"Bir kızın tıraşlı bir erkeği güzel zannetmesi hazindir..."

"Bu ülkede ilgililer bilgisiz, bilgililer de ilgisizdir."

"Bu kadar cehalet ancak tahsille mümkün olur."

"Türkiye'de aydın geçinenler Doğu'ya doğru seyreden bir geminin güvertesinde Batı yönünde koşturarak Batılılaştıklarını sanırlar."

 

Bu satırları okurken bir şey anlamamış olabilir ya da nasıl bir belaya bulaştım diyebilirsiniz. İyi edersiniz... Çünkü bahsedeceğimiz kişi düşünceleri ile belki de sizi yola getirecek.

Tevfik Fikret'in öğrencisi, Nazım Hikmet'in öğretmeni;

 

Celal Yalınız...

Nam-ı diğer, Sakallı Celal...

Sabahattin Ali’nin Aydın günleri ile ilgili yazığım “Kürk Mantolu Madonna” isimli yazımdan hatırlayınız. Sabahattin Ali’nin tek sohbet arkadaşı Sakallı Celal…

Bkz. https://www.aydinhaberleri.com/kurk-mantolu-madonna

Sabahattin Ali arkadaşı Enver Necati'ye yazdığı mektupta şöyle diyordu:

“Bütün Aydın'da senin anlayacağın anlamda tek bir akıllı adama rastlamadım. Yalnız Aydın'a iki saatlik mesafedeki Reşadiye köyünde makinistlik yapan bir ‘Sakallı Celal’ var, adını herhalde duymuşsunuzdur. O ara sıra geliyor, kafadarlık yapıyoruz. Sözden anlar, aklı başında, enfes bir adam. Bu herkesin kendisine deli deyişinden de belli zaten.”

Sokrates “Bilgeliğin esası iyileri ve kötüleri birbirlerinden ayırabilmektir” der. Montaigne ise “Bilgeliği kötülükleri ayırt edebilme bilimi” olarak betimler. Elbette insanın iyiyi ve kötüyü tanıması ve ayırabilmesi için, aklının ve bilincinin yerinde, kendine güvenli ve korkusuz olması, kendi kendini yönetme yetisine sahip bulunması gerekir. İşte Sakallı Celal de bu ayırımı yapabilen ve yaşam tarzına yansıtan insanlardandı.

Gazeteci - yazar Orhan Karaveli, Galatasaray Lisesi yıllarında, önceki mezunlardan Sakallı Celal ile ilgili anısından bahsederken, okulun karşında beklediğini görüp kimi aradığını sorduğunda "Kendimi arıyorum" dediğini belirtir. Kaç kişi kendini arar ki? Veya ömrümüz kendimizi aramakla geçmiyor mu?

1886 da Ankara İdadisi ismiyle kurulan 1908 de adı Ankara Sultanisi olarak değiştirilen okulun müdürü iken Maarif Vekilliği (Milli Eğitim Bakanlığı) tarafından bir yazı gönderilir. Yazıda, yükseköğretim okullarının öğrenci gereksinimlerini karşılamak için idareten bir sınavla alt sınıflardaki öğrencileri son sınıftaki öğrencilerle birlikte mezun etmesi istenir. Bunu herhangi bir okul müdürü hiç sorun etmez ve hemen kabul ederdi. Fakat Sakallı Celal'in yanıtı kısa ve netti; "Okul boyacı küpü değildir." Sonrasında istifasını verir. Bu kararından vazgeçirmeye çalışsalar da kararı kesindir. Okuldan arkadaşı olan Maarif Vekili son bir gayretle yeniden düşünmesini, en azından emekli olana kadar bu görevde kalmasını ister. Bunun kendi hayatı için gerekliliğinden bahseder. Bu ısrar üzerine Sakallı Celal; "Meşrutiyet'i ilan ettik, olmadı. Cumhuriyet'i getirdik gene olmadı. Bir de ciddiyeti denemeye ne dersin?" der ve gider.

İncir Müstahsilleri Kooperatifi yeni makinelerle güçlendirilen "Karapınar(İncirliova-Erbeyli) İncir Islah ve Tütsüleme Tesisleri"nde çalıştırılmak üzere bir baş makinist alınacağını öğrendikten sonra başvuru yapar kabul edilir. Aydın ve çevresi eskiden beri, Avrupa’ya incir ve üzüm gibi ürünler ihraç etmektedir. İzmir- Aydın demir yolu da bu amaçla döşenmiş ilk demiryoludur.

Foto 1: Sakallı Celal incir çuvallarını taşıyor.

Fabrika yetkilileri, çok önemli yerlerde öğretmenlik ve müdürlük yapmış, Türkiye'de adı duyulmuş bu ilginç adamdan işkillenirler ama makinelerdeki ustalığını görünce işe başlattılar.

Her alanda üreticilere yardımcı olur. İncir ve üzüm üretiminin gelişmesinde, taşınmasında büyük kolaylıklar sağlayacak fikirler üretir. Hatta incirin kurutularak paketlenip ihraç edilmesi gibi ilginç düşünceleriyle kısa zamanda ustabaşlığa yükselerek iş yerinin vazgeçilmez kişisi olur.

Foto 2: Sakallı Celal kısa zamanda ustabaşılığa yükselerek işyerinin vazgeçilmezi olmuştur.

Tek başına bir hayat sürdüğü için soyadı kanunu çıktığında kendisine "Yalnız" soyadını uygun görür. Tek başına ama gösterişten uzak yaşantısı olduğundan maddi sıkıntı çekmiyor hatta epeyce de para biriktirebiliyordur. Para sıkıntısı olmadığı için maaşını fabrikada çalışan, maddi durumu son derece kötü, dört çocuklu bir işçiye verir; "Eline geçtiğinde verirsin" der.

Çok geçmeden Aydın'da karakola çağrılır. Karakola gittiğinde evinde arama yapılacağını söyleyen komiser ve beraberindeki polislerle birlikte Sakallı Celal'in evine gelirler. Evin her tarafını ararlar ama onlara göre bir suç delili bulamazlar.  Arama esnasında polis, duvarda duran Karl Marx portresini görür ve "Bu kim?" diye sorar. Sakallı Celal; "Rahmetli babam" diye cevaplar. Polisler tamam deyip aramaya devam ederler. Bir köşede sessizce oturup, olup biteni izleyen Sakallı Celal dayanamayıp sorar;

-Allah aşkına komiserim, siz burada ne arıyorsunuz?                   

-Yoksul işçilere yardım yapıyormuşsunuz!                                       

- Eeee, ne var bunda?                                                                                     

- Yani, komünistsin? Biz de bunun belgelerini arıyoruz!                                        

  - Yoksullara, muhtaçlara yardım etmek ne zamandan beri komünistlik oldu komiserim. Siz belge aradığınızı söyleseydiniz, sizleri yormadan gösterirdim.

- Göster, o halde!                                                                                   

Sakallı Celal işaret parmağıyla başını göstererek;                                                  

- Belge melge yok komiser efendi. Varsa da her şey kafamın içindedir. Gücünüz yetiyorsa girip alın. Yoksa haydi size güle güle…

Foto 3: Hayatta sahip olduğu ilk ve tek evinin odasının duvarları çeşitli fotoğraf ve hatıralarla doluydu.

Birçok düşünür ve filozof bu topraklardan sessiz sedasız uçtu gitti. Her giden arakasında bıraktıkları ile hep hatırlandı. Oysa Sakallı Celal bir tek yazılı eser bırakmadı ama hiç bir zaman unutulmadı.

 İyi mevkilere gelip çok para kazanabilecekken, sade ve kimsenin boyunduruğu altına girmeden yaşamayı tercih etti.

Sakalı onun özgürlük, kimseyi takmazlık, doğallık ve filozofluk bayrağıydı.

Platon; "Dostlarım, oğullarım büyüdüğünde sizden onları cezalandırmanızı istiyorum; eğer servetini veya herhangi bir şeyi erdemden daha çok önemserlerse veya aslında hiçbir şey değilken bir şeymiş gibi davranırlarsa, hayatta göreceğiniz iş ne olursa olsun, erdem olmayınca elde edeceğiniz her şeyin, yapacağınız her işin sonunda utanç ve kötülük vardır" der.

Sakallı Celal, geride onurlu bir yaşam ve erdemli bir duruş bıraktı.