Yaşamımız boyunca çok şey öğreniriz.

Bunların bir kısmı hafızamıza iz eder, bir kısmı da öğrendiğimiz hızda silinir gider.

Hangi yaşta olursak olalım bu öğrendiklerimizi zaman zaman hatırlamak gerekir.

Hatta hatırlamak da yetmez, ders almak gerekir.

Ülke olarak son zamanlarda yaşadıklarımız da hiç kuşkusuz geçmiş zamanlarda yaptığımız hatalarımızdan ders alamadığımızın göstergesi.

Aynı hatalara tekrar tekrar boyun eğmek aslında yaşamımıza vurduğumuz en büyük darbelerdir.

Yapı mühendisi Miyamoto ülkemizde yaşanan felaketi değerlendirdiği gazete söyleşisinde; “100 müteahhidin gözaltına alınması üzücü, felaketlerden sonra hep bu tür şeyler olur. Birilerine suç atmak gerek. Bunun kolay olduğunu düşünüyorsunuz ama öyle değil. Bütün sistemin değişmesi gerek” diye konuşmuş.

Miyamoto haklı. Hatalıyı bulmak kolay, hata yapılmasını engellemek ise en doğru iş olur.

Ülke enkaz altında ve biz insanoğlu olarak o enkazın en büyük sebebiyiz.

İstanbul’da yaşadığım dönemlerde 17 Ağustos depremini yaşamıştım.

O dönemlerde bana önderlik eden insanlardan biri olan Ali Şensüren ağabeyimle keyifsiz bir günün ortasında, çaresizlik ve üzüntünün katık olduğu sohbetimize tanımadığım biri dahil olmuştu.

Ali Ağabey “hoş geldin” deyip buyur etti. Belli ki tanışıyorlardı.

Selam kısa sürdü.

Cebinden eski bir kitap çıkardı. Sayfaları karıştırdı ve durdu.

Dudağına beli belirsiz bir gülümseme yayıldı.

“Hayırdır” dedi Ali Ağabey

Derin bir nefes aldı adam, gözlerini bana doğru kaldırdı.

“Bir adım ötesi kabir.

Söylesene nedir bu kibir”

Dedi ve sustu…

Çay bardağını eline aldı; “Kibir insanın en büyük düşmanı, kibrine tutsak olan düşmanına boyun eğmiş olur” diye devam etti.

Sonra yine sessizlik…

Çayından bir yudum aldı. Ali Ağabey’e döndü sonra onunla konuştular.

Hiçbir şey diyemedim.

Yıllar boyunca kibir ve insan kelimesi hep eksik olmadı hayatımdan.

Zaman zaman ben de bu düşmana teslim oldum. Hata yaptım. Düzeltmem gerektiğini bildiğim için, yenilenmeye çalıştım.

Düzelttiğimi sandığım zaman yine yenildiğimi fark ettim.

Etrafımdaki insanların anlam verememesine rağmen ben bunun farkındayım.

Çünkü yıllar önce bana söylenen o söz dimağımda yankılanıp durdu belki de…

Şimdi yine böyle bir kırılmanın eşiğindeyim.

Hücrelerimden geçen fay hatlarının hepsinin birden kırılmasının acısını yaşıyorum.

Kendi kendime soruyorum; “Bile bile neden bu hatalara düşüyorsun” diye.

Yanıtı, göçük altında kalan ruhum bile veremiyor.

Eşimden, çocuklarımdan, ailemden, dostlarımdan, arkadaşlarımdan, en başta da kendimden özür dilerim.