniyete, tarihsel bir akışı anlatan Fagan kitabı ile tarihî bir yolculuk sunuyor:

Mezopotamya’nın sulama kanallarından, Mısır’ın taşkınlarına, Roma’nın akvedüklerinden, günümüz küresel su krizlerine kadar uzanan bir anlatı.

Su, burada sadece fiziksel değil; aynı zamanda politik bir araç. Nil’in taşkınlarını önceden tahmin edebilen rahip sınıfı, kutsallık kazandıkça iktidarı da elde ediyordu.

Suya hükmeden, topluma hükmediyordu.

Teknik açıdan bakıldığında Fagan’ın anlatısı bir mühendislik tarihidir aynı zamanda. Tarımsal sulama sistemlerinden modern barajlara, yer altı su kuyularından meteorolojik modellemelere kadar uzanan bu çizgide, suyu “yönetmenin” ne kadar karmaşık ve bilimsel bir mesele olduğunu açıkça görüyoruz.

Ancak Fagan, teknik ilerlemelerin bazen doğaya karşı kibirli bir tavır ürettiğini de ihmal etmiyor. Bu noktada kitap, teknolojik ilerlemenin ekolojik dengeyle çeliştiği anlara da ayna tutuyor.

Suya erişim, eşitsizlik ve güç gibi konulara da değinerek sosyolojik ve siyasi boyutların da değerlendirildiği kitabın en çarpıcı yanlarından biri, suyun sosyo-politik boyutunu masaya yatırmasıdır.

Suya erişim, tarihin her döneminde sınıfsal farklılıkların bir göstergesi olmuş.

Fagan, örneğin 19. yüzyıl Londrası’nda temiz suya yalnızca üst sınıfın ulaşabildiğini, geri kalan halkın ise kolera gibi salgın hastalıklarla baş başa bırakıldığını gösteriyor.

Bugün de durum pek farklı değil: Dünya genelinde 2 milyardan fazla insan hâlâ temiz içme suyuna erişemiyor. Fagan bu eşitsizliği yalnızca bir sağlık sorunu değil, aynı zamanda bir adalet meselesi olarak konumlandırıyor.

Su kıtlığı, yalnızca bedeni değil; ruhu da kurutan bir olgu.

Fagan, geçmişte yaşanan kuraklıkların insanların psikolojisi üzerindeki etkilerini de irdeliyor. Özellikle Orta Çağ Avrupası’nda yaşanan susuzluk dönemlerinin dini korkuları artırdığını, tövbe ayinlerinin ve günah çıkarma seanslarının sayısında patlama yaşandığını anlatıyor.

Kuraklık, yalnızca iklimsel bir olgu değil; kolektif bilinçaltını da kurcalayan bir krizdir.

Fagan’ın dili akademik olmasına rağmen sıkıcı değil. Sayısız tarihî olay ve bilimsel veri, roman tadında bir anlatımla sunuluyor.

Suya dair binlerce yıllık bilgi birikimi, sanki bir su damlasının camdan süzülüşü gibi akıcı ve berrak…

Bu yönüyle kitap, yalnızca tarihçilerin ya da mühendislerin değil, edebiyatseverlerin de ilgisini çekecek nitelikte.

Kitabın son bölümleri, okuyucuyu ciddi bir gerçekle yüzleştiriyor:

Su, geleceğin en büyük çatışma sebeplerinden biri olabilir.

Orta Doğu’dan Güney Asya’ya, Nil Nehri’nden Kolorado’ya kadar pek çok bölgede su kaynakları üzerinden yaşanan gerilimler, potansiyel savaşların habercisi. Ancak Fagan burada umudu da elden bırakmıyor.

Su, bölünmenin değil, işbirliğinin de kaynağı olabilir. Bunun için bilgiye, bilince ve ortak iradeye ihtiyaç var.

BrianFagan’ın“Suyun Tarihi” kitabı, yalnızca geçmişi anlatmakla kalmıyor; bugünü anlamaya ve geleceği şekillendirmeye de yardımcı oluyor.

Suya dair farkındalığı artıran, suya bir yaşam öğesi olarak değil; aynı zamanda bir medeniyet ve bilinç göstergesi olarak bakan bu eser, iklim krizinin gölgesinde yaşayan çağımız için adeta bir uyarı manifestosu.

Su gibi aziz olunmalı; ama su gibi sessiz kalınmamalıdır.

“Tarihi anlamak istiyorsanız, nehir yataklarına, kuruyan kuyulara ve taşan barajlara bakın. İnsanlığın geride bıraktığı en açık izler, suyun izleridir.” — BrianFagan