2006 yılında Ege Üniversitesi'nin içerisindeki KYK yurtlarının kapılarında anahtar olmadığı için çok dertlenmiştik. Resmen gözümüz açık uyurduk. Çünkü dört tarafı özel güvenliklerle korunan yurdumuza dışarıdan birisi elini kolunu sallayarak girip bir kadın öğrenciyi koridorda darp ederek öldürmekle tehdit etmişti. Üstelik kaldığı odasının önünde. Hepimiz o gece eli bıçaklı birisini gördüğümüz için titreyerek sabahlamıştık.

Ya ölseydi(k)...

Bu soru kafamızın içindeki sesleri çoğalttıkça sabahın erken saatlerinde toplanıp eylem yaptık.
Korunamadığımız ve kendimizi güvende hissetmediğimiz okulumuzda nasıl yaşayacak ve okuyacaktık ki? Aslında soru çok basit demi ama olaylar o kadar da basit gelişmedi. Dayak yedik, soruşturmalar açıldı, okuldan uzaklaştırılanlarımız oldu ve daha bir sürü olay...

Eee ne oldu peki?
Yurt kapılarına anahtar, tuvaletlere ve duşlara da kapı takılmadı. Yırtık ve yarım yamalak perdelerin arkasınada acaba birisi bizi gözetliyor mu, çekiyor mu diyerek duş aldık. Hep korktuk, kaygılandık, hiç huzurla uyanmadık, hep endişelendik ama o yurtta kalmak zorundaydık.

Güzelhisar KYK Yurdunda hayatını kaybeden Zeren Ertaş da kalmak zorundaydı. Ne Zeren ne de beraberindeki 15 arkadaşı suçlu değildi! Onlar sadece öğrenciydi ve tek talepleri okumak iken bir anda suçlu ilan edildiler. Haberler ardı ardına geldi. Korkunç başlıklarla "günah keçisi" ilan edilen çocuklarımız bir anda Türkiye'nin gündeminde yer aldı. 

Akşam saatlerinde yaşanan olayda, 15 kişilik asansöre 16 öğrencinin bindiği, arızalanan asansörün düşmesi sonucu 1 öğrencinin hayatını kaybettiği öğrenildi.

Aydın Valisi Yakup Canbolat, yurttaki 15 kişilik asansöre 16 kişinin bindiğini, asansörün, birinci kattayken henüz kapı kapanmadan kaymaya başladığını ifade ederek, bu sırada asansördeki öğrencilerden birinin panik halinde dışarı çıkmak isterken arada sıkışarak vefat ettiğini söyledi. TRT


Aydın Valisi Yakup Canbolat'ın "ama 15 kişi binmeselerdi ölmezlerdi" anlamı çıkardığı açıklaması, ADÜ Rektörü Bülent Kent'in X (twitter) hesabından Zeren'in ölümünü "kadere" bağlaması ve gönderisini hemen silmesi, Aydın Büyükşehir Belediye Başkanı Özlem Çerçioğlu'nun CHP'nin gençliğini sahaya sürmesi, Efeler Belediyesi'nin "Sorumluluktan kendisini kurtaran" açıklamaları, esnafın şimdi alana gidersem fişlenirim korkusuyla pencere arkasında ve sosyal medyadan olayları izlemesi, siyasi partilerin gelip propaganda yapması, asıl sorumlulular yerine amir memur işçi kesimine faturanın kesilmesi toplumsal duyarlılığımızın ve vicdanımızın ne kadar yozlaştığını gösterdi. 

Peki sonra ne oldu? Bir öğrenci polise "abi ben senden korkmuyorum vallahi çantamda kalem ve kitaplarım var, sadece yürümek istiyorum yaa" dediği anda daha da sıkı kenetlendiler. Yürümek istediler. Kolluk kuvvetleri ile öğrenciler yüz yüze geldiler. Suçlu muamelesi görerek ters kelepçe ile gözaltına alındılar, dayak yediler.  Bu eylemlerde polisin orantısız güç kullanmasına sebep olan olaylar örgüsünden CHP'nin "trolleri" kendisini sorumlu tutmalı. 

Hem bir gazeteci olarak hem de ADÜ'lü bir öğrenci olarak gördüğüm en net şey şu;  CHP'nin il-ilçe gençlik kolları başkanları ve BŞB'nin bankamatik çalışanları ve trol tayfası öğrencilerin eylemini sahiplenmekten ziyade sabote etti.  Öğrenciler polis ile diyaloğu çok sağlıklı bir şekilde kurarken bir anda işin içerisine siyaset, çıkar ve menfaat girince ortam gerildi. 

Hadi ordan be muhalefet yapacağım diye saçmalama! diyenlere de şahit olduğum bir diyaloğu anlatayım belki öğrencilerin haklı eylemini haksız yere gasp eden sabote edenler utanır...

Çünkü, Aydın BŞB'nin bir türlü ertelenmeyen konserlerine gölge düşmemesi için öğrencilerin her bir adımı, her bir planı CHP'li trol tayfası tarafından deşifre edildi. Bir bir gözümün önünde kolluk güçlerine aktarıldı. Aslında sadece yürümek isteyen öğrenciler bir anda, "terör" eylemi gerçekleştirecek, kent sokaklarını birbirine katacak ve bütün sokakları kırıp dökecek gibi lanse edildi. İlk günlerinden itibaren sahaya inen "Zeren için buradayım" diyen çocuklarımızın hepsi "suçlu" ilan edildi. Bu adaletli değildi, doğru değildi. 

Özetle, valisinden belediye başkanına, amirinden memuruna, esnafından öğretmenine kadar kimse öğrencilerine hakettiği desteği vermedi. Türkiye'nin dört bir yanı Zeren için adalet arayan öğrencilerin hak arayışı sesleriyle inlerken Aydın'da "kendi makamını veya adını kurtarmak" isteyenler sorumluluk almak yerine öğrencileri ama'lı cümlelerle suçlu ilan etmeyi tercih etti. Geçmiş olsun Aydın, ATEŞ DÜŞTÜĞÜ YERİ YAKIYOR...