HABER: ROJDA DOLGUN
Eski anlamını günden güne daha fazla kaybeden mesleklerden birisi olan terzilik, geçmiştem günümüze yaşadığı değişimle artık üretim yerine çoğunlukla tadilatlarla varlığını sürdürüyor.
“HAYATIMA ŞEKİL VERDİ”
Aydın’daki son terzi ustalarından Asım Yalçınkaya meslek aşkı hakkında konuşarak, “Uzun zamandır mesleğimi çok severek yapıyorum. 1979 yılında terzilik yapmaya başladım. 1994 yılında kendi dükkanımı açtığımdan beri mesleğimi aşkla yapıyorum. Şu an için yalnız çalışıyorum. Mesleğe ilk başlama sebeplerimden bir tanesi, aileme maddi olarak katkıda bulunmaktı. Sonrasında mesleğe çok fazla uyum sağladığımı fark ettim. Meslekte bana da uyum sağlayan faktörler vardı. Terzilik, yapabildiğimi ve kavradığımı fark ettiğim bir alan olarak hayatıma şekil verdi.” dedi.
“USTALARIM DEĞİŞSE DE MESLEĞİM HİÇBİR ZAMAN DEĞİŞMEDİ"
Hayatının merkezinde terzilik olduğunu belirten Yalçınkaya, “Emeğimi çöpe atmak istemedim. Geçmiş dönemde bu mesleği öğrenmek için vermiş olduğum 4 senelik bir emek vardı. Terziliği devam ettirme sebeplerimin en güçlüsü budur. İşimi yapmayı çok seviyorum. Şu ana kadar hep işimin en iyisini yapmak için disiplinli davrandım. Bundan dolayı, ustalarım değişse de mesleğim hiçbir zaman değişmedi.” şeklinde konuştu.
“TERZİLİĞİN TELAFİSİ YOK"
Terziliğin diğer mesleklere göre özgün konumunun altını çizen Yalçınkaya, mesleğinin zorluklarını aktararak, “Bu mesleği yapmanın diğer zanaat dallarından farklı olarak taşıdığı bir risk var. Örneğin, bir marangozun veya demircinin yaptığı işin telafisi vardır ama terziliğin telafisi yok. Demirci yanlış kestiği bir parçayı kaynak kullanarak yenileyebilir veya bazı mesleklerde bir boya yaptığınızda hata kaybolur. Marangoz yanlış kestiğini ekleyip yapıştırabilir ve hatanın üstünü örtebilir. Ancak terzi bir kumaşı yanlış kestiği anda geri dönüşü yoktur.Yapılan hatalar genellikle müşteriyle sıkıntı yaşamaya sebep olur. Bu anlamıyla mesleğin zorluklarından birincisi, riskli olmasıdır. İkinci olarak ise çok sıkıcı bir meslek olduğunu söyleyebilirim. Dükkana sabah gelip akşam çıkmak, başlı başına sıkıcı olduğunu gösteriyor. Sadece haftanın bir günü dinlenebiliyor veya gezilebiliyor.” biçiminde ifade etti.
“TERCİHLER ÖN PLANA ÇIKIYOR"
Terzilik mesleğinin geçmişten günümüze geçirdiği dönüşümü anlatan Yalçınkaya, “Eskisi gibi kıyafet dikimi yapamıyoruz. Hep tadilat yapıyoruz. Artık farklı tercihler ön plana çıkıyor. Örneğin, akşama kadar hazırlanabilecek bir elbise veya pantolon isteğinde bulunuluyor. El emeği olduğu zaman bu kadar kısa sürede güzel bir iş çıkarılması mümkün değil. Ancak tekstil tarzı üretimde süreç böyle yavaş ilerlemiyor. Hazır giyim tercih edildiğinde çok fazla seçenek de beraberinde sunuluyor. İnsanlar beğendiği ürünü, üzerine yakışanı, kendi renk ve giyim tarzına uygun kıyafetleri tercih ediyor. Terziliğin dikim sektöründe ise bu faktörlerin hiçbirisi yok.” cümleleriyle aktardı.
Seri üretimdeki ve terzinin özgün ürünündeki hata hakkında konuşan Yalçınkaya, “Seri üretim firmalarda hatalı ürünler de çıkıyor. Biz terzi olarak bu hatalı ürünlerin eksikliklerini tadilatla gideriyoruz. Müşteri, aldığı üründeki tekstil tipi üretimin getirdiği hataları ve defoları gözünde büyütmeden kabullenebiliyor. Ancak bir terzinin diktiği elbisede hata varsa, müşteri tarafından bu hata asla kabullenilmiyor.Mağazadaki ürünün bir tarafı eğri, patlak veya çatlak da olsa kabulleniliyor. Bu, sektördeki terzilerin işi yavaş yavaş bırakmasına neden oldu.” şeklinde açıkladı.
“DUYGULARI YANSITMAK GEREKİR"
Mesleğe yeni başlayanlara tavsiyelerde bulunan Yalçınkaya, “Mesleğe yeni başlayan insanlara ilk olarak sabırlı davranmalarını tavsiye ederim. Bu işe zevkleri, renkleri ve bir takım duyguları yansıtmak gerekir. Müşteri olarak gelen kişilere güler yüzlü ve nazik davranmak çok önemlidir. Zıt kutupların olduğu bir ortamda çözüm yaratılamaz. Bir terzinin futbol, siyaset ve hayata bakış açısı gibi alanlarda katı kuralları olmadan herkesle anlaşabileceği esnek bir bakış açısına sahip olması gereklidir. Yaptığımız iş, hayattaki her şeyden daha önemli. Bu yüzden zanaatkarın sporu ve siyaseti olmaz. Olsa bile, kendi içerisinde gizli kalmalıdır.” sözleriyle açıkladı.
“KÜÇÜK GÖRDÜĞÜN İŞ YAPAMADIĞIN ZANAATTIR"
Kendinden bir şey katarak mesleği özgünleştirmenin önemli olduğunu belirten Yalçınkaya, “Ben terzilik yaparken radyomu dinleyip televizyon seyrediyorum. Kendime göre tüm unsurları düzenlemek benim için olmazsa olmaz. Benim yaptığım işte, mesleğe kendinden bir şeyler katmak çok önemlidir. Müşterinin memnun kalıp gülerek bu dükkandan çıkması, benim en büyük motivasyonumdur. Müşterinin memnun kalması, benim ertesi gün işime daha zinde gelmemi sağlıyor. Yaptığın işi seveceksin ya da sevdiğin işi yapacaksın. Çekirdektenyetişen bir zanaatkar, sonraki yıllarda tasarlanıp gelen bir ürünü dönüştürebilir. Ürünün yeniden kullanılmasını sağlayarak çöpe atılmasını engelleyebilir. Ancak tekstilde yetişen elemanlar bunları yapıp o ürüne kendinden bir şey katamaz. Bu yüzden küçük gördüğün iş yapamadığın zanaattır.” dedi.
"HİÇ ÇIRAKLIK YAPMADIM"
Aydın’da terzilik yapan Vildan Ersoy ise mesleğe başlangıcı ile ilgili konuşarak, “Biz burada iki kişi çalışıyoruz. Ben, Kız Meslek Lisesi, Giyim Bölümü mezunuyum. Hiç çıraklık yapmadım, okulda 3 yıl eğitim aldım ve hemen dikiş dikmeye başladım. Köylerde 10-12 kurs bitirdikten sonra, usta öğretici olarak çalışmaya başladım. Tam 10 yıl boyunca Halk Eğitim Merkezi’nde öğretmenlik yaptım. Emekli olsam da dikiş ve el nakışı yapmaya devam ediyorum. Çalışmaya alışık olduğum için boş duramıyorum.” şeklinde konuştu.
“KENDİ ÇABAMI GÖRMEK VE GÖSTERMEK ÇOK BÜYÜK MUTLULUK"
Mesleğin olumlu ve olumsuz taraflarını aktaran Ersoy, “İnsanlar elindeki ürünleri değerlendirmenin derdindeler. Elindekilerin değerini bilmek çok kıymetli. Eskilerin yeniden moda olması ve onların dönüşüm süreçleri çok keyifli. Bazı kızlar annelerinin eteklerini ve gelinliklerini kendilerine göre yaptırıyor. Bu işin en büyük motivasyonu, kendi diktiğini giymek ve aynı zamanda ucuza giyinmek. Kendi emeğinle üretilen bir ürünü giymek çok güzel. Kendi çabamı görmek ve göstermek çok büyük bir mutluluk. Dikiş dikerken kafamda hiçbir olumsuz durum kalmıyor. Bu işin dezavantajı yok, sadece kararsız insanlar biraz yorabiliyor.” cümleleriyle açıkladı.
“MAKİNELERİN MODERNLEŞMESİ İŞİ PRATİKLEŞTİRDİ"
Terziliğin geçmişten günümüze dönüşümünü Ersoy, “Şimdiki dönemde kız meslek lisesindeki çocuklar konfeksiyon işi öğreniyorlar. Bizim gibi provalı giyim öğrenmiyorlar. Buraya gelen stajyerler makas tutmayı bile bilmiyor. Dikiş diken, makastan korkmamalı. Eskiden dikiş yapmak çok daha zordu, artık teknolojinin gelişmesiyle işler kolaylaştı. Makinelerin modernleşmesi işi pratikleştirdi. Artık yapılması gereken işleri talimatla yöneten ve konuşabilen makinalar bile var. Dikilen ürün, tamamen özgün oluyor.” biçiminde aktardı.
“EMEĞİ SÜRDÜRELİM”
Gelecek nesillere mesleğin aktarılması gerektiğini vurgulayan Ersoy, “Gelecek nesiller bu iş için pek hevesli olmasa da ben mesleğin hep devam edeceğini düşünüyorum. Çırak yetiştirilmesi ve gelecek kuşaklara mesleğin aktarılması gerekir. Bizim yetiştirdiğimiz çırak yok. Oysa ki bir mesleğin edinilmesi altın bileziktir. Kendisine bir ustalık katan kişi, yurt dışına gitse de her yerde para kazanabilir. Bu işi yeni öğrenmek isteyen kişilerin, zevk alarak bir iş yapmanın mutluluğunu yaşamalarını çok isterim. Terzilik, kuaförlük, tesisatçılık ve sanayi gibi alanlarda potansiyel elemanlara ihtiyaç var. El sanatlarına değer verelim. Emeği sürdürelim ve bu mesleklere gençleri kazandıralım. Avrupa’daki gibi, okullarda bu yönlendirmenin yapılması gerekir.” dedi.
Asım Yalçınkaya ve Vildan Ersoy mesleklerinin küçücük noktalarına tutunarak terziliğin eski anlamını, değerini ve kültürünü kaybetmemesi için Aydın’da çaba gösteriyor.