HABER: AYŞE YILMAZ

Kurultaya Prof. Dr. Övgün Ahmet Ercan’ın yanı sıra Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Gözlemevi’nden Jeofizik Yüksek Mühendisi Doç. Dr. Doğan Kalafat, İTÜ İnşaat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ertaç Ergüven, 9 Eylül Üniversitesi Deprem Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Hasan Sözbilir, Adnan Menderes Üniversitesi Fen Edebiyat Fakültesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Kayhan Delibaş, Japonya Yurtdışı İnşaat Şirketleri Derneği Türkiye Genel Sekreteri Yüksek Mimar ve Yüksek İnşaat Mühendisi Yoshinori Moriwaki, şehir plancısı Necati Uyar, Aydın Baro Başkanı Avukat Gökhan Bozkurt, Arama Kurtarma Derneği (AKUT) Kurucusu ve AKUT Vakfı Başkanı Nasuh Mahruki katıldı.

KUŞADASI’NDA ÖLÜMCÜL OLAYIN OLMAMASI ŞÜKÜR DENECEK BİR DURUM
Kurultayın açılış konuşması deprem uzmanı Prof. Dr. Ahmet Övgün Ercan tarafından gerçekleştirdi. Depremin Sisam’da olmasına rağmen yıkıcı etkisinin Bayraklı bölgesi olduğuna dikkat çeken Ercan “2020 yılında İzmir'de ve Kuşadası’nda bir deprem oldu. Sisam'da iki kişinin ölümünden başka ve eski yapılardaki yıkımdan başka ölümcül bir şey olmadı. Kötü yapılaşmış, Bornova ovasının ön kısımlarında yıkımlara neden oldu ve 118 kişi canını yitirdi. Kuşadası’nda 400 aileyi evsiz duruma düşürdü. Kuşadası'nda deprem ilk defa olmuyor. 15 milyon yıldır oluyor. Sisam'da olan deprem aynı zamanda Kuşadası'nı da etkiliyor. Son depremde Kuşadası’nda ölümcül olayın olmaması şükür denecek bir durumdur” dedi. 

YIKIMIN SEBEBİ YOKSULLUKTUR
Prof. Dr. Ercan, Türkiye’nin 1. Derecede deprem kuşağında bulunmamasına rağmen meydana gelen depremlerin yıkıcılığına dikkat çekerek “Türkiye birinci derecede deprem bölgesi değilken, neden bugün ‘deprem oldu, başınız sağ olsun’ sözlerini söylüyoruz. Ülkenin ekonomik ve kültürel yapısı ile doğru orantılı. Bunun ana nedeni yoksulluktur, ekonomidir. Bu ülke ekonomisini düzeltmedikçe daha çok cenaze namazları kılacağız demektir. Bu sadece Kuşadası ya da İzmir'in sorunu değildir. Ülkenin sorunudur. Türkiye 1. derece deprem bölgesi değildir. 8'den daha büyük bir deprem olmaz. Türkiye'nin Doğu Anadolu’da deprem eşik değeri 5, Batı Anadolu’da 6,5 deprem yıkıcıdır. Neden derseniz batının ekonomik düzeyi daha yüksektir. Ekonomi ne kadar yüksekse ölüm o kadar az olur” şeklinde konuştu.

DEPREM FONLARI NEREDE?
Deprem mağdurlarına devlet tarafından toplanan ‘deprem fonu’ konusunda da uyaran Ercan, “Evini onaramayanların sorması gerekiyor, ‘deprem fonundaki paralar nereye harcanıyor’ diye. Devletin sahibi biziz, sormasını bileceğiz. Biz bu sorgulamayı bugüne dek yapmadıysak bugünden sonra yapmaya mecburuz. Kuşadası’na yerleştim ve artık ben de sizin hemşerinizim. Elimden gelen neyse Kuşadası için yapmaya hazırım” ifadelerini kullandı.

BAŞKAN GÜNEL: MASTER PLANINI ÇIKARACAĞIZ
Kuşadası Belediye Başkanı Ömer Günel, yapılan kurultayın ilçe için yapılması planlanan deprem master planı için önemli bir yer teşkil ettiğini kaydetti. Günel açıklamasında “30 Ekim depremini yaşadıktan sonra hemen Kentsel Dönüşüm Müdürlüğü’nü kurduk. Deprem olayının önlemini alabilir, etkilerini en aza indirebilir miyiz? Bizim için nimet olabilecek şeyler külfet haline gelmiş. Umarım bunu tersine çeviririz. Geçtiğimiz yıl yaşadığımız depremde 118 vatandaş hayatını kaybetti, yüzlerce yaralı verdik. 8 bin bina hasar görmüş, milyonlarca zarar var.  Biz kurultayı uzun zaman önce planladık. Bu isim tesadüfen seçilmedi. Deprem ile Kentsel dönüşüm kurultayı. 2020'den sonra devam eden sorunlarımız var. Bunlardan bir tanesi, deprem ve sonrasında yapacaklarımıza ilişkin bir master plan. Planımız ve isteğimiz, sizlerin de desteği ile bu planı hazırlamak. Eylem ve yerleşim stratejilerinin doğru planlamasını sağlayalım. Özellikle deniz kenarında olan kentlerin tsunami tehlikesine karşın doğru planlamaların yapılması gerekiyor.  Deprem ile birlikte kentimizde 360 ev hasar gördü. Ev sahipleri evlerini tekrar yapmak istediklerinde, deprem yönetmeliği mevzuatları ile karşılaştılar. Evlerini yapmak istediklerinde aynı emsal ile karşılaşmadıklarını gördüler. Kayıpları büyük oldu, hatta evlerini kaybetmekle karşı karşıya kaldılar. Bugün bunları konuşacağız” dedi.

İTÜ İnşaat Fak. Öğretim Üyesi ve Deprem Araştırma Enstütisi Önceki Dönem Müdürü Doç. Dr. Doğan Kalafat, Depremde Yapı Davranışı konusunu ele alarak bilgilendirmede bulundu. Kalafat, “1986 yılından itibaren sismolojik çalışmalarda ivme kazanıldı. Ağırlıklı olrak ülkemiz, kuzeyde arap plakası ve güneyde avrasya plakası arasında sıkışan bir konumda. Son 200 yılda Sisam Adası kaynaklı büyüklüğü altının üzerinde olan bir dizi deprem kayıtlara geçmiştir ancak 19. Yüzyıl öncesi depremsellik daha az bilinmekteydi” diye konuştu.

Doç. Dr. Kalafat sunumunda, son yüzyılda ülkemiz ve yakın çevresinde meydana gelen yıkıcı depremler, Küresel Tsunami Tehlike Modeli, 11 Ağustos 1904 sisam depremi, bölgenin ailesel dönem deprem etkinliği, bitlenmiş depremler ve örnekleri, sismik boşluklar ve deprem risk bölgeleri ve deprem dalgalarının farklı zeminlerde ki davranışı ve etkisi konuları hakkında bilgi verdi.

SON DÖNEMDE YAPILAN BİNALARIMIZ DÜZGÜN
Prof. Dr. Ertaç Ergüven, yapıların inşası ile depremin etkisinin ilişkisine değindi. 2018 yılında düzenlenen deprem yönetmeliği ile ilgili olarak açıklamalarda bulunan Ergüven, “Son yönetmeliğimiz oldukça zengin. Yüksek yapı yönetmeliğimiz de var. Hastane yapıları yalıtımlı yapılmaya çalışıyor ki deprem esnasında ameliyat yapan bir doktorumuz ameliyatına devam etsin. Müzelerde yalıtımlı yapılması gerekir ki eserlerimizi zarar görmesin. İnşaat mühendisleri olarak doğru dürüst saha tecrübemiz yoktur. Erzincan ve Adana depremlerinde kendimizi geliştirdik. Odamız yaptığı panellerle üyelerini geliştirdiler. Son dönemde yapı denetiminin ortaya çıkması ile de binalarımızın şahsen düzgün yapıldığını düşünüyorum” ifadelerini kullandı.

RANT YOKSA DÖNÜŞÜM DE AKSAK OLUYOR
Şehir Plancısı Necati Uyar, kentin kurulduğu yerde aktif faylar ile zemin durumunun önemine dikkat çekti. Yapının niteliğinin de önemli olduğunu da belirten Uyar, kentsel dönüşüm konusuna değindi. Uyar, “Kentsel dönüşüm ülkemizin uzun süredir devam eden gündemi. Türkiye’de dönüşüm büyük oranda yap-yık biçiminde devam ediyor. Müteahhitlerin yada TOKİ’nin olduğu alanlarda rant sağlanabiliyorsa dönüşüm oluyor. Rant yoksa dönüşüm de ağır aksak yürüyor. Kamu bu işine girdiğinde piyasa koşullarında dönüşüm sağlanıyor. Ancak yüksek katlı binaların yan yana dizildiği bir biçimde dönüşüm aslında gerçekleşmiyor. Deprem ve planlama konusunda durum daha çetrefilli… Planlama öncesinde jeolojik-jeoteknik etüt çalışmaları yapılıyor. Durum ve koşullara göre yapı yasağı getiriliyor. Yapı olan alanlarda ise durum belirsiz… Binalar fayların altında ancak üstündeki yapılar için ne yapılacağı belirsiz. Mevcut yapılarla ilgili risk tanımlaması bulunmuyor” dedi.

SÖYLENTİLER TOPLUMDA CİDDİ TAHRİBATLAR YARATABİLİR

Kurultayın 4. oturumunda sunum yapan Prof. Dr. Kayhan Delibaş, Deprem Söylentileri ve Uzmanlık Sorunsalı: Toplumsal Kırılganlık konusunu ele aldı. Delibaş, söylentinin toplumda yarattığı tahribata dikkat çekerek şöyle konuştu, “ Deprem söylentilerinin neden ortaya çıktığını konuştuk, belirli bölgelerde çalışmalar yaptık. İşin teorsini ve kuramını anlamaya çalıştık. Deprem söylentilerinin bir tür toplumsal kırılganlık oluşturduğuna dair araştırmalar yaptım. Ülkemizde az çaba harcandığıı düşünüyorum. Jeofizik ve jeoloji alanlarına yoğunlaşmamız ve sosyoloji ile birleştirmemiz ayrı bir durumdur. Hangi afetlerin daha çok öldürücü olduğuna baktığımızda, kuraklık gibi çok daha geniş toplum kesimlerini etkileyen afetler var. Örneğin deprem. Deprem ile ilgili güven arayışı, güven aşınması ve söylentiler var. Neden 20 yıldır gerekli yolu almış değiliz. Burada güven arayışı ile ilgisi var. 20 ekim 2005'te deprem olacakmış söylentisi üzerine adeta şehir boşalmıştı. Ancak bunun söylentisi bir afete yol açmak üzere idi. Dolayısıyla söylentiler şehir efsaneleri komplo teorileri daha büyük afetlere yol açabilir. Söylentiler, şehir efsanaleri ve komplo terorileri toplumun hayal gücünü zorlayan durumlar panipe neden olabiliyor. En eski kitle iletişim aracının söylentiler olduğunu biliyoruz. Bu konuda çok sayıda söylentinin, şehir efsanesinin çok hızlı yayıldığını görebiliyoruz.”

BARO BAŞKANI BOZKURT: VATANDAŞ ACISINI BİLE YAŞAYAMADI
Aydın Barosu Başkanı Gökhan Bozkurt ise yaptığı açıklamada “Hukuk, adalet hayat gibi. Depremi burada da yaşadık. Yaralar sarılıyor. Bir hukuk kaosu var ve insanların adalete erişimin nasıl çaresiz kaldıklarını görüyoruz. Depremden sonra öncelikle hasarların giderilmesi, yaraların sarılmasını, sorumluların yargılanmasını beklerler. İşin özü deprem ya da başka bir doğa olayında belki tek başına bunca insanı öldürmez. Türkiye gibi sistematik hukuksuzluğun olduğu ülkede çok daha fazla acı yaşıyoruz. devlet eli gelsin, bu yaraları sarsın ister. Fakat vatandaş acılarını yaşamalarına dahi fırsat kalmıyor. Bir ülkede torba yasalar varsa insan hakları baştan ihlal edilmiştir. Hukuk kaosundan adalet çıkmaz. Dengesiz, denetimsiz bir devlet mekanizmasında bağımsız bir yargı bulamazsanız. Avukata giderseniz savunma ayağını oluşturan avukat bağımsız değilse başkan kaybedersiniz. Yargının bağımsız savunma ayağını teslim etmedik, etmeyeceğiz. Hukuk yoksa insan haklarının hiçbirisi güvence altında değildir. Bunların en kutsalı yaşam hakkıdır. Hukuk yoksa yaşam yoktur. Hukuka sımsıkı sarılacağız. Bütün milletimizi sevince boğan bir seçim yaşadık. Bağımsız ve tarafsız yargı oluşturana kadar mücadele devam edecek” dedi.

KİMSE BAŞINA GELDİĞİNDE ANLAMIYOR
Başkan Bozkurt konulmasının ardından sözü Avukat Ali Kağan Akın’a bıraktı. Bayraklı Depremi’nde yıkılan binalardan olan Rıza Bey Apartmanı davasına katıldığını belirten Akın, “25 yıldır bu mesleği yapıyorum, binlerce duruşmaya girdim ve ilk kez gözyaşlarımı tutamadım. Acıyı, çaresizliği bizatihi gördüm. Çocuklarını, annelerini kaybedenler duruşmadaydı. Ama dosyadan çıkan sonuç var. Hiçbir kaza tekbir ihmalle gelmiyor. Dosyada statik projeyi çizen mühendis sanık. 94’te yapılan inşaatı yapan müteahhit sanık. İlginç bir sanık var. Kat Malikleri Kurulu’nun başkanı. Apartmanda 2013 yılında meydana gelen çatlakta rapor alınmış ve bina riskli ilan edilmiş. Hiçbir proje hazırlamadan taşeron firma ile çatlakları kapatmışlar. Yıkım sonrası iki üniversiteden 7 hocanın yaptığı çalışmalar sonucunda binanın yıkılmasında sebebiyet veren ihmalleri gördük. Kat Malikleri Kurulu’nun başkanı iki çocuğunu kaybetmiş depremde. Savunmasında hepiniz biliyordunuz, mağdur olan herkes biliyordu. Tabelayı astım, WhatsAp’tan attım diyor. Kimse başına geldiğinde anlamıyor” şeklinde konuştu.

JAPON MÜHENDİS TÜRKİYE’DEKİ ŞAŞKINLIĞINI ANLATTI: BİNA İÇİN AF MI OLUR?
Japonya Yurtdışı İnşaat Şirketleri Derneği Türkiye Genel Sekreteri, Yüksek Mimar ve Mühendis Yoshinori Moriwaki “Afet riskini azaltmak için Japonya’da alınan önlemler” başlıklı bir konuşma yaptı.

Japonya ile Türkiye arasındaki farkları anlatan Moriwaki, “bugüne kadar tarihte en büyük depremimiz 9 şiddetinde 2011 yılı içerisinde gerçekleşti. 9 şiddetinde bir deprem 8 şiddetindeki bir depremin 32 kat şiddetlidir. Depremde ölü sayılarına baktığımızda depremdeki toplam ölü sayısında dünyada yedinci sırada yer alıyoruz. Ancak dünya sıralamasında Türkiye üçüncü sırada yer alıyor. Türkiye’de imar barışı var, Japonya’da yok. Af insan için olur, cezasını çeker ve iyi hal gösterdiyse af edilir ve erken salınır. Peki bina için af mı olur? Japonya’da kaçak tek bina yok. Ama Türkiye’de çok sayıda kaçak bina var. 21 milyonu aşan yapı stokunun yüzde 67’si kaçak” ifadelerini kullandı.

FOTO GALERİ İÇİN TIKLAYINIZ