“Zaman çok hızlı diye bir kavram var şimdilerde. Aslında hızlanan zaman değil, aynı zaman içinde yapmaya çalıştıklarımızın çokluğu, bize zamanı kısaymış gibi düşündürüyor.

Gün içinde yaşadıklarımızı sıralamaya kalksak, bize eksik bile gelebilir. Oysa daha önceki yıllarda, aynı süre içinde daha az işle uğraştığımızı bile unuttuk. Yıllar geçtikçe kısa zamanda, çok daha fazla şey yapmayı öğrendik.

Düşünün; fatura ödemek için bile birkaç saatinizi veya bir gününüzü ayırmak zorundayken şimdi aynı işlemi birkaç saniye içinde yapabiliyorsunuz.

Zaman mı kısaldı, yoksa aynı zaman için de yaptıklarımız mı çoğaldı?

Öyleyse; yaşamak için gerekli olan değil gerekmeyene de sahip olmak öğretildi hızlıca…”

Yukarıdaki cümleler “Sabırla Öğretilen Sabırsızlık” (1) isimli yazımdan…Sosyal medyayı gün geçtikçe daha sık kullanan insanlığın sabrı gittikçe azalıyor. Beklemeye tahammülü kalmayan bizler saniyeler içinde başka bir bilgiye ulaşabiliyoruz.

Birkaç kelimeyle, hatta birkaç harfle, hatta hatta
“emoji” denen karakterlerle derdini anlatmak zorunda kalıyorsun.

Küçürek öyküler de tam bu dönem için yazılmış sanki.
Peki, nedir küçürek öykü?

Türk edebiyatında önemli bir yere sahip olmasına rağmen pek bilinmeyen tür, küçürek öykü de metinler çok kısadır.

Yaşamdan alınmış kısa anlar, küçük olaylar, unutulmayan yaşanmışlıklar, belki kurulan düşlerin beslediği; monolog ve içsel konuşmalarla tamamlanan yazın türü olarak tanımlanıyor.
Küçürek öyküde de diğer yazın türlerinde olduğu gibi insana özgü gerçekler ön plandadır. Anlatılan olay ya da durum için karakterler, zaman ve mekân gibi unsurlar sınırlıdır.

Edebiyatımızın küçürek öykü öncülerinden olan Ferit Edgü’ nün“Hakkâri’de Bir Mevsim”kitabını okumak, küçürek öykü kavramını anlamak açısından çok değerli.

Fotoğraf: https://www.instagram.com/p/CbE0VBEKdf9/?utm_medium=copy_link

Çehov' un “Vaktim olsaydı daha kısa yazardım” sözünü gerçeğe dönüştüren bir eser, Hakkâri’de Bir Mevsim.

Şiirimsi metinlerin, sayfalar dolusu kelimelerin anlattıklarından daha çok fakat işçiliğini göstermeyen bir doğallığı var.

Öteki veya yabancı diye irdelenen anlatıcı bir sürgün olarak geldiği ıssız ve ulaşılmazı zor yerde, devletin ve devleti temsil edenlerin oynamasını istediği rolün dışına çıkar.

Belki sürgün edildiği belki de kaçtığı yer onun farklı düşünmesine yol açar. Bu farklı düşünce yapısı ve kendini sorgulama oradaki günlerini anlamlı kılar.

Hayat köylüler için umutsuz ve karamsar olsa da yaşamın başka yönünü keşfeden O için, yine de umut vericidir.

Kafka'nın romanlarını anımsatan eserde akıl ve mantığın açıklayamadığı bir durum söz konusudur. O, buraya nasıl geldiğini tam kestirememekte ya da kendinin uydurduğu bir yalana inanmaktadır.

Sade ve anlaşılır bir dile sahip olan Ferit Edgü romanı Hakkâri’de Bir Mevsim, küçürek öykü olarak bilinen türün en önde gelen eserlerinden.

Varoluşçu felsefenin önemli temsilcilerinde gördüğümüz anlayıştan farklı olarak kendi yaşantısından bolca izler taşıyor.

Eserin her satırı bir hesaplaşmanın dışa vurumu olarak göze çarpıyor. Yazarın tüm yaşamını değiştiren Hakkâri’deki izlenimlerini ele alması açısından da çok önemli bir kaynak.

Hem öteki, hem O, hem öğretmen, hem de yabancı olarak geldiği şehrin insanlarına dokunan bir kahramanın, sıra dışı yazım tekniği ile aktarılmış küçürek öyküsü: ilk ismiyle "O" daha sonra yapılan filmi ile birlikte "Hakkâri’de Bir Mevsim" adını alıyor...

Ne diyelim; artık küçürek öykü gibi kısa zamanlara sığdırıyoruz yaşamımızı.

Ya da;

“Zaman çok hızlı diye bir kavram var şimdilerde. Aslında hızlanan zaman değil, aynı zaman içinde yapmaya çalıştıklarımızın çokluğu, bize zamanı kısaymış gibi düşündürüyor.” (2)

(1) https://www.aydinhaberleri.com/sabirla-ogretilen-sabirsizlik-makale,44.html
(2) https://www.aydinhaberleri.com/sabirla-ogretilen-sabirsizlik-makale,44.html