[email protected]
www.twitter.com/umitkutbay

Sabahattin Ali’nin ölümün 75. Yılı anısına…

Kürk Mantolu Madonna

Son günlerde “Kürk Mantolu Madonna” isimli kitabı ile yine gündemde yine en çok okunan listelerinde.

Sosyal medya hesaplarında kahve eşliğinde paylaşılan kitapların başında geliyor.

Aslında gündemimizden hiç düşmedi ama hep eksik bildik, hep yarım tanıdık.

Türkiye'nin ilk siyasi faili meçhul cinayeti ya da uluslararası terörün ülkemizdeki ilk kurbanı, Sabahattin Ali...

41 yıllık kısa yaşamına üç roman, on öykü, iki şiir kitabı ve yedi kitap çevirisi sığdırmıştır. Sadece edebiyata değil şiirleriyle Türk müziğine de onlarca güzel eser kazandırmıştır. Ne yazık ki vatanını çok seven her yazar gibi Sabahattin Ali de bu topraklarda dünyaya gelmenin bedelini ağır ödemiştir.

Sabahattin Ali 1930 yılında -iki yıl kaldığı Almanya'dan döndükten sonra- yazmaya başladığı “Resimli Ay” dergisinde Nazım Hikmet'le tanışır. Nazım Hikmet yeni tanıştığı gençte büyük bir cevher görür, onu hem kazanmaya hem de edebiyat alanında yetiştirmeye karar verir.

Nazım Hikmet yıllar sonra Sabahattin Ali'nin Çekoslovakya'da basılan “İçimizdeki Şeytan” isimli kitabının önsözünde şöyle yazar:

“Gözlüklerinin arkasından pusuya yatmaz, gözlüklerinin arkasından insanın gözüne dostça, bazen dost bir alaycılıkla bakardı. Bakışları ara sıra mahzunlaşırdı. Bazen gereğinden çok telaşlandığı olurdu. Bazen de kendisine gereğinden çok güvenirdi. Yumruklarına değil zekasına...”

“Sabahattin'in saçları vaktinden önce ağardı. Öldürüldüğü zaman ardında vefalı bir genç kadınla bir kız bıraktı.”

Foto1: Aydın Ortaokulu 1930-1931

Sabahattin Ali 1930-1931 ders yılında Aydın Ortaokulu'nda Almanca öğretmenliğine başlar. Aydın'ı pek sevmez. Etrafında sohbet edebileceği bir insan olmadığından şikayet eder. Okul saatleri dışındaki zamanının çoğunu kitap okuyarak geçirir. Bazen de Tellidede’de bir meyhaneye takılır, orada çalınan müziklere eşlik eder.

Sohbet edeceği birilerinin olmamasının onu iyice rahatsız ettiği günlerde biriyle tanışır. Aynı dönemlerde Aydın'da yaşayan “Sakallı Celal” onun tek sohbet arkadaşı olur. Bu durumu arkadaşı Enver Necati'ye bir mektup yazarak şöyle açıklar:

“Bütün Aydın'da senin anlayacağın anlamda tek bir akıllı adama rastlamadım. Yalnız Aydın'a iki saatlik mesafedeki Reşadiye köyünde makinistlik yapan bir ‘Sakallı Celal’ var, adını herhalde duymuşsunuzdur. O ara sıra geliyor, kafadarlık yapıyoruz. Sözden anlar, aklı başında, enfes bir adam. Bu herkesin kendisine deli deyişinden de belli zaten.”

Foto 2: Sabahattin Ali’nin Aydın yılları ve kaldığı ev

Sabahattin Ali yaşadığı aşklarıyla da tanınır. Tabi bunların birçoğu platoniktir. Bu tek taraflı aşklarından biri de Aydın'da görev yapan bir albayın Fethiye isimli kızıdır. Fethiye onun Aydın Ortaokulu'ndan öğrencisidir. O dönem 23 yaşında genç bir delikanlı olan Sabahattin Ali fırsatları hiç kaçırmaz, havaların güzel olduğu hafta sonları albayın ailesiyle birlikte Pınarbaşı bahçesine pikniğe gider. Bu onun için Fethiye ile geçireceği fazladan zaman demektir. Genç kız öğretmeninin kendisine olan ilgisinin farkındadır; ancak onun gönlü de Harbiyeli bir delikanlıdadır. 

Bir gün, Aydın Ortaokulu öğrencilerinin dolaplarında yapılan aramada Türkiye Gizli Komünist Partisi'nin “Kızıl İstanbul” isimli dergisi bulunur. Sabahattin Ali'nin hiç bir ilgisi olmadığı halde, etrafında ondan rahatsız olanlar ve okuldan gitmesini isteyenler tarafından suçlanır. Çocukların, dolaplarındaki dergileri Sabahattin Ali'nin etkisiyle edindikleri iftirasını atarlar. Sabahattin Ali bu olaydan sonra tutuklanır ve Topyatağı mevkiinde bulunan cezaevine atılır.


Foto 3: O dönem Aydın Cezaevi olarak kullanılan Topyatağı’ndaki binanın günümüzdeki hali

Yargılandığı mahkemede yaptığı savunmada üstüne atılan suçları kabul etmez. Hiç bir örgütle bağlantısı olmadığını ve öğrencilere propaganda yapmadığını söyler. Savunmasının bir bölümünde kullandığı cümleler adeta herkese ders niteliğindedir:

“Ben bir kafa taşıyorum. Bu kafa yalnız karın doyurmak ve giyinmek için olanakları araştıran bir makine değildir. İnsan beyninin ekmek parası dışında ilgilenmesi gereken sorunları vardır. Bunların gündelik yaşamla ilgisi yoktur. 'Aydın adam' diye işte ekmek parasından başka şeyleri de düşünen adama derler. Bana suç atmalarının nedeni benim kendi çevremden ayrı yaşayışım hatta onlara biraz tepeden bakışımdır. Bu çok doğaldır. Çevrem beni tatmin etmediği sürece onlardan uzaklaşmaya ve beni doyuran kitaplara dönmeye mecburum.”

Aydın Cezaevi’nde kaldığı günlerde birçok köylü, esnaf ve memurla tanışır. Onlarla yaptığı sohbetler, ileride yazacağı roman ve öykülerine kaynak olacaktır. Üç ay süren bu ilk cezaevi deneyiminde tanıştığı genç bir delikanlının başından geçenler onu çok etkiler. 1937’de kitap olarak basılan “Kuyucaklı Yusuf” işte bu delikanlının hayatı ile kendi yaşamından kesitler sunar.

9 Eylül 1931 tarihine kadar Aydın Cezaevi’nde tutuklu kalır. Hakkındaki suçlamalardan beraat eder. Serbest kaldıktan 21 gün sonra Konya Ortaokulu'na Almanca öğretmeni olarak gönderilir.

Yıllar sonra Sabahattin Eyüpoğlu'nun önerisi ile Bedri Rahmi, Melih Cevdet, Orhan Veli, Samim Kocagöz ve Cevat Şakir (Halikarnas Balıkçısı) ile birlikte Ege kıyılarını tekneyle tura çıkma fikri ortaya atılır. Aydın'da öğretmenlik yaptığı zamanlarda geldiği Kuşadası ve diğer Ege kıyılarını tekrar görme fikri çok hoşuna gider. Öneriyi ilk o kabul eder. Bu çok değerli isimlerle birlikte Ege kıyılarında iki haftalık eşsiz bir yolculuğa çıkar.

Türkiye için mavi yolculuk akımı işte bu yolculuktan sonra başlar. Sonrasında birçok kişi Ege ve Akdeniz kıyıları boyunca mavi turlar düzenler. Bu kıyıların önemi giderek artar. İleriki yıllarda yapılaşmalar başlar ve turizm tesisleri kurulur.

Maalesef Sabahattin Ali'nin Ege kıyılarını son görüşü 1945 yazındaki bu yolculuk olur. Ege kıyılarından yayılan sıcak düşler, 1948 yılında Kırklareli dağlarında soğuk rüzgarlara dönüşür. Cesedi bulunduğunda kim olduğu bile anlaşılmamıştır...

Foto 4: Sabahattin Ali'nin ölümünden sonra bulunan çantasının içinden; Balzac'ın bir romanı, Puşkin'in bir romanı, saat, gözlük ve Aliye Hanım'ın bir fotoğrafı çıkmıştır.

Sabahattin Ali’yi işkenceyle öldürüp, Istranca Ormanları’nda açık araziye atarak cesedinin parçalanmasını isteyenler, yıllar geçmesine rağmen onu unutturamadı.

Sabahattin Ali, onun gibi güzel düşlü insanların yüreğinde yaşamaya devam ediyor...

Not: Sabahattin Ali fotoğrafı için Metin Avdaç'a Eski Aydın Cezaevi fotoğrafı için Mükerrem Kürüm'e teşekkür ederim.

02.04.2023