#DUVAR
[email protected]

www.twitter.com/umitkutbay

Soğuk havaların iyiden iyiye hissettirdiği günlerde iç ısıtan sohbetlerin tadına doyum olmaz. Bir bardak çay ya da taş değirmenin öğüttüğü taze kahvenin kokusu eşlik ediyorsa o sohbete, bitsin istemezsiniz.

Öyle sohbetler edebileceğim dostlarımı ziyaret etmeyi severim.

Onlardan birini tanıştırayım o vakit…

Köşe başına konumlanmış, içerden çeşit çeşit kokuların geldiği, küçük baharatçı dükkânının önündeki iki sandalye bir masa konudan konuya uçuşan cümlelere yarenlik eder.

Birkaç yıl öncesinin dalış eğitmeni, şimdilerin baharatçısı Şevki Gözmen, namı diğer Şevki hoca; zamanı durdurduğu Kökçü Baharat isimli küçük dükkâna holding diyebilecek kadar büyük yüreğe sahip... 

Zamanın gizli tanıkları vardır hayatımızda. Şevki de benim hayatımdaki o tanıklardan. Uzun zaman önce bir dağ yürüyüşü vesilesiyle tanıştığım, yıllardır da dostluğunun tadını çıkardığım birisi.

Dergi editörlüğü yaptığım dönemde doğa sporları ile ilgili gönderdiği yazılarını heyecanla okurdum. Aydın’ın ilk karikatür dergisini çıkarttığımız dönemde karikatürist arkadaşımız Muhammet Ali’ nin çizdiği “Derin denizlerin ve derin mevzuların adamı Şevko” karakteri de yine ondan feyz alınmıştı.

Geçtiğimiz günlerde yine yanına uğradım. Daha yeni başlamışken sohbete, elinde uzun sırığı ve o sırığın ucunda bağlı budama bıçağı olan biri geldi yanımıza. Parktaki çam ağaçlarının tepelerinde kalmış kozalakları alıp alamayacağını sordu. Ağaçların bize ait olmadığını, parkla birlikte belediyenin olduğunu söyledik. Birkaç saniye yüzümüze baktı ve gitti. Bir ağacın yanında durdu. Birkaç hamlede koca ağacın tepesindeydi. Kestiği kozalaklar yere düşer düşmez, diğer arkadaşı elindeki çuvala doldurdu. Aynı çeviklikle koca ağaçtan sarkıp aşağı indi.   

Biraz şaşkınlık biraz gıpta ile izledik. Sonra aramızda evrilen dünya ve canlı yaşamından konu açıldı, uzadı gitti.

Evrim teorisinin içeriğini sadece fiziki değişim olarak algılamak sanırım hepimiz için çok basit bir düşünce olur.

Genç hekimler, hekimlik mesleğinden önce “Hipokrat Yemini” ederler. Antik çağda yapılan yemin ile günümüzdeki yemin arasında elbette farklılıklar vardır. En önemli farklılık; eski Hipokrat yemininde tıp tanrısı olarak kabul edilen Asklepeion adına yemin edilirken, yeni yeminde kutsal inançlar üzerine yemin edilmektedir.

“Birini tedavi etmeden önce sor; onu hasta eden şeylerden vazgeçmeye istekli mi?”

İşte o ünlü Hipokrat’ın en beğendiğim sözü böyle.

Vazgeçmek…

Bence; evrilmenin, değişmenin, yeniliğe geçişin en önemli şartıdır vazgeçmek

Darwin teorilerinden, Mendel Yasalarından daha ötede, tamamı pozitif bilim verilerine uymayabilen fakat aynı zamanda hayatın ve dünyanın gerçekleri olarak da kabul edilebilen kutsal kitaplar ve bilim adamlarının birleştiği küçük ayrıntıdır aslında; vazgeçmek.

Evrim geçiren her canlı, önceki bildiklerinden, yaşadıklarından, alıştıklarından vazgeçmek zorundadır. Aksi takdirde o evrimin gerçekleşmesi mümkün olmaz.

Kendi adıyla anılan yasaların bulucusu ve genetik biliminde bir çığır açan Avusturyalı bilim adamı Mendel;  hem bir botanikçi hem de bir din adamıdır. Mendel’in araştırmaları sayesinde genlerin ebeveynlerden yavrulara nasıl aktarıldığı aydınlatılmıştır. Genlerden geçen kalıtımsal özelliklere rağmen canlılar, bu özelliklerden vazgeçerek, güçlü yanlarını alarak evrilebiliyordu.

Dinler tarihinde insanlık, başka bir deyişle insanlık trajedisi, Adem ile Havva’nın cennetten kovulmaları ile başlar. Tanrı önce yeri ( dünyayı ) ve gökleri, geceyi ve gündüzü, otları, meyveli ağaçları, balıkları, hayvanları, kuşları yaratıyor. Sonra Tanrı kendi suretinde (kendine benzer şekilde ) topraktan, daha doğrusu yağmurun ıslattığı çamurdan Adem’i yaratıyor, onun burun deliklerinden üfleyerek hayat soluğu, yani ruh veriyor ve onu canlı haline getiriyor. Tanrı insanın tek olmasını uygun bulmuyor, Adem’e derin bir uyku veriyor ve o uyurken kaburga kemiğinin birini alıyor ve ondan Havva’yı yaratıyor ve onu Adem’e eş olarak veriyor.

Sonrası yine hepimizin bildiğimiz hikâye; cennetten kovuluyorlar…

Ya da vazgeçtilerse?

Öyle ya; vazgeçip farklı bir deneyim ile yaşamlarını sürdürmek isteyemezler mi?

Yaşamımıza yön vermek için eskiden vazgeçmemiz, bildiğimizi değiştirmemiz, kendimizi yenilememiz gerekir. Aksi takdirde öğrenmemiz mümkün olmaz.

Doğru bildiğimizi sandığımız birçok konu var elbette. Ama sanıyoruz…

Yeni doğruları öğrenmemiz, gelişimizi sağlayan en temel konudur.

O halde; vazgeçmekten korkmamalıyız.

Vazgeçtikçe yeniler için yer açılacaktır. Zamanın bu kadar hızlı ilerlediği günümüzde, değişim için kendimize güvenmeliyiz.

Düşünceden, sosyal yaşama, siyasetten, insani ihtiyaçlarımıza kadar her şey evrim geçirirken biz de vazgeçmeyi öğrenebilmeliyiz.

Soğuk havaların iyiden iyiye hissettirdiği günlerde iç ısıtan sohbetlerin tadına doyum olmaz. Bir bardak çay ya da taş değirmenin öğüttüğü taze kahvenin kokusu eşlik ediyorsa o sohbete, bitsin istemezsiniz.

Ama bitmek zorunda…

Yeni sohbetler için bu sohbetten de vazgeçtik…