Ne olacağını bilemediğimiz bir yaşamı omuzladık, ne olacağımızı belemediğimiz bir zamanda…

Küçükken sorarlardı; “Büyüyünce ne olacaksın?” diye. Cevaplar hep aynı olur ve bu durum hiç şaşmazdı; Doktor, Öğretmen, Avukat, Polis, Mühendis, Hemşire, Asker vs…

Şimdi sorun, yine aynıdır. İstisnai cevaplar hariç benzer şekilde alırsınız…

Oysaki bize insan olmayı öğretmediler…

Keşke bize sorduklarında “Büyüyünce ne olacaksın?” diye, “İnsan olacağım” diyebilseydik.

Her şey olduk, her şey olmaya da devam ediyoruz ama insan olamadık…

İnsan olmayı başaramadan yaşayabildik belki ama dünyamız insan olamadığımız için ölüyor…

“ Darağacı, bir kefesinde bir insanın diğer kefesinde tüm dünyanın yer aldığı bir terazidir. İnsan olmak güzeldir” diyen Victor Hugo bu günlerde yaşadıklarımızı görse kim bilir ne düşünürdü.


Fotoğraf: https://www.instagram.com/p/B94avBLJ1QC/?utm_medium=copy_link

Yağmalıyoruz dünyayı binlerce yıldır.

Peki, ne için?

Bu sorunun tek bir cevabı var hiç şüphesiz;

Hırslarımız uğruna…

Hemen hemen her gün felaket haberler ile sarsılıyoruz. Seller, fırtınalar, depremler, hortumlar, yangınlar vs…

Artık kanıksamaya başladık sanırım. Hiç yabancı gelmiyor bu durum. Hiç oralı olmadan, yaşamımızı kaldığımız yerden sürdürmeye devam ediyoruz.

Geçenlerde okuduğum bir haberde geçen itiraf, her şeyi açıklıyor aslında.

“Afyonkarahisar'da bulunan Türkiye'nin 12. büyük gölü Eber, kirlilik ve kuraklık nedeniyle yok olmak üzere. Gölün 24 metre olan su derinliği 1 metreye geriledi, kuruyan alan oranı yüzde 80'e ulaştı.

Gölün can çekiştiğini söyleyen Türkiye Tabiatını Koruma Derneği Bilim Danışmanı Dr. Erol Kesici,yöre halkının pişman olduğunu da şu sözlerle aktardı: “Göle ihanet ettik. Hiç bitmez, kirlenmez, tükenmez sandık, o da canlıymış bilemedik. Her şeyden önce susuz kalmaktayız. Fasulye, domates, biber ve meyve için su bulamaz hale geldik. Onunla da kalmadı cildimiz, ciğerimiz kurudu, biz kuruduk.”

Kurbağa sesine hasret kaldık. Su yılanları, kemirgenler yok olunca sazlıklar ve tarlalar, farelere kaldı. Ürüne zarar veriyorlar. Bilemedik hocam, emanete sahip çıkamadık, felaketi yaşamaktayız, elden ne gelir onu da bilmemekteyiz.”

Ne acı çaresiz kalmak…

İş işten geçtikten sonra dövünmeyi çok iyi biliriz. En doğru, en güzel yaptığımız şey, olay olup bittikten sonra Ah! Vah! Tüh! demek…

Deprem örneğin… Ülkemizin en acı gerçeğidir. Ve yıllardır uzmanlar bu konudaki alınması gereken tedbirleri söylemekten usandılar.

Sonuç: Çok güzel, deprem sonrası tatbikatları yapıyoruz…

Hem öyle güzel ki; “Gerçeği aratmadı” manşetleri atılacak kadar.

Ama gerçek öyle değil maalesef.

Yıllar önce, TRT’nin tek kanal olduğu dönemlerde yayınlanan, kamu duyarlılığını arttırmak için yapılmış bir kısa film vardı.

Bir adam eşeğine yüklediği erzakı, kızı ve küçük oğlu ile ormanda yürüyor. Oğlu bir sopayı at yapmış, üstüne binmiş, koşturuyor. Elindeki dal parçasını da kılıç gibi tutarak etraftaki küçük ağaç fidanlarına vuruyor. Bu durumu gören yaşlı adam torununa müdahale edip, onu sert bir şekilde uyarıyor ve küçük ağaç fidanının kırılan dallarını düzelmeye çalışıyor. Sonra oturup bir sigara yakıyor ve o güzel ağaçların gölgesinde verdiği kısacık mola da, kızının telli duvaklı gelinliğini hayal ediyor.

Sonrasında ise; yola devam etme zamanı geldiğinde attığı sigara izmariti ile o güzelim orman yanıyor. Küçük bir ihmali ile bir tek dalının kırılmasına kıyamadığı koca ormanın yok olmasına sebep oluyor.

Neden olduğu, nasıl olduğu, kimin yaptığı önemini yitirdi artık. İnsanlıktan çıkan insanlığın sonucudur yaşadıklarımız.

Yanan ormanlarımız ve sonrasında yapılan haberleri gördükçe üzüntüm katlanıyor.

“Marmaris ve Manavgat’ta 4 can kaybı var”

“Manavgat'taki yangında can kaybı 3'e yükseldi”

“Türkiye'yi Sarsan Yangınlar: Can Kaybı 4'e Çıktı”

“Antalya felaketi yaşıyor: Can kaybı 3'e yükseldi”

Atılan manşetler böyle işte. Can kaybı denilince sadece insan akla geliyor çünkü…

Can kaybı…

Kaybedilen milyonlarca ağaç, bitki, böcek, hayvan candan sayılmıyor maalesef.

Üzülerek, kahrederek izliyoruz yanan ormanlarımızı. Canımız acıyor,fakatcanı acıyan, canı olan sadece insanlık mı?Yüzbinlerce, milyonlarca canlı yok oluyor…

Sahi sadece insan canı mı acıyor?

İnsan olmayı becerememiş insanlık, can hesabı yapıyor, sadece kendi canını hesaba katarak…

Ve ne acı ki;

Ne olacağını bilemediğimiz bir yaşamı omuzladık, ne olacağımızı bilemediğimiz bir zamanda…