Türkiye’de, bu yıl 20 Kasım’a kadar (327 günde), en az 253 kadın öldürüldü. Üstelik kayda geçmeyen, görülmeyen veya kendisine uygulanan şiddeti gösteremeyen kadınlar bu verilere dahil değil. Peki kadınlar şiddeti nasıl tanımlamalı? Şiddete uğrayan kadın ne yapmalı? Yasalar ne diyor, ne kadar koruyor? Aydın Barosu Kadın Hakları Komisyonu Başkanı Av. Sacide Özatlı Köprülü merak edilen soruların cevaplarını Aydın Haberleri’ne değerlendirdi.

Şiddet nedir? Kadınlar şiddeti nasıl tanımlamalı?
Şiddet, bireyin fiziksel, cinsel, psikolojik veya ekonomik yönden zarar görmesiyle ya da acı çekmesiyle sonuçlanan veya sonuçlanması muhtemel hareketleri, buna yönelik tehdit ve baskıyı ya da özgürlüğün keyfi engellenmesini de içeren, fiziksel, cinsel, psikolojik, sözlü veya ekonomik her türlü tutum ve davranıştır. Şiddet evde, aile bireyleri arasında, sokakta, iş yerinde meydana gelebilir.

“ŞİDDET SADECE FİZİKİ DEĞİLDİR”
Maalesef, kadınlarımız çoğunlukla şiddeti sadece fiziki anlamda yorumlamaktadır. Oysa ki; kadınlarımızın çoğu gerek iş yerlerinde gerekse aile içinde fiziksel şiddetin yanında cinsel, psikolojik, sözlü ve ekonomik olarak şiddete maruz kalmaktadır.

“ÖZGÜRLÜĞÜNÜZE ENGEL OLAN TUTUM VE DAVRANIŞLAR ŞİDDETTİR”
Kadınlar, özgürlüklerine engel olan, istemediği her tutum ve davranışı yapmaya zorlandıklarında şiddet gördüklerinin farkına varmalıdırlar. Bu anlamda Kadına yönelik şiddet, kadınların yaşama, sağlık ve beslenme, eğitim, gelişme, toplumsal ve ekonomik yaşama katılım gibi temel insan haklarını ve özgürlüklerini ihlal eden önemli bir toplumsal sorundur. Bu sebeple biz Aydın Barosu Kadın Hakları Komisyonu olarak, şiddet mağduru kadınların her zaman yanlarında olduğumuzu tekrar belirtmek isteriz. Özellikle pandemi öncesinde; kadınlarımıza şiddeti, şiddete maruz kaldıklarında kullanabilecekleri yasal haklarını çeşitli etkinliklerle anlatmaya çalıştık. 6284 Sayılı yasanın ve İstanbul Sözleşmesinin kadınların yaşama hakları yönünden önemini vurguladık. Mevcutta da bizimle iletişime geçen tüm kadınlara hukuki anlamda desteklerimize devam ediyoruz.

Son 2 yılda Aydın’da yaşanan kadın cinayetlerinde davaların sonuçları nasıldır?
Üzülerek belirtmek gerekirse; Aydın’da son 2 yılda işlenen kadın cinayeti sayısı fazladır. Bunların çoğunda sebep; ihanet olarak gösterilmiştir. Maalesef, bazı kadınlarımız hakkında koruma kararı olmasına rağmen bu cinayetler işlenmiştir.
Sinem Kaya, bir süredir ayrı yaşadığı, hakkında uzaklaştırma kararı bulunan dini nikahlı eşi Dinçer Ö. tarafından sığındığı kuaförde tabancayla vurularak öldürülmüştür. Sanık, tutuklu olup henüz iddianame hazırlanmamıştır. 
Nergis Yavaş, boşanma sürecinde olduğu eşi tarafından 15 yerinden bıçaklanarak öldürülmüştür. Yerel mahkeme tarafından sanık lehine haksız tahrik hükümleri uygulanmıştır. Dosya halen Yargıtay’da olup henüz kesinleşmemiştir.
Merve Kotan, erkek arkadaşı tarafından öldürülmüştür. Sanık, Muhammet Gürsoy, savunmasında kıskançlık üzerine bu cinayeti işlediğini belirtmiştir. Aydın 1.Ağır Ceza Mahkemesi tarafından hiçbir indirim uygulanmaksızın sanık hakkında iki kez ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına hükmetmiştir.

Üzülerek söylemek gerekirse; Daha ismini sayamadığımız bir çok kadın cinayeti söz konusudur. Kadın cinayetlerinde haksız tahrik hükümleri uygulanmadan ceza tayini gerekmektedir. İhanet, bir anlık öfke gibi savunmaların arkasına sığınılarak kadın cinayetlerinin cezasını hafifletme çabası tarafımızca kabul edilemez.

Sanığa verilen cezalar, uygulanan indirimler şiddeti nasıl tetikliyor?
Kadın cinayeti davalarında en çok başvurulan ceza indirim gerekçeleri “haksız tahrik” ve "mahkemede iyi hal” indirimleridir.
Türkiye’de işlenen kadın cinayeti dosyalarında uygulanan haksız tahrik ve iyi hal indirimlerinin medyaya yansıma şekillerini örneklerle açıklarsak;

“Emine Akgül, boşanma aşamasında olduğu Levent Akgül tarafından bir alışveriş merkezinde silahla vurularak öldürüldü. Üstelik Levent Akgül hakkında uzaklaştırma kararı da vardı. “Kasten öldürmek” suçundan hakkında ağırlaştırılmış müebbet cezası verilen Akgül için mahkeme heyeti “ağır tahrik” indirimi uygulayarak cezayı 17 yıl 6 aya düşürdü.

Sanık mahkemedeki savunmasında boşanma sürecinde olduğu ve uzaklaştırma kararının bulunduğu eşinin evinden “erkek sesi” geldiğini söyledi. Tabancasıyla bir alışveriş merkezine Emine Akgül ile buluşmaya gittiğini söyleyen sanık, barışma isteğini kabul etmeyen Emine Akgül’ü katletmesi hakkında şöyle konuştu: “Ben de o an kendimi kaybettim. Ne yaptığımı bilmiyordum. Tabancamı çıkarıp ateş ettim.” Bu savunmanın ardından sanık ceza indirimi aldı.

Ankara’da Hatice Kaçmaz’ın katili çok seviyordum dedi ve ‘aşırı sevgi tutku indirimi’ uygulandı. Katilin tıp öğrencisi olduğu durumda ‘gelecek indirimi’ verildi. Katilin mesleği toplumda önemli yeri var diyerek ‘saygın tutum indirimi’ verildi. Pişmanım dediği için ‘pişmanlık indirimi’, anlık öfke ile olmuştur diyerek ‘cinnet indirimi’ gibi ceza indirimleriyle karşılaşıyoruz.

Sanıklardan kimi; “erkekliğime laf etti” diyerek savunma yaptı ve haksız tahrik hükümleri uygulandı.”

Bu indirim sebepleri, sanıklar tarafından savunmalarında adeta sırasıyla kullanılmaktadır. Önce “beni aldattı, bu sebeple anlık öfkeyle cinnet geçirdim” diyen sanık, akabinde tartışmalarda “söyledikleri erkekliğime dokundu” gibi bahanelerle haksız tahrik indirimi alma çabasındadır. Biraz daha ilerisinde “çok pişmanım” savunmasıyla iyi hal indirimi de alma çabası devam etmektedir.

Mahkemelerce uygulanan bu ceza indirimleri, maalesef kadın cinayetlerinde olumsuz bir sürece neden olmaktadır. Kadın cinayetlerinde; cezaların caydırıcılığını azaltmaktadır.

Yasalar yeterli mi? Yasaların uygulanabilirliğini nasıl değerlendirirsin?
Hem dünyada hem de Türkiye’de her yıl çeşitli sebeplerin arkasına sığınılarak binlerce kadın öldürülüyor. Kadın cinayetlerinin zanlıları genellikle eşleri ya da aileleri oluyor. Türkiye’de Münevver Karabulut, Özgecan Arslan, Ayşe Paşalı, Şule Çet, Leyla Aldemir, Hatice Kavak, Emine Bulut, Merve Kotan, Müzeyyen Boylu, Nergis Yavaş, Ceren Damar, Güleda Cankel ve nice kadınlar öldürüldü. Gerek sosyal medyada zanlılara gereken cezaların verilmesi için kamuoyu oluşturulmaya çalışılıyor. Ancak maalesef kadın cinayetleri devam ediyor.

İç hukuk normu niteliğindeki İstanbul sözleşmesinin uygulanması gerekiyor ancak sözleşmenin uygulanmasına atıf yapan 6284 sayılı yasa dahi Türkiye'de tartışmaya açılmış durumdadır. Yasal düzenlemelerin “aile yapısını bozduğu” yönündeki iddialar maalesef kadınlara ve çocuklara yönelik şiddetin artmasına da neden olmaktadır. Şiddet sadece kadınları değil çocuklara da yönelmekte ve çocuklar çoğu kez şiddetin tanığı olarak doğrudan şiddetin zarar göreni olmakta.

İstanbul sözleşmesi Madde 46/a uyarınca, Sözleşme’de öngörülen suçların bir çocuğa karşı veya çocuğun huzurunda işlenmesi, ağırlaştırıcı sebep olarak göz önünde bulundurulmalıdır.
Kanuna göre şiddete uğrayan kişiler için, her il ve nüfusu yüzbini geçen yerlerde kolay ve hızlı bir şekilde barınma yeri sağlanması,geçici maddi yardım,rehberlik ve danışmanlık hizmeti yapılması,çocukları için ücretsiz kreş imkanları sağlanması açısından tedbir kararlarının mülki amirler tarafından verilmesi gerekmektedir.

Ama bunun aksine bürokratik süreçler nedeniyle mağdurlar sayısız engel ve travmalar yaşamakta, şiddet mağdurları bu nedenle daha hızlı sonuç almak için sadece karakola adliyeye yönlendirilmektedir.Mağdurlarsa yeterince bilgi sahibi olamadıklarından yaşadıkları şiddetin sadece adli bir vaka olarak görülmesinden dolayı,şiddet gördükleri failinden misilleme görecekleri korkusu ile duydukları endişeden müracaatlarını yarı da bırakmaktadır.

Bu nedenle şiddet yalnızca adli bir vaka olarak değil, mağdura yardım eden her bir birimin şiddetle mücadelenin aktörü olarak sorumluluk bilincinde olması gerekmektedir.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 sayılı kanunda; şiddet tanımı oldukça geniş kapsamlı olmasına rağmen, kanunu uygulayıcılar hala bazen fiziksel şiddet dışındaki şiddet şekillerini risk kapsamına almıyor.Mahkeme kararlarında şiddet vakaları sağlıklı araştırılmıyor, her olaya özgü tedbirler verilmiyor. Halbuki hakimin şiddetin özelliklerine göre ön göreceği tedbirleri vermesi mümkündür. Bunların yanı sıra mahkemelerin iş yüklerinin fazla olması da dikkate alınarak şiddet vakalarını derinlemesine inceleyecek özel ihtisas mahkemeleri oluşturulup,bu mahkemelerde de hakim savcı dışında,sosyal hizmet uzmanı,konuda uzman psikolog kadrolar bulunmalıdır.

Kadınlara eğitim, mali destek,iş istihdamı,ücretsiz kreş/bakımı sağlanıp ekonomik olarak güçlenmelerinin sağlanmalıdır. Çünkü kadınlar, çoğunlukla ekonomik özgürlükleri olmadığı için kendilerine uygulanan şiddete sessiz kalmaktadır. Bu çaresizlik, toplumda dışlanma korkularından kadınlar arındırılmalıdır. Şiddet mağduru kadınlara, gerekli psikolojik destek verilmelidir.

Medya kadına şiddeti, cinayeti, istismarı nasıl görüyor? Nasıl görmeli?
Ataerkil toplumlarda eril şiddete çok sık rastlanmaktadır. Gazete ve televizyonlarda hemen her gün bir kadın cinayeti, çocuk istismarı, şiddet haberleri görmekteyiz. Kadınların özellikle kocasından, sevgilisinde, babasından yani en yakınlarından şiddet gördüğüne tanıklık ediyoruz. Medya bu anlamda, genellikle şiddetin fiziksel yönünü vurgulamaktadır. Medyanın bireyler ve toplum üzerindeki etkisinin ne kadar büyük olduğu tartışmasızdır. Bu sebeple medyanın gündem belirleme, kitleleri etkileme ve yönlendirme gücü düşünüldüğünde her gün haberlere yansıyan kadın cinayetleri ve kadına şiddet haberlerinin topluma ne şekilde sunulduğu büyük önem taşımaktadır. Etik değerler dikkate alınmadan, mağdur kadının ailesinin ya da geride kalan çocukların psikolojik durumları, bundan sonra yaşayacağı süreçteki sosyal durumları dikkate alınmadan sansasyonel olarak yapılan haberlerden kaçınılmalıdır. Kadının ne şekilde öldürüldüğüne ilişkin ayrıntılardan uzak, sanığın aldığı cezaların ağırlığı anlatılmalıdır ki haberler caydırıcı etki sağlasın. Haber başlıkları olayları magazinleştirmemelidir. Maalesef günümüzde şiddet gören kadın, medya tarafından tekrar mağdur edilmektedir.

Yerel yönetimlerin kadına şiddet ile ilgili duyarlılığı, aldığı önlemler, tedbirler nasıl olmalı?
Yerel yönetimler, kadınların yaşadıkları yerlerdeki hayatını kolaylaştıran, güvenliğini arttıran eylemlerde bulunabilir. Örneğin gece geç saatlerde iş yerinden çıkan kadının güvenle evine ulaşımında farklı projelerle yardımcı olabilir. Şiddet mağduru kadınlara istihdam alanları yaratılabilir. Aydın’da da diğer illerde olduğu gibi kadın konuk evleri mevcuttur. Şiddet mağduru kadınlara, ihtiyaçları doğrultusunda destek verilmelidir. Yeterli midir diye düşündüğümüzde her şeyin daha fazlasını ve iyisini elbirliği ile yapabiliriz diye düşünmekteyim.

Kadınlar kendi haklarını biliyor mu?
Geçen sene Aydın Barosu Kadın Hakları Komisyonu Üyeleri Olarak 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Kapsamında Kadınlarımıza İş Kanunu ve Medeni Hukuktan Kaynaklanan Haklarını Bilip Bilmediklerini Sormuştuk. Aldığımız cevaplarda çoğu çalışan kadınların, yasanın kendilerine verdiği hakları bilmediğini gördük. Akabinde kadınlara yasaların kendilerine tanımış olduğu hakları anlatmaya çalıştık. Kadınlarımızın bu anlamda bilinçlendiğini, güçlendiğini görmek bizi mutlu etmektedir.

İstanbul Sözleşmesi ve 6284 Sayılı Yasadan da tam anlamıyla haberdar olan kadın sayımız azdır. Maalesef şiddet mağduru kadınlar, barolar ve şiddetle mücadele ile uğraşanlar sayesinde haklarını öğrenmektedirler. Amacımız her alanda, kadınlarımızın güçlü olması, haklarını bilmeleri ve kullanmalıdır. Örneğin Çalışan bir kadın, doğum izninin ne kadar olduğunu, yasanın kendisine tanıdığı süt izinlerini bilmesini isteriz. Toplumda özel sektörde kadınlar, işsiz kalma korkusuyla bu izinlerini tam olarak kullanamamaktadır. Yine işyerinde mobbinge uğrayan kadın da bir şiddet mağdurudur. Yasal anlamda ve ekonomik anlamda kendisini güçlü hissetmelidir ki yasanın kendisine tanıdığı hakları kullanabilsin. Bu anlamda ekonomik özgürlüğü olmayan mağdur kadınlar yönünden barolar, adli yardım komisyonları aracılığı ile hukuk davalarında avukat desteği sağlamaktadır.

Şiddete uğrayan bir kadın ne yapmalı? Adım adım uygulanması ve yapılması gerekenler nedir?
Şiddet mağduru bir kadın; bu durumu yaşadığında ilk etapta polise veya bulunduğu yere göre jandarmaya ulaşmalıdır. Tıbbi müdahaleye acil ihtiyaç duyan kadın doğrudan bir sağlık kuruluşuna gitmeli ve şiddet gördüğünü dile getirmelidir. Bu durunda vaka hastane polisine intikal ettirilir. Şiddet gören kadınlar, doğrudan Cumhuriyet Savcılığı nezdinde de şikayetçi olabileceği gibi, İl ve İlçe Sosyal Hizmetler Müdürlükleri, belediyelerin veya baroların Kadın Hakları Komisyonlarından destek isteyebilir veya Alo 183’ü arayabilirler. ALO 183 danışma hattı, şiddete maruz kalan veya kalma ihtimali bulunan kadınlara psikolojik, ekonomik ve hukuki destek vermekte ve gerekli duydukları hizmete ulaşmalarını sağlamaktadır.