YUSUF KILIÇ / JİYAN CİN

Suriye’nin Halep kentinde Türkmenlerin yaşadığı Kadılar köyünde dünyaya gelen ve Türkiye’yi çok sevdiği için ajanlık suçlamasıyla Suriye’de 8 yıl hapis yattığını belirten 73 yaşındaki Bünyamin Garip, “Yaklaşık 7 ay önce Türkiye’ye geldim. Bana verilen kimlikle ne hastaneye gidebiliyorum ne de ilaçlarımı alabiliyorum. Ben her ne kadar Suriye’de doğmuş olsam da Türk’üm ve Türk olarak ölmek istiyorum. Bunun için de devletimizin yetkililerinden tek isteğim Türk vatandaşı olmak” dedi.

Suriye ile İsrail savaşında askere alındığını ve 7 yıl boyunca cephede savaştığını, daha sonra da “Türk Ajanı” olmakla suçlandığını anlatan Bünyamin Garip, yaşam öyküsünü ANKA Haber Ajansı’na anlattı. Garip, şunları söyledi:

“İsrail savaşının sona ermesinin ardından 1978 yılında evlendim. 1981 yılında da Halep’e taşınarak Afrin, Azez, Sifire ilçelerinde ziraat memuru olarak çalışmaya başladım. 5’i kız, 2’si erkek 7 çocuğum oldu. Türkiye sevdası uğruna 1996 yılında Halep’te tutuklanıp, 8 yıl boyunca Şam Adra Hapishanesi’nde ağır mahkûm olarak yattım.

Cezaevinde her türlü ağır işkenceyi gördüm. 8 yıllık süreçte mahkemeye çıkarılmadım. Sadece cezaevindeki kolluk kuvvetleri tarafından sorgulandım. Bu süreçte eşimi de tutuklayarak, benim aleyhime ifade vermesi halinde serbest bırakılacağını söylemişler. 3.5 yıl cezaevinde tutuklu kalan eşim daha sonra serbest bırakıldı. Küçük olan çocuklarım annesiz, babasız sokaklarda kaldı. Ben cezaevinde olduğum için hiçbirinden haber alamadım. Eşim ve çocuklarım da benim hangi cezaevinde olduğumu bilmediği için birbirimizden koptuk. Cezaevinde sürekli adımın neden Bünyamin olduğu, Türkiye’yi neden sevdiğim soruları soruluyordu. Ben de Türkmen olduğumu, Türk soyundan geldiğim için Türkiye’yi sevdiğimi söylüyordum. Babamın adımı neden Bünyamin koyduğunu, Bünyamin isminin Benyamin’i çağrıştırdığı gerekçesiyle devamlı işkenceye tabi tutuldum.

“GÜNLERCE AÇ SUSUZ KALDIK”

Sekiz yıl cezaevinde kaldıktan sonra her gün imza vermek şartıyla serbest bırakıldım. Gittiğim her yerde, benimle konuşmak yasak olduğu için kimse konuşamıyordu. Halimi, hatırımı sormaya kalkan, yanımda görülen, benimle konuşmaya gelen veya yardım etmeye çalışanlar bu yüzden işkence gördü. Onun için yanıma kimse yaklaşamıyordu. İş arıyordum, korkudan kimse iş vermiyordu. Günlerce aç susuz kaldığım zamanlar oldu. 2004 yılında cezaevinden çıktım. 2012 yılına kadar Halep’ten çıkmam yasaklandı. Tam 8 yıl boyunca, her gün gidip orada olduğuma dair imza attım. Gizli gizli de olsa beni tanıyanların yardımıyla 2’si erkek, 2’si kız 4 çocuğumu buldum. Yanıma geldiler. Ama ne yiyeceğimiz vardı ne de kendimize bakabilecek durumumuz. Kış günleri soğukta titreyerek oturduk.

“BİR MAKAS, BİR TESTERE İLE AZEZ’E GİTTİM”

Zor günler geçirirken, 8 yıl sonra benim gibi Türkmen olan bir kişi yanıma geldi. Biraz para verdi. Ziraat Mühendisi olduğum için bu parayla gidip bir makas ve bir de testere alarak Azez’e gittim. Köylerde ağaç budama ve ağaç aşılama işleri yaparak en azından karnımı doyurmaya başladım.

“7 AY ÖNCE TÜRKİYE’YE GETİRİLDİM”

Azez’de yaşarken, yaklaşık 7 ay önce yanımıza Türkiye’den bir ekip geldi. Beni ve ailemi Türkiye’ye götüreceklerini söylediler. Dünyalar benim olmuştu. Türk vatandaşı olacağım ve her türlü sosyal haklardan faydalanabileceğim belirtildi. Hemen toparlandık ve Türkiye’ye geldik. Beni getiren ekibe de söyledim. Tüm yaşadıklarım, çektiğim işkenceler, ailemi, çocuklarımı uğruna kaybettiğim tek isteğim Türk vatandaşı olmak ve o kimliği şerefle taşımak. Beni getiren ekip tarafından, Türk vatandaşı olacağım ve bir Türk gibi yaşayacağım söylendi.

“AYLAR GEÇTİ HENÜZ KİMLİĞİM YOK”

Yaklaşık 7 ay önce Türkiye’ye geldim. Türkmenler Mahallesi’nde oğlumun evinde yaşıyorum. Bana sadece adım ve soy adımın belirtildiği, gittiğim hiçbir resmi kurumda geçerliliği olmayan bir kimlik verildi. Hastalanıyorum, devlet hastanesine gittiğimde resmi kaydımın olmadığı söylenerek muayene olamıyorum, ilaçlarımı alamıyorum. Oğlum, çalıştığı iş yerinde aldığı haftalıkla ancak evinin kirasını ve çocuklarının geçimini sağlayabiliyor. Ben burada oğluma yük oluyorum. Göç İdaresi’ne gidiyorum, beni içeri bile almıyorlar. Kapıya bir memur iniyor. Beni dinliyor, ama hiçbir işlem yapmadan geri gönderiyor. Kimliğim ve resmi kaydım olmadığı için hiçbir şeyden faydalanamıyorum.

BEN TÜRK’ÜM VE TÜRK OLARAK ÖLMEK İSTİYORUM

Ben her ne kadar Suriye’de doğmuş olsam da Türk’üm ve Türk olarak ölmek istiyorum. Bunun için de devletimizin yetkililerinden tek isteğim Türk vatandaşı olmak. Ben Süleyman Şah’ın torunuyum. Damarlarımda Türk kanı dolaşıyor ve bu kanı da ölene kadar şerefle taşıyacağım. Ancak, bunu şerefli Türk kimliğimi alarak yaşamak istiyorum.”