Bilimsel metodolojik yöntemlerin Türk tarımı için büyük önem arz ettiğini belirten Sarıoğlu, “Türk tarımında milat olarak kabul edilen cumhuriyetin kurulmasının devamındaki yıllarda, Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün önderliğinde yaşanan yenilikler, tarımı da doğrudan doğruya etkiledi. Bunun ana dayanağı pozitif bilimlere olan sarsılmaz inançla birlikte tam bağımsız bir ülke idealine kenetlenen ülkü oldu. Cumhuriyet ekonomisinin merkezinde tarımın yer alması, 1924’te Tarım Bakanlığı’nın, 1925’te tarımda çağdaşlaşma adına Gazi Orman Çiftliği’nin kurulması, Türk tarımındaki ilk esaslı adımlardı. İlk 6 yılda tohum istasyonlarının açılması, ‘Ziraat Eğitimin İyileştirilmesi Kanunu’nun çıkması, Tarım Kredi Kooperatifleri’nin kuruluşu, ilk tarım akademisi olan Ankara Yüksek Ziraat Okulu’nun kurulması, 1. Türkiye Ziraat Kongresi’nin yapılması gibi Türk tarımında milat kabul edilen hamleler yapıldı” dedi.

TARIM BİLEŞENLERİNİN SAHİPSİZLİĞİ ORTADA
1933’te Türkiye genelinde kurulan tarıma dayalı üretici kooperatiflerinin sayısının yalnızca 4 yılda 572’ye yükseldiğini hatırlatan Sarıoğlu, “Ancak geldiğimiz noktada tarım bileşenlerinin sahipsizliği de artık ayan beyan ortada. Halen tarımsal bürokrasinin tam anlamıyla doğru dürüst yapılanamadığı, bugüne kadar 60 tarım bakanının görev aldığı, sürekli sil baştan yeniden belirlenen kurumsal bellek düşünüldüğünde, kronik sorunların çözümüne dönük özde klasik, sözde yeni vizyonlarla da bir arpa yol ancak katedilemediği görülüyor. Oysa pandemi küresel ölçekte tarım ve gıdanın ne denli önemli olduğuna bir kez daha gösterdi. Bu durum, ülkemizin yarınları için ‘milli savunma’ projelerine verilen önem kadar aynı zamanda ‘milli tarım’ projelerine önem verilmesi lüzumunu da net bir şekilde gözler önüne serdi. Tüm bunların yanı sıra Türk tarımında bir türlü milli vizyon geliştirilememesinin nedenlerini esaslıca irdelediğimizde İkinci Dünya Savaşı sonrasındaki dönemden bu günlere uzanan Amerikan etkisini de görmezden gelemeyiz” diye konuştu.

Marshall Planı çerçevesinde sözde Avrupa’nın gıda ambarına dönüştürülerek, Avrupa sanayisi için hammadde üreten ülke misyonunu kayıtsız şartsız yerine getirme hedefleri doğrultusundaki tarımda makineleşme serüveninin hüsranla sonuçlandığını söyleyen Sarıoğlu, “İthalatla alınan hurda aletlerin bakım, onarım ve yedek parça maliyetlerinin ülkemizin dış ticaret dengesinde döviz açığına neden olması, Dünya Bankası’na borçlanmamızla birlikte üreteceğimiz ürünlere kota koyulmasına kadar bir dizi yanlışa da yol açtı. Gelinen süreç itibariyle artık ivedi olarak tarım bürokrasisindeki hantal yapıyı lağvederek, bilimsel metodolojik yöntemlerin ışığında yeni, esaslı ve köklü değişikliklerle milli bir vizyon oluşturmamız hayati” görüşünü savundu.

TARIM EĞİTİMİNDE KALİTE ARTIRILMALI
Türkiye’de tarımsal eğitim çalışmalarının başlamasından bu yana 174 yıl geçmiş olsa eğitim kalitesinin istenen düzeye halen ulaşamadığından yakınan Sarıoğlu, “Türkiye’de gıda ve ziraat alanındaki mühendislik fakültelerinde eğitim süresi, öncelikli olarak 4 yıldan 5 yıla çıkarılmalı. İlk yıldan itibaren ana branş dersler ve bir gün laboratuvar çalışması hariç, öğrenciler haftanın 4 günüyse kırsaldaki üreticilerle buluşturulmalı. Bunun yanı sıra, Türkiye’de tarımın bileşenlerini tek çatı altında toplayıp arı ve arıcı merkezli tarımın kitabının yeniden yazılması da şart. Milli çizgilere sahip tarımın tüm bileşenlerinde milli politikaları benimseyen, esasında net olarak ülkemizin tarım politikalarını, uluslararası ilaç lobileri, tarımsal ilaç sanayi lobileri, tohum lobileri, yem katkı maddeleri lobileri ve uluslararası güçler yerine milletimizin evlatlarının yönlendirmesi ve belirlemesi lazım” dedi.

ÜNİVERSİTE ÇAĞRISI
Savunma sanayinde olduğu gibi merkeze bağlı Tarım, Gıda ve Tabiat Üniversitesi kurulmasını öneren Sarıoğlu, şunları söyledi: “Bu, pandemi süreciyle birlikte artık mecburiyet oldu. Çünkü yakın gelecekte en büyük tehlike çevre ve ekonomiye dayalı gıda terörü. Tarım ve gıdanın devletimizin kitabı dediğimiz Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne girmesi şart. TAHAP olarak bizler tarımın bileşenlerinde ‘Kızıl Elma’ hedefiyle milli, sürdürülebilir, tarım politikalarının geliştirilmesiyle ilgili hayvancılık, bitkisel üretim ve arıcılık raporunu detaylı bir şekilde hazırladık. Bu rapora dönük atılacak her adımın, Türk tarımı ile ilgili geliştirilmesi hayati olan milli vizyona katkı sunacağı da yadsınamaz bir gerçek. Türk tarımının kaderi artık tamamen milli vizyona bağlı. Eğer çok acil bir şekilde milli vizyon geliştirilemezse Türk tarımının akıbeti yarınlarda pek iç açıcı olmayacak.”

EKONOMİ HABERLERİ İÇİN TIKLAYINIZ