Okumaya başladığınızda bir doğa metaforu üzerinden insanın iç çatışmalarını anlatıyor gibi görünse de, sayfalar ilerledikçe bunun yalnızca bir fırtınanın değil; bir toplumun, bir tarihin, hatta bir ruhun derinlerden yükselen uğultusu olduğunu anladığınız bir kitabı anlatmaya çalışacağım.

Gönül Çatalcalı’nın Yusuf Atılgan Roman Ödülü alan “Su Fırtınası” adlı romanı…

Daha önce okuduğum “Eşiktekiler” ve "Çöp" isimli romanları gibi toplumsal gerçekçi bir eser.

Roman, kişisel acıları kolektif gerçeklikle örerek, günümüz Türk edebiyatında giderek azalan “yerel olanla evrensel olanı iç içe geçirme” becerisini taze bir solukla yeniden hatırlatıyor.

Çatalcalı’ nın dili, durgun göl yüzeyine atılan bir taş misali halkalar yaratıyor. Yer yer şiirselleşen üslubu, okuru hem metne hem karakterlerin ruhuna yaklaştırıyor. Örneğin şu cümle bunu özetler nitelikte:

“Karanlıkta su sesi doluyordu kulaklarına, kırış kırış olmuş derisinin altında, damarlarında geziniyordu sanki derenin kolları.”

Edebiyat açısından romanın en güçlü yanı, sahneler arası geçişlerde gösterilen ustalık. Yazar, zamanın doğrusal akışını bozmak yerine, onu genişletip daraltarak belleği bir kamera gibi kullanmayı başarıyor.

Ancak bu noktada bir zayıflık da var: Bazı bölümlerde yoğun lirizm, olay örgüsünün ritmini yavaşlatıyor ve okurun dikkatini dağıtabiliyor.

Roman, bireysel bir hikâyeyi anlatırken arka planda yakın dönem Türkiye tarihine de ince bir doku halinde temas ediyor.

Göç, kentleşme, toplumsal yarılmalar ve 90’lı yılların kırılgan siyasal atmosferi romanda açıkça sunulmuyor; ancak dip akıntısı misali sürekli hissediliyor. Bu anlamda Çatalcalı, tarihin görünmez elini göstermeden hissettiren yazarlardan.

Bu tarihsel yaklaşımın olumlu yanı, romanı didaktik olmaktan kurtarması diyebilirim. Olumsuz yanı ise, tarihsel arka planın kimi okurlar için çok belirsiz kalması; özellikle genç okurlar bazı göndermeleri kaçırabilir.

“Su Fırtınası” sosyopolitik bir roman örgüsüne sahip, bu da eseri siyasetsiz roman olmaktan çıkarıyor.

Çatalcalı siyasete duvar örmek yerine onun gölgesini suya yansıtıyor. Karakterlerin hayatlarına sirayet eden sosyoekonomik koşullar, devlet–birey ilişkisi ve kırılgan demokratik atmosfer romanın alt akıntısını oluşturuyor.

Diğer taraftan; açık siyasi polemiklerden kaçındığı için roman geniş bir okur kitlesine hitap etse de, bazı okuyucular siyasal çerçevenin daha net olmasını bekleyebilir.

Su metaforu romanın omurgası. Bilimsel açıdan bakıldığında suyun akışkanlığı, hafızanın sele benzetilmesi, insan beyninin travma anında “akma/donma” tepkileriyle ilişkili çağrışımlar yaratıyor.

Teknik anlamda ise romanın kurgusal yapısı oldukça sağlam kurulmuş. Bölümler arası geçişler ve karakter derinlikleri bir mühendis titizliğiyle planlanmış. Ancak bazı yan karakterlerin serimlenmesinde aceleci davranıldığı hissediliyor.

“Su Fırtınası” nın en güçlü yanı psikolojik çözümlemeleri. Travma, yas, kabulleniş ve kimlik çatışması roman boyunca ana eksen olarak ilerliyor. Kahramanın iç sesi neredeyse ikinci bir karakter gibi işliyor.

Çatalcalı, birey–toplum ilişkisini incelerken, özellikle kadın kimliğini çok boyutlu bir yapıyla ele alıyor. Kadının aile içinde, toplumda ve kendi kendisiyle kurduğu gerilimli ilişkiler romanın sosyolojik omurgasını oluşturuyor.

Roman, sınıfsal farkların yarattığı görünmez sınırları da gösteriyor; fakat bu kısım daha fazla derinleştirilebilirdi. Bazı toplumsal meseleler tema olarak güçlü, ancak olay örgüsüne tam entegre edilemediği için etkisi zaman zaman zayıflıyor.

Güçlü şiirsel dil, derin psikolojik analiz, ince işlenmiş tarihsel ve sosyolojik katman, tutarlı ve iyi planlanmış kurgu ve su metaforunun çok yönlü kullanımı eserin olumlu yönleri olarak söyleyebilirim.

Diğer taraftan olumsuz tarafları ise; yer yer aşırı lirizm nedeniyle yavaşlayan tempo, tarihsel ve siyasi göndermelerin kimi okuyucular için fazla belirsiz kalması.

“Su Fırtınası”, Türk edebiyatının son dönem örnekleri içinde hem duygusal yoğunluğu hem de toplumsal derinliğiyle öne çıkan bir roman.

Gönül Çatalcalı, insanın içindeki fırtınaları anlatırken toplumsal hafızayı da suyun altındaki kaya tabakaları gibi görünmez ama belirleyici bir biçimde hissettirmeyi başarmış.

Edebiyatı bir anlatı olmasının yanında, bir arayış olarak gören okurlar için “Su Fırtınası” kesinlikle çarpıcı bir deneyim sunuyor.