Bahçeli, küresel bir ekonomik kriz olduğunu söyledi. Millet İttifakı’na ekonomi eleştirisi yaptığı için eleştirdi. Bahçeli, TÜSİAD Başkanı Orhan Turan'a da “Boş yapmayın, Türk de olamıyorsanız bari insan olun” dedi. Bahçeli, Netflix için de “Küfür ve en seviyesiz esprilerin yer aldığı, şarlatanlıktan öte bir meziyeti olmayan sözde komedyenlerin rol aldığı diziler artık haddini aşmıştır” yorumunu yaptı.

Devlet Bahçeli’nin konuşmasından öne çıkanlar şöyle:

“ÜÇ BEŞ ESNAF GEZİP FİTNE FÜCUR TEŞRİFATÇILIĞI YAPANLARIN İPLİĞİ ARTIK PAZARDADIR: Şunu bir defa açıkça ifade etmek durumundayım ki, ülkemizin hiçbir yerinde zillet ittifakının iddia ettiği gibi bir Türkiye tablosu yoktur. Siyasetlerini yalan ve riyayla mayalandıran, tezvirat ve tefrikayla maskaralaştıran çürük çarık zihniyetlerin hiçbir sözü söz değildir, hiçbir açıklaması doğru değildir. Yalandan vergi alınmış olsaydı, yalancı siyasetçilerin hepsi iflas bayrağını çekmekten inanıyorum ki kurtulamazlardı. Yalnızca göz boyamak ve çalışıyor imajı uyandırmak amacıyla üç beş esnaf gezip fitne fücur teşrifatçılığı yapanların ipliği artık pazardadır, ikinci ele düşmüştür. Kameralara yansıtılan sipariş görüntüler, sahnelenen sahte mağdur tiyatroları, duyguları istismar eden taktik beyanatlar, kurmaca ve kumanda edilen karşılıklı diyaloglar hiç kimseyi inandıramaz. Aziz milletimiz siyasi sahtekarlara, siyaset kalpazanlarına dün olduğu gibi bugün de yarın da prim vermeyecek, şans tanımayacaktır. Sahte bir gülümseme iliştirip yüzlerine kalabalıkların içine giren samimiyetsiz ve kifayetsiz siyasetçilerin, herkesi kendileri gibi ahmak ve gafil zannetmeleri tam bir çarpıklıktır.

YÜZDE 50’Yİ FERSAH FERSAH AŞAN BİR OY ÇOKLUĞUYLA YENİDEN CUMHURBAŞKANI SEÇİLECEKTİR: 2023 yılında Cumhur İttifakı açık ara farkla sandıktan başarıyla çıkacaktır. Zillet ittifakının şapkadan çıkaracağı aday kim olursa olsun Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan muazzam bir irade gücüyle, yüzde 50’yi fersah fersah aşan bir oy çokluğuyla yeniden cumhurbaşkanı seçilecektir. Zillet ittifakının nasıl bir adayı vardır ki, yıpranmasın diye açıklamaktan imtina ediliyor. Son düzlüğe girilirken, bu korkakça yaklaşımın ardında; acaba bilinçli ve taktik bir geciktirme mi söz konusudur, yoksa 6 artı 1 formatlı masaya hâkim olduğu anlaşılan derin bir çatlak mı etkilidir? Çıkarsınlar adaylarını, görsünler hanyayı Konya’yı. Demokrasi er meydanıdır, bu meydana çıkmaya yüzleri olmayanların konuşmaya hakları bile yoktur. Kolayca yıpranacak, an itibariyle meçhul ve müphem olan bir adayı çok arayıp aramadıkları, böylesi bir akıl tutulmasına nasıl düşüp kör çıkmazlara yuvarlandıkları da bir diğer muamma olarak karşımızdadır.

RUM’U, ERMENİ’Sİ, EŞKIYASI, TERÖRİSTİ, HAÇLISI HEPSİ ZİLLET İTTİFAKININ ARKASINDA: ‘Demir gibi sinirim var, kasımda seçim olabilir’ diyen Kılıçdaroğlu, ya kendi kendini kandırıyor ya da hayal aleminde paraşütsüz uçuş dersleri alıyor. Cumhurbaşkanı adaylığına çok istekli olan Kılıçdaroğlu’na partisinden ve ittifak ortaklarından yükselen itirazlar esasen sinir sistemini laçkalaştırmakla kalmamış, histeri nöbetleri yaşamasına da yol açmıştır. Bizim tavsiyemiz, en yakın kliniğe müracaat etmesi ve çok fazla gecikmeye mahal vermeden tedavi altına alınmasıdır. Yüksek beklentilerin gerçekleşmemesi durumunda yaşanacak ileri düzeyli hayal kırıklıkları Kılıçdaroğlu'nu elinden oyuncağı alınmış çocuğa dönüştürecek, mızmızlanması da hiçbir işe yaramayacaktır. Türkiye’miz üzerinde hesabı olanlardan kim varsa, Rum’u, Ermeni’si, eşkıyası, teröristi, haçlısı, Müslüman katili, Türk düşmanı, insanlık kasabının hepsi zillet ittifakının arkasında sıraya girmiştir. Milletimizden ve coğrafyamızdan intikam almak isteyenlerin tamamı Kılıçdaroğlu’nun arkasında kuyruğa dizilmiştir. Henüz ortak bir aday üzerinde anlaşamayan, birbirine çalım atmaktan özel bir haz alan, birbirlerinin aleyhine kulisleri kaynatan, lobilerin eline geçen, ortak gayeleri dış güçlerin emellerine hizmet olan siyasi partilere Türkiye’mizin emanet edilmesi istikbalimizin hiçe sayılmasıdır.  Böylesi bir zillete ne Allah razı gelecek ne de milletimiz rıza gösterecektir.

SİNDİRELLA EKONOMİSİNİN SONUNA GELİNMİŞTİR: Dünya genelinde gelir dağılımı eşitsizliğinden kaynaklanan refah kayıplarının endişe verici boyutlara ulaştığı da bir vakadır. Borca dayalı maddi tüketim son 20 yıllık zaman diliminde küresel ekonomiye pranga vurmuştur. Karşımızdaki bu tablo makro ekonomik istikrarı bozmakla kalmamış, belirli aralıklarla küresel krizleri de tahrik ve teşvik etmiştir. Geçtiğimiz günlerde, Sri Lanka borçlarını ödeyemeyerek iflas etmiş, bu ülkenin Enerji Bakanlığı da 5 gün yetecek akaryakıt kaldığını açıklamıştır. Bu itibarla milli ve manevi değerlerle bezenmiş yeni bir finansal mimariye, nevzuhur bir ekonomik ve mali çatıya acil ihtiyaç olduğu tartışmasızdır. Görülen ve çarpıcı gerçek şudur: Kapitalizmin ana mihveri, ana siperi haline gelen Sindirella ekonomisinin sonuna gelinmiştir. Neo-liberal stratejiler kalıcı iyileştirmeleri sağlamaktan aciz olduğu gibi milletler ve medeniyetler arasındaki fay hatlarını da farklı cephelerden derinleştirmektedir. Ahlaki olmayan, insani değerlerle bağdaşmayan ve istikrara hizmet etmeyen piyasa uygulamalarını köklü şekilde sorgulamadıktan, ekonomik güvenlik, ekonomik özgürlük, ekonomik eşitlik, ekonomik adalet kapsamında A’dan Z’ye revize etmedikten sonra varılacak yer gene kriz, gene toplumsal ve siyasal çalkantıdır. İnsanlığın ekonomik ve siyasi temelde yeni bir vizyona ihtiyacı vardır ve bu ertelenemez boyuttadır. Hiç kuşkusuz başımıza gelecekleri uzaktan izleyerek, tribünden seyrederek beklemek akıl karı olamayacaktır. Yürürlükteki uluslararası ilişkiler mekaniği, ekonomik ve siyaset sistematiği merhamet ve adaletten kahredici ölçülerde mahrumdur. Bulmaca içinde bulmacalar çözülmedikten sonra atılan veya atılacak her adım boşluğa düşecektir. Ekolojik limitler çerçevesinde kalarak ekonomik istikrarı yakalayıp sürekli hale getirmek bugünümüzle birlikte geleceğin dünyasını daha mamur ve müreffeh hale taşıyacaktır. Ayrıca yatırımların hedefinde, kaynak verimliliği, yenilenebilir enerji, temiz teknoloji, yeşile saygı, iklim uyumu ve ekosistemin zenginleşmesi yer almalıdır. Uyuklayan bir bakışla altımızdan kayıp giden bir dünyayı seyretmemiz sorumluluk anlayışımızla ters düşecektir.

BİR KEZ OLSUN MİLLİ OLUN: İşte görüyorsunuz, TÜSİAD Başkanı işi gücü bırakıp İsveç ve Finlandiya’nın yanında saf tutmuş, Türkiye’nin haklı sıkıntı ve taleplerinin müzakere yoluyla, karşılıklı anlayışı geliştirerek ve ittifak ruhuna uygun şekilde çözülmesini tavsiye etmiş. Neymiş, geleneksel politikalara dönmeliymişiz, üstelik fakirleşerek büyüyormuşuz. TÜSİAD’ın menşei ve mensubiyet duyduğu ülke neresidir? Bir kez olsun milli olun, bir kez olsun Türkiye’nin meşru tezlerine ve politikalarına destek verin. Haydi vermiyorsunuz, güç ve çıkar odaklarına boyun eğdiniz, bari objektif konuşun, dürüst konuşun, adam gibi konuşun, konuşun da biz de size müteşekkir olalım. ‘Benim Osmanlılığım Osmanlı Bankası kadardır’ diyen Meşrutiyet yıllarının mebusu, aynı şekilde müfterisi ve müfsidi Boşo Efendi’den ne farkınız vardır? Boş yapmayın, Boşo olmayın, Türk de olamıyorsanız bari insan olun. TÜSİAD’ın göz kırpıp selam durduğu mesela İsveç, Kandil’in finans koridoruna dönüşmüştür. İmralı canisinin fotoğrafı ve PKK paçavraları geçen günlerde devlet binalarına ışıklarla yansıtılarak terörizmin şovu yapıldı, TÜSİAD bundan memnun mudur? Bir şey diyecek midir?  İsveç Dışişleri Bakanı ‘manipülasyon’ dese de bu ülke bölücü terör örgütünün Kuzey Avrupa kampı haline gelmiştir, sorarım, zillet ittifakıyla TÜSİAD bu rezaletten mutlu mudur? Bu aşamada, İsveç’in NATO’ya girmesi, terörün pençesindeyken üyeliğinin konuşulması züldür, zulümdür, tarihi bir hatadır.

‘FİYAT ARTIŞLARI NE OLACAK’ DİYE SORUP YATLARLA DOLAŞAN ÜÇKAĞITÇILARIN BİZİMLE PAYLAŞACAK HİÇBİR ŞEYLERİ OLMAZ: Netflix’te küfür ve en seviyesiz esprilerin yer aldığı, şarlatanlıktan öte bir meziyeti olmayan sözde komedyenlerin rol aldığı diziler artık haddi aşmıştır. Aile hayatı son sığınaktır. Bu sığınağın yağmalanması için planlı bir propaganda devrededir. Küfür etmenin neresine güleceğiz? Kadını metalaştıran, erkeği yozlaştıran ucube dizi sahnelerinin neresini beğenip takdir edeceğiz? Bir yanda magazin programlarıyla gözümüzün içine sokulan bohem ve aşağılık hayatlar varken, diğer yanda bu hayatları yaşayanların özgürlükçü ve hümanist poz vermeleri çelişkidir, alçak bir kumpastır. Sebze ve meyve fiyatlarını eleştirip, mesela lüks bir mekanda veya tatil beldesinde, dar gelirli bir ailenin neredeyse bir aylık mutfak masrafına eşdeğer bir parayı bir saatte harcayıp gününü gün eden ve kursaklarını dolduranların ya da, geceliği bir memurun aylık maaşına eşdeğer bir otelde keyif sürüp ‘ne olacak bu memleketin hali’ diye gevşek gevşek konuşup, vur patlasın çal oynasın havasıyla har vurup harman savuranların veya ön kapıda mağdur, arka kapıda mağrur; görünüşte düşünceli ve duyarlı, esasta fırsatçı, faizci ve fazilet yoksunu tatlı su solcularının, meyhane devrimcilerinin, merdane gibi dönen devşirmelerin, ‘böyle ekonomi olur mu, bu fiyat artışları ne olacak’ diye sorup arkaya dolandıktan sonra yatlarla dolaşan, katlara doluşan, sonradan cebi para görmüş üçkağıtçı demokratların bize anlatacak, bizimle paylaşacak hiçbir şeyleri olamaz. Değersizliğin kuyusuna düşenlerle yol yürünemez, ortak bir gelecek hayali kurulamaz.  Sözde gazeteci ve kiralık kalemlerin televizyon ve gazete köşelerinde, zillet ittifakının muhtemel adayını tartıştıkları kadar asıl ve öncelikli olarak ahlaktaki çözülmeyi tartışmaları gerekmiyor mu? Bunu beklemek haksız bir beklenti mi?”