Demokrasi ve Atılım (DEVA) Partisi Genel Başkanı Ali Babacan, hükümetin deprem öncesi ve sonrası afet yönetimini eleştirerek, “Biz, Sayın Erdoğan’ın ve küçük ortaklarının sebep olduğu bu devlet yönetme anlayışını reddediyoruz. Biz, yaşamı tanımayan, vatandaşın canını enkaz altında kendi kaderine terk eden bu anlayışı reddediyoruz. Biz, bu karda kışta yerle bir olmuş şehirlere gerekli araçları gönderemeyen bu anlayışı reddediyoruz. Biz, yerin altında kalanlara yakınlarının duası dışında hiçbir şey bırakmayan bu anlayışı reddediyoruz. Biz, yaşatan bir devlet istiyoruz. Biz, milletine hizmet eden, hizmetkar bir devlet istiyoruz” dedi.

Ali Babacan, bugün deprem bölgesi Gaziantep'te düzenlediği basın toplantısında, Kahramanmaraş merkezli depremlerden önceki ve sonraki afet yönetimini değerlendirdi. İktidara afet yönetimiyle ilgili sorular soran Babacan, şunları söyledi:

“HÂLÂ ENKAZ BAŞINDA SEVDİKLERİNE KAVUŞMAYI BEKLEYEN KARDEŞLERİMİZ VAR”

“Gerçekten çok acılıyız, içimiz yanıyor, kahroluyoruz. Bir baba olarak, bir evlat olarak, bir eş olarak, tek tek dinlediğim hikayelerle, tanık olduğum acılarla gerçekten kahroluyorum. Ülkece çok büyük bir felaket yaşadık, yaşamaya devam ediyoruz. 6 Şubat’tan bu yana ciğerimiz yanıyor. Hâlâ enkaz başında sevdiklerine kavuşmayı bekleyen kardeşlerimiz var, hâlâ yerin altındaki eşine, kardeşine, annesine, babasına, akrabasına ulaşmaya çalışan dostlarımız var. Acı büyük. Anlatmaya kelimeler yetmiyor, sözler anlamını yitirdi. Bir kere daha başımız sağ olsun diyorum.

Bugün itibariyle büyük felaketin üzerinden 11 gün geçti. İlk günden beri ülkemizin dört bir köşesinden gönüllüler, sivil toplum kuruluşları, kamu görevlileri sahada canını dişine takıp çalışıyor. Dünyanın dört bir yanından gelen kurtarma ekipleri de olay yerinde. Herkes, karınca misali bu büyük enkazın bir ucundan tutup kaldırmaya çalışıyor. Bu çabanın, bu çalışmanın bir parçası olan herkese minnet ve şükran duyuyorum. Tüm bu çalışmalara katkı veren herkese teşekkürlerimi iletiyorum.

“UZMANLAR, SENELERDİR DOĞRUDAN MARAŞ’I, DOĞRUDAN HATAY’I İŞARET EDİYOR”

Yaşadığımız elbette büyük bir felaket. Elbette hiç kimse böylesine iki büyük depremin peş peşe olmasını ve bu kadar büyük bir yıkıma sebep olmasını belki de hayal edemiyordu. Şunu unutmayalım ki ülkemiz, fay hatları üzerinde bir ülke. Uzmanlar, senelerdir hangi fay hattının hangi durumda olduğunu söylüyor. Uzmanlar, senelerdir doğrudan Maraş’ı, doğrudan Hatay’ı işaret ediyor. Halk arasında ‘kaza geliyorum demez’ diye bir tabir vardır ama deprem ‘ben geliyorum’ diyor, bir tek zamanını tam kestiremiyoruz. Bu kadar hazırsızlık gerçekten olmaz.

İktidar, bütün bunların farkında değil mi? İktidar, bütün bu olanlara hayret içinde mi yakalandı? Hayır. 2019’da bu ülkenin İçişleri Bakanlığı, tüm mülki yönetimlerle beraber merkez üssü Pazarcık olan 7.5 şiddetinde bir depremin senaryosunun tatbikatını 3 gün boyunca yaptı. Böyle bir depremde nerelerin yıkılacağı, nasıl bir hasar olacağı, hepsinin tatbikatı yapılmış durumda. Peki yapıldı da ne oldu? Tüm bu bilgiler ışığında gerekenler yapıldı mı, önlemler alındı mı, atılması gereken adımlar atıldı mı? Kimse şimdi propaganda aygıtını çalıştırıp, süslü dosyalar, videolar hazırlayıp bizleri aptal yerine koymasın.

“ASRIN İHMALİ OLDU. ASRIN KAYITSIZLIĞI OLDU. ASRIN İŞ BİLMEZLİĞİ OLDU”

Asrın ihmali oldu. Asrın kayıtsızlığı oldu. Asrın iş bilmezliği oldu. Deprem önlenemez ama ölümcül yıkımlar önlenebilir. Vatandaşlarımızın çoğu, önlenebilir yıkımlar nedeniyle hayatlarını kaybetti. Bugün itibariyle depremden etkilenen tam 10 şehrimize gittim, onlarca ilçemize gittim, çok sayıda köyün içinden geçtim ve hep kara yolu ile hareket ettim. Benzin kuyruklarında bekledik, trafiğe takıldık, arabaların bagajlarında bidonlarla benzin taşıdık. İhtiyacı olanlara kumanya götürdük, yakıt götürdük. Bütün bunları sahada fiilen yaşadık, gözlerimizle gördük. Şu andaki felaket, televizyon ekranlarına, cep telefonu ekranlarına sığacak bir felaket değil. Görmeyince anlamak mümkün değil.

6 Şubat sabahı depremden sadece bir saat sonra, sabah 5:34’te bu felaket için iktidar 4’üncü seviye alarm açıkladı. 4’üncü seviye alarm, tüm ulusal kapasiteyle depreme müdahale edilmesi ve ayrıca uluslararası yardım çağrısıydı. Felaketin ne kadar büyük olduğunu iktidar aslında ilk bir saatte anlamış durumda. Demek ki felaketin büyüklüğü gayet iyi anlaşılmış. AFAD’ın çok önceden hazırladığı bir müdahale planı vardı. Buna göre, özellikle acil durum anında görevli arama-kurtarma, sağlık, yangın, güvenlik, trafik, haberleşme, enerji, tahliye, ulaşım, beslenme, barınma hizmetlerinden sorumlu kurumlarımızın hazır olması ve derhal müdahale etmesi gerekiyordu. Soruyorum; derhal, anında hareket etmesi gereken bu kurumlar ne zaman harekete geçtiler? Ne için geciktiler? Kurumlarımız böyle bir afete karşı gerçekten hazır mıydı? Yoksa bütün bu hazırlıklar, kağıt üzerinde kalan bir egzersizden mi ibaretti?