İzmir Yüksek Teknoloji Enstitüsü (İYTE) Çevre Mühendisliği Bölümü’nün hazırladığı ‘Afet Sonrası Atıkların Yönetimi Hakkında Değerlendirme’ çalışması hakkında bilgi veren Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Ali Küçüker, 6 Şubat’ta Kahramanmaraş’ın Pazarcık ve Elbistan ilçelerinde meydana gelen afetlerin çevre üzerinde de çok ciddi boyutlarda etkilere neden olduğunu açıkladı.

Çevresel açıdan değerlendirilmesi gereken en önemli konulardan birisinin de deprem sonrasında oluşan atıkların yönetimi olduğunu anlatan Küçüker, yıkılan binalardan kalan inşaat atıkları ve molozlar için çözüm üretilmesi gerektiğini hatırlattı.

Son olarak 2 Mart’ta açıklanan rakamlara göre 212 bin binanın depremde yıkıldığını kaydeden Küçüker, “Amerika’daki veriler ışığında yaptığımız çalışmalar sonucunda, 212 bin binada 170 milyon tondan fazla moloz atığıyla başa çıkmak zorunda kalacağız. Bunların içinde sadece inşaat atıkları yok. Evlerimizdeki mobilyalar beyaz eşyalar ve elektronik eşyalar var. Bu da çeyrek milyon ton kütleye tekabül edebilir” ifadelerini kullandı.

‘SÜREÇ 3-4 YILDAN FAZLA SÜRECEK’

İnşaat yıkımlarından kaynaklı atıklardan firmaların metal, cam, ahşap ya da kullanılabilir kısmı ayrıştırdığını kalan kısmın ise depolama sahalarına gittiğini anlatan Dr. Öğr. Üyesi Küçüker, ancak deprem nedeniyle meydana gelen yıkımlarda atıkların karışık olduğunu vurguladı. Atıkların içinde çok sayıda tehlikeli, insan ve çevre sağlığına zararlı materyal bulunduğunu ifade eden Küçüker, bunların en başında asbestin geldiğini hatırlatarak şöyle konuştu:

“Türkiye’de 2010 yılında asbest kullanımı ve asbestli ürün satışı yasaklandı. 2010’dan önce asbest inşaatlarda özellikle izolasyon malzemesi olarak çok kullanıldı. Binalar eski olduğu için asbest kullanıldığını düşünüyoruz. Bir çevre felaketi olmadan moloz atıklarını düzenli, planlı ve uzun soluklu bertaraf yöntemiyle gidermek gerekiyor. Bunun Türkiye Cumhuriyeti tarihinde yaşanan en büyük felaket olduğunu düşündüğümüzde bu süreç bugünden yarına olmaz. Depremden etkilenen şehirlerin yüzde 80’inden fazlası zarar gördü. Bunların yönetimi bir anda çok zor. Devletimiz bu konuda çalışmalara başladı. Yerel yönetimler moloz atıklarını bertaraf etmeye çalışacak. 170 milyon tondan bahsediyoruz ki bir damperli kamyonun 20-25 ton taşıyabildiğini düşünürseniz bu süreç 3-4 yıldan fazla sürecek.”

KANSER HASTALIKLARINDA ARTIŞ UYARISI

Molozların içinde bulunan tozun partikül madde olarak havada asılı kalabildiğini ve solunduğu zaman soruna neden olduğunu anlatan Dr. Öğr. Üyesi Küçüker, asbestin kansere neden olabildiğini belirterek, “Asbest havada günlerce askıda kalabiliyor. Tozlar taşınma, depolanma ve yüklenme sırasında kilometrelerce uzaklıktaki insanları veya yer altı, yer üstü su kaynaklarımızı kirletebilir. Yaşlı binaların bulunduğu bölgede hem çalışanların hem de orada yaşamak zorunda olan insanların kişisel koruma ekipmanlarını takmaları gerekiyor. Bu elementlerin insan sağlığına etkileri hemen gözlenmez. Asbest kaynaklı kanserin gözlenmesi 10-15 yılı alır. Etkinin boyutunu şu an hemen kestiremeyiz. Ancak önümüzdeki yıllarda o bölgede kanser hastalıklarında artış olabilir” ifadelerini kullandı.

‘EN BÜYÜK SIKINTI ZAMANLA YARIŞIYOR OLMAMIZ’

Atıkların önce kaynağında yok edilmesi gerektiğini savunan Dr. Öğr. Üyesi Küçüker, taşıma masraflarının çok yüksek olmasına bağlı olarak bölgeyi iyi bilen insanların aktif rol üstlenebileceğini dile getirdi. Yerel yönetimlerin işe dahil edilerek en uygun noktaların depolama için seçilebileceğini ifade eden Dr. Öğr. Üyesi Küçüker, “Şehrin hakim rüzgarlarından, su kaynaklarından uzak bölgeler seçilmeli. Bu yüzden jeolojik yapının bilinmesi gerekir. Elektronik atıklar toksik element içerir. Bunlar yağmur ve rüzgarla yer üstü yer altı sularını kirletebilir. Gerekirse depolandıktan sonra atıkların üstünün örtülmesi sağlanabilir. Bakanlık, üniversitelerin katılımıyla bazı komisyonlar kurdu. Fikir birliğine varıp, ortak çözüm üretiyorlar. Ancak en büyük sıkıntı zamanla yarışıyor olmamız” dedi.

ÜNİVERSİTEDEN EKİPLER SAHADA ÇALIŞIYOR

İYTE Çevre Mühendisliği Bölümü olarak ‘Afet Sonrası Atıkların Yönetimi Hakkında Değerlendirme’ çalışması ile felaketin boyutunu ölçmeye çalıştıklarını söyleyen Küçüker, “Depremin ilk şokunu atlattık. Baktık ki ortada pek çok sorun var. İçme ve kullanma suyunun temini, katı atık yönetimi, yönetimsel ekiplerin işlerini düzgün yapamaması gibi faktörler çevre felaketine neden oluyor. Ekiplerimiz içinde sahada çalışanlar var. Bizler de onlardan aldığımız verilerle felaketin boyutunu ölçmek için çalıştık. Üniversitemiz bu çalışmayı Bakanlık, Yüksek Öğretim Kurumu ve gerekli yerlere iletti. Buna benzer birçok üniversite çalışma yapıyor. Beşeri bilgimizi ülkemize faydalı hale getirmek için toplayıp, yöneticilere fikir verebilmesi için bu çalışmayla ortaya koyduk” diye konuştu.(DHA)