Kimi kitapların sayfa sayısı azdır ama bıraktıkları iz uzun yıllar sürer.

Semih Çelenk’in Gelin Tanış Olalım adlı eseri de böylesi kitaplardan.

Adını Yunus Emre’nin o meşhur çağrısından alan bu çalışma, hem edebiyatın inceliğini hem de Anadolu’nun ortak kültürel damarını günümüz insanına hatırlatıyor.

Çelenk’in dili yalın ama yoğun… Türkülerin, deyişlerin ve masalların kokusunu taşıyor. Okurken yer yer bir halk ozanının nefesini hissediyorsunuz. Kimi bölümlerde şiire yaklaşan lirizm, tiyatro metnine özgü bir ritimle birleşiyor. Bu da okuru yalnızca bir metinle değil, adeta bir sahneyle karşı karşıya bırakıyor.

Olumlu tarafı bu güçlü şiirsellik... Ancak olumsuz yanı, metnin kısa ve yoğun yapısı nedeniyle bazı fikirlerin yeterince açılmadan geçip gitmesi. Okur bazen biraz daha kalmaya, biraz daha derinleşmeye ihtiyaç duyuyor.

Semih Çelenk’in yazdığı bu eseri, yine aynı isimle sanatçı Fırat Tanış, bir Abdal hikâyesi şeklinde türkü müzikali olarak sahneye taşıyor. O yüzden kitap bir tiyatro metni olarak değerlendirilmeli.

Eser, aslında Anadolu’nun sözlü kültürel mirasını bugüne taşımayı hedefliyor. Abdal geleneği, dervişlerin halkı bir araya getiren dilini çağdaş bir kılıkla yeniden sunuyor. Böylece köklerimizle bağımızı tazeleyen bir hatırlatma işlevi görüyor.

Yazar, geçmişi romantikleştirmeden, günümüze dair bir yüzleşme zemini yaratıyor.
Eserin tarihsel göndermeleri derinlikli bir arka plan bilgisi sunmuyor. Daha çok simgesel bir alan açıyor, bu da tarihsel bağlamı önemseyenler için eksiklik olabilir.

Çelenk’in çağrısı doğrudan politik değil ama siyasal boyutunu görmezden gelmek mümkün değil. “Tanımadığımızla tanış olalım” derken, aslında kutuplaşmanın en derin yaralar açtığı bir topluma sesleniyor.

Eser, bir uzlaşma, bir diyalog önerisi.

Gücü burada: somut bir siyasal taraf tutmadan, insanı merkeze alan bir barış dili kurmakta. Ancak bu da bir zayıflık sayılabilir; sistem eleştirisi ya da keskin politik göndermeler bekleyen okur için fazla soyut kalıyor.

Kitap bilimsel kuramlarla doğrudan ilişki kurmuyor. Ancak insanın varoluşuna, toplumsal belleğe ve kültürün iyileştirici gücüne dair felsefi bir alt metin taşıyor.

“Hayatı kül olup uçmasın diye anlatıldı” gibi cümleler, tiyatronun ve anlatının insana bir tür korunak sağladığını düşündürüyor.

Buradaki eksiklik, bilimsel tartışmalardan uzak durması… Akademik bir araştırma değil; daha çok şiirsel bir düşünce kitabı.

Metin, bireyin içsel dönüşümüne dair öğütler içeriyor. Kendi kalbine yönelme, önyargılarından arınma, düşman bellediğinle yüzleşme çağrısı… Tüm bunlar, psikolojik bir arınma yolculuğu gibi okunabilir.

Olumsuz yanı, bu içsel yolculuğun bireysel hikâyeler üzerinden değil, daha çok sembolik ifadeler üzerinden aktarılması. Yani bir roman karakteri derinliği beklememek gerek.

Çelenk’in en güçlü yanı burada: toplumsal birlik, ortak ritüeller, halaylar, türküler…

Hepsi birer sosyolojik bağ öğesi…

Kitap, toplumu çözümlemekten ziyade topluma yeniden bir arada olma imkânı hatırlatıyor. Birlikte söylemek, birlikte oynamak, birlikte yaşamak… Ama bunu yaparken günümüz kent yaşamına veya modern toplumun sorunlarına dair somut analizler sunmuyor.

Kitap kısa, yoğun ve sahneye uygun bir ritimle yazılmış. Bir tiyatro metni olarak akıcılığı var. Okurun zihninde görsel çağrışımlar uyandırıyor. Bu, teknik açıdan güçlü bir tercih…

Ancak teknik olarak eksik kalan nokta, farklı anlatı biçimlerinin çeşitliliğini barındırmaması… Tamamen sözlü kültürden beslenen tek çizgide ilerliyor.

Sonuç olarak; Gelin Tanış Olalım, hacmi küçük ama yükü ağır bir eser.

Edebi olarak güçlü, kültürel olarak köklere yaslanan, siyasal olarak barışçı bir davet, psikolojik olarak içsel bir çağrı, sosyolojik olarak bir topluluk hatırlatması…

Eksikleri de yok değil: kısa kalıyor, bazı fikirler yüzeysel geçiliyor, bilimsel ya da tarihsel bağlamı derinleştirmiyor.

Ama bu kitabın amacı da zaten büyük teoriler inşa etmek değil. Amacı, bize en kadim çağrıyı yeniden duyurmak:

“Gelin tanış olalım.”