Cumhurbaşkanı Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı'nda düzenlenen 8. Anadolu Medya Ödülleri törenine katıldı. Erdoğan özetle şöyle konuştu:

"Anadolu yayıncıları son 12-13 yılda yüz yüze geldiğimiz kritik kavşakların tamamında takdire şayan duruş sergilediler. Sokaklarımızın ateşe verildiği, milletin malına, mülküne hatta canına kast edildiği Gezi olaylarında birileri 24 saat canlı yayınlarla Gezici vandalları överken sizler milletten yana, net tavır koydunuz. Anlı şanlı basın organları 1-25 Aralık darbe girişimine çanak tutarken sizler milli iradenin sesi oldunuz. 15 Temmuz gecesi birileri bekle gör politikası izlerlerken Anadolu medyası olarak demokrasimizi korkusuzca savundunuz.

GÜNDEM HABERLERİ İÇİN TIKLAYINIZ

"BİZE BASIN ÖZGÜRLÜĞÜ DERSİ VERENLER.."

İsrail güçleri tarafından Filistin'de şehit edilen gazeteci meslektaşlarınızın hatıralarına ve mücadelelerine sahip çıktığınız için sizleri tebrik ediyorum. Müslümanlığımızla birlikte insanlığımızın da sınandığı bu cinnet hâline tepki göstermek Filistin halkına karşı insani görevimizdir. Vicdanı kurumayan kimse böyle bir zulme suskun kalamaz. Ancak yıllardır bize basın özgürlüğü dersi verenler, görüyoruz ki işgal altındaki Filistin topraklarında yaşananlara seslerini çıkarmıyor.

8 ayda 150 gazeteciyi katledenler hâlâ basın hürriyetinden bahsedebiliyor. Merhum Ahmet Kaya ne diyordu, 'Nerden baksan tutarsızlık, nerden baksan ahmakça'. Bunlarınki yalnızca tutarsızlık değil; aynı zamanda vicdansızlık, ilkesizlik, adaletsizlik ve tarafgirliktir. Elbette tarih zulüm karşısında susanlarla her türlü bedeli göze alarak hakkı ve hakikati haykıranları kaydetmektir.

Biz Filistinli kardeşlerimizi savunurken aslında insanlığı savunuyoruz; barışı, adaleti ve özgürlükleri de savunuyoruz. Filistin'deki katliama tepki verirken gelecek nesillere daha huzurlu, adil bir dünyada yaşama umudunu da miras bırakmayı hedefliyoruz. Bu çizgimizi sonuna kadar muhafaza edeceğiz. Kimliğine, inancına ve kökenine bakmadan mazlumun yanında zalimin de karşısında olmaya devam edeceğiz.

Basınımızın tek parti dönemindeki ahvalini burada konuşmaya gerek dahi duymuyorum. O zaman nasıl bir medya düzeninin olduğunu biraz basın tarihi okuyan herkes gayet iyi biliyor. 27 Mayıs darbesine hazırlık sürecinde cuntacıların basın bülteni gibi çıkan gazetelerini şimdi yüzümüz kızararak okuyoruz. 12 Eylül'den 28 Şubat'a kadar aynı manşetlerin tekrar tekrar atıldığına şahit olduk.

"KİRALAYAN BİR KESİM HEP OLAGELMİŞTİR"

Üzülerek söylemek isterim ki Türkiye'de kalemini, köşesini ve ekranını demokrasi karşıtlarına gönüllü olarak kiralayan bir kesim hep olagelmiştir. Bunlar müzik kutusu gibi kimi zaman darbecilerin türkülerini söylediler. Daha sonra terör örgütü mensuplarının şarkılarını çaldılar. Bir ara ülkemize yönelik psikolojik harekatlara asker yazıldılar.

Özellikle bazı medya organları ve siyasi aktörlerin terör örgütlerine karşı sergilediği müsamahakâr tavrı anlamakta zorlanıyoruz. Düşünebiliyor musunuz, teröristler Cumhuriyet savcımızı kalleşçe şehit ediyor, bunlar teröristlerin sözcülüğünü yapıyor. Teröristler şehirlerimizi hendek ve çukurlarla bizden koparmaya çalışıyor, bunlar şehir eşkıyalarına canlı kalkan oluyor. Kandil'deki terör baronları yerel ve genel siyaseti dizayn etmeye uğraşıyor, bunlar hemen kravatlı teröristlerin avukatlığını üstleniyor.

Efeler'in ibadethaneleri pırıl pırıl! Efeler'in ibadethaneleri pırıl pırıl!

"TERÖRLE SİVİL SİYASET YAN YANA DURMAZ"

Terörle sivil siyaset yan yana durmaz. Terörle demokrasi bir arada bulunmaz. Sırtını elinde kalaşnikof olana, molotof olana, bomba olana dayayarak meşru siyaset yapılmaz. Hukukun, kanunun ve demokrasimizin kırmızı çizgilerine riayet eden, meşruiyetten sapmayan herkes şayet yasal bir engeli yoksa elbette bu ülkede özgürce siyaset yapabilir. Buna kimse itiraz etmez, edemez. Biz de bugüne kadar meşru siyasete söz söylemedik. Özellikle yargının Hakkari ile ilgili vermiş olduğu karar kusura bakmasınlar ama kimseyi rahatsız etmesin. Yargı burada kanunu değil, hukuku konuşturmuş ve kararını buna göre vermiştir. Bunlar ne yaptı? Hemen parlamentoyu ayağa kaldırmaya kalktılar. Kusura bakmayın, burası hukukun işlediği Türkiye Cumhuriyeti'nin parlamentosudur. Orada elinizde pankartlarla, tekme yumruk sağa sola saldırmanın size kazandıracağı da hiçbir şey yok. Çünkü sizin de karşınızda hukuku savunacak parlamenterler var.

Sivil ve demokratik siyasetin zemininin güçlenmesi için pek çok adım attık. Ancak bölücü örgütün siyasetteki aparatları vasıtasıyla milli iradeye pusu kurulmasına da izin vermedik. Dünyanın hiçbir medeni ülkesi demokrasinin kundaklanmasına göz göre göre müsaade etmez, etmeyeceğiz. Dünyanın hiçbir demokratik ülkesi dağdaki eli kanlı teröristlerin tünel kazarak belediyelere sızmasına göz yummaz.

"BELEDİYELER KİMSENİN ARKA BAHÇESİ DEĞİLDİR"

Şimdi bazıları çıkmış Meclis'te adeta terör estirerek 'Belediyeler bizimdir' naraları atıyor. Halkın olan belediyeleri kendilerinin tapulu mülkü gibi görüyorlar. Belediyeler ne onlarındır ne terör örgütünündür. Bağırarak, çağırarak, Meclis'te nümayiş yaparak milletin temsilcilerini susturacaklarını zannedenlere şunu hatırlatmak durumundayım: belediyeler kimsenin arka bahçesi değildir. Belediyeler sırtını Kandil'e rastlayanların hiç değildir. Nerede olursa olsun belediyeler halkımızındır, aziz milletimizindir."

Kaynak: anka