Halkevleri üyeleri, Pfizer şirketinin İstanbul ofisi önünde, “Aşıda patent öldürüyor patent kaldırılsın” pankartını açarak eylem yaptı. Halkevleri yöneticilerinden ve İstanbul Bölge Temsilcisi Zeynep Çelik, “Türkiye, DTÖ’nün 2001’de yayınladığı ve ‘epidemilerde ve ulusal felaketlerde fikri mülkiyet hakları sözleşmesinin esnetilebilmesini’ öngören Doha Deklarasyonu’na dayanarak jenerik aşı üretimine derhal başlamalıdır” dedi.

Halkevleri, koronavirüs aşısı üreticilerinden birisi olan Pfizer şirketinin İstanbul ofisi önünde basın açıklaması yaptı. Halkevleri yöneticisi Zeynep Çelik’in okuduğu açıklama şöyle:

“Ne yazık ki neoliberalizmin dayattığı fikri mülkiyet hakları anlaşmaları ile COVID-19 aşılarını bir uluslararası ticaret malı haline getirmiştir. Emperyalist kapitalist devletlerinin desteğini arkasına alan dev ilaç şirketleri, aşıda patent uygulamasını kaldırmayarak, neoliberal iktidarlar, COVID-19 aşısının üretimini ve tedariğini kamulaştırmayarak, insanlığın COVID-19 salgınını yenmesinin önündeki en büyük engeller haline geldiler. Tekelci sermaye ve kapitalist hükümetler, ellerindeki güçle milyarlarca insanın sağlık ve özgür toplumsallaşma haklarını gasp ediyor.

“İKTİDAR, HIFZISSIHHA ENSTİTÜSÜ’NÜN AÇILMASI ÇAĞRILARINA KULAK TIKAYARAK, ÜLKEYİ İTHAL AŞIYA MAHKUM ETMİŞTİR”

Ülkemizde, iktidarın izlediği tutarsız, plansız ve ayrımcı aşı politikası, aşının, COVID-19 ile etkin bir mücadelenin aracı olmasını önlüyor. 2011’de Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kapatan AKP iktidarı, COVID-19 aşısının yerli, yeterli ve kısa zamanda üretimini olanaksız hale getirmiştir. İktidar, salgın başlar başlamaz yapılan, Hıfzıssıhha Enstitüsü’nün yeniden açılması çağrılarına kulak tıkayarak, ülkeyi ‘ithal aşıya’ mahkum etmiştir. Aşı ithalatı kararları Saray’ın karanlık odalarında planlanmış, halkın ve bilim insanlarının denetimine kapalı bir süreç işletilmiştir. Hazinenin dibine darı eken ve bugün bütün Türkiye halkına ‘128 milyar dolar nerede’ sorusun sorduran ekonomi politikalarıyla birlikte ortaya çıkan uygulama ve sonuç tam bir rezalettir. Gelen sınırlı sayıdaki ilk aşılarla yüksek risk gruplarından önce ayrıcalıklı ‘devlet adamlarının’, sonra yandaşlarının aşılanması; arkasından ithalat zincirinin bozulmasıyla ikinci dozlarda yaşanan aksaklıklar; bunun ardından da Çin’den yapılan aşı ithalatının sürdürülebilirliğine ilişkin sorunlar nedeniyle başta Pfizer-Biontech aşısı olmak üzere başka aşı ithal kanallarına başvurulmasıdır. Bu politikalarla, enfeksiyon zincirinin ülke bazında kırılabilmesi için ilk adım olan, aynı anda nüfusun yüzde 70’inin aşılanması mümkün değildir.

“JENERİK AŞI ÜRETİMİNE DERHAL BAŞLAMALIDIR”

COVID-19 salgınını aşıyla önleyebilmenin en uygun yolu aşı patentleri engelinin ‘jenerik üretim’ yoluyla aşılmasıdır. Türkiye, Dünya Ticaret Örgütü'nün (DTÖ) 2001’de yayınladığı ve ‘epidemilerde ve ulusal felaketlerde fikri mülkiyet hakları sözleşmesinin esnetilebilmesini’ öngören Doha Deklarasyonu’na dayanarak jenerik aşı üretimine derhal başlamalıdır. Bunun için Hıfzıssıhha Enstitüsü derhal yeniden açılmalıdır. Her biri aşı laboratuvar çalışmalarını devletlerinden aldığı muazzam kamu kaynaklarıyla gerçekleştiren ilaç tekellerinin COVID-19 aşılarındaki patent hakları iptal edilmelidir. COVID-19 aşısının insanlığın ortak malı olarak üretilmesi ve ücretsiz olarak bütün insanlara ulaştırılmasının önündeki en büyük engellerden olan aşı üreticisi ilaç şirketlerine karşı yaygın boykotlar ve protestolar yürütülmelidir. Doktorlar ve hastalar bu şirketlerin ürettikleri ilaçların yerine muadillerini kullanmalıdır. Başta Türkiye olmak üzere, aşı ihtiyacını karşılamak için kısıtlı bütçelerinde ağır yükler oluşturmaya zorlanan devletler, kamusal sağlık ve sosyal güvenlik kurumlarının bu boykotlara katılımını sağlamalı, ulusal sağlık ortamında yapacağı düzenlemelerle bu şirketleri ücretsiz aşı sunmaya zorlamalıdır.”