Toplumların huzuru ile bireyin içsel barışı arasında sıkı bir bağ vardır.

Bu bağ, zaman zaman siyasetin, bazen tarihin, kimi zaman da psikolojinin dilinde aransa da; nadiren tüm bu katmanları bir arada kavrayabilen bir ses bulur.

Doğan Cüceloğlu’nun“Gerçek Özgürlük” adlı kitabı işte tam da bu türden nadir seslerden biridir.

Kitap, özgürlüğün yalnızca dışsal engellerin kalkmasıyla değil, bireyin içindeki korkular, öğrenilmiş çaresizlikler ve "mış gibi" yaşamlarla yüzleşmesiyle mümkün olduğunu güçlü bir dille anlatıyor.

Cüceloğlu’nun dili ne süslüdür ne akademik terimlere boğulmuştur. Ancak tam da bu yalınlık, onun anlatımına benzersiz bir edebi değer kazandırıyor.

“Gerçek Özgürlük”, edebiyatın didaktik öğütlere dönüşmediği ama okuyucunun kendisini sürekli sorguladığı bir bilinç akışıyla ilerliyor.

Her bölüm, bir öykü gibi açılıyor ve okuyucuyu kendi geçmişine, yetişme tarzına, toplumla kurduğu ilişkilere döndürüyor.

Kitaptaki kişisel anekdotlar ve danışan hikâyeleri, bireysel deneyimin evrensel insani duyarlılıkla nasıl kesiştiğini gösteriyor.

Cüceloğlu’nun özgürlük tanımı, klasik liberal anlayıştan oldukça farklıdır. Ona göre asıl tutsaklık, bireyin içselleştirdiği koşullanmalarla yaşamasıdır.

"El âlem ne der?", "Babam gibi olmamalıyım", "Bu yaşta yapılır mı?" gibi ifadeler, bireyin özgürlük bilincini törpüleyen sosyokültürel kodlardır. Bu yönüyle kitap, özellikle Türkiye gibi kolektivist toplumlarda yetişen bireylerin yaşadığı iç çatışmaları ve ‘görünmez zincirleri’ analiz ediyor.

Psikolojik açıdan ise Carl Rogers ve ViktorFrankl’ın izinden giden bir insancıl psikoloji anlayışıyla, bireyin kendi iç rehberini keşfetmesini teşvik ediyor.

Kitap, doğrudan siyasi tarih ya da ideolojik çerçeveler sunmasa da özgürlük kavramının tarihsel gelişimine dair ipuçları veriyor.

Osmanlı’dan Cumhuriyet’e, askeri darbelerden neoliberal kuşatmaya kadar uzanan kolektif hafızada bireyin nasıl biçimlendiği ve şekillendirildiği kitabın satır aralarında sezdiriliyor.

Cüceloğlu, özgürlüğün yalnızca politik bir hak olarak değil, düşünme biçimi, hissetme hakkı ve benliğin kabulü anlamında ele alınması gerektiğini öne sürüyor.

Bu, birey-iktidar ilişkisine dair oldukça incelikli bir siyasi duruşun ifadesidir.

“Gerçek Özgürlük”, herhangi bir bilimsel teoriyi anlatmak amacı taşımıyor. Ancak psikolojiyi, eğitimi, toplumbilimini ve hatta iletişim kuramlarını birlikte ele alıyor.

Kitapta anlatılan özgürlük anlayışı, nörobilimden alınan temel bazı çıkarımlarla desteklenmese de, davranış kalıplarının nasıl oluştuğu, koşullu öğrenmenin birey üzerindeki etkileri gibi alanlarda örtük bir bilimsel temel barındırıyor.

Teknik açıdan ise kitabın yapısı oldukça sistematiktir. Her bölüm belli bir temayı işliyor, örnekle somutlaştırıp okuyucuda eyleme geçme isteği uyandıracak bir çağrıyla bitiyor.

Bu sistematik kurgu, bir kişisel gelişim kitabı olmanın çok ötesinde, düşünceyi örgütleyen bir araç haline geliyor.

Doğan Cüceloğlu’nun“Gerçek Özgürlük” adlı eseri, okuruna bir vaatte bulunmuyor; aksine ona bir sorumluluk yüklüyor: Kendi zihinsel prangalarını fark etmek, bu zincirleri sorgulamak ve adım adım çözmeye çalışmak.

Bu süreç, kolay bir yolculuk değildir. Ancak Cüceloğlu, özgürlüğün sadece bir hak değil, bir erdem olduğunu; kişinin kendine, çevresine ve hayata karşı sorumluluğunun temelinde yer aldığını sarsıcı bir açıklıkla ortaya koyuyor.

Bugün birey, özgürlüğü dijital algoritmaların, politik propagandaların ve sosyokültürel kalıpların arasında kaybetmiş durumda.

“Gerçek Özgürlük”, bu karmaşık düğümü çözmek isteyenler için sade ama dönüştürücü bir kılavuz niteliğinde.

Sadece bir kişisel gelişim kitabı değil aynı zamanda toplumsal dönüşümün bireysel farkındalıkla başladığını anlatan manifesto gibidir.

Cüceloğlu, özgürlüğü dışsal sınırların ötesinde, içsel bir uyanış olarak tanımlıyor. Bu uyanış ancak bireyin kendine karşı dürüst olması, konfor alanını terk etmesi ve yüzleşmeye cesaret etmesiyle mümkündür.

Her bireyin kendi zincirini fark etmesiyle başlayacak olan sessiz devrim, toplumsal yapının da ruhunu dönüştürebilir.

Ve belki de tam da bu yüzden, Cüceloğlu’nun sözleri sadece bireyi değil, toplumun vicdanını da özgürleştirme gücüne sahiptir.