Bellek…

İnsanlığın hem yükü hem de kılavuzu.

Kolombiyalı yazar Héctor Abad Faciolince, “Nisyan” adlı kitabında bu paradoksun izini sürüyor.

Eser, isminin çağrıştırdığı üzere, “unutmak” üzerine kurulmuş parçalı bir düşünce atlası gibi okunuyor. Yazar, kısa denemeler, aforizmalar ve kişisel notlar aracılığıyla hafıza, kayıp, ölüm ve unutma kavramlarını edebi bir laboratuvarda inceliyor.

“Unutmak, ruhun bağışıklık sistemidir; yoksa yaşadığımız hiçbir şeyi taşıyamazdık.”

Bu satır, kitabın temel tezini özetler nitelikte. Abad, unutmayı bir eksiklik değil, var olabilmenin koşulu olarak tanımlıyor.

Edebi açıdan “Nisyan”, türler arası sınırları bulanıklaştıran bir eser. Ne tam anlamıyla bir deneme ne de klasik bir anı kitabı… Daha çok fragmanlardan oluşan, yer yer şiirsel bir düşünce güncesi.

Abad’ın dili yalın ama yoğun; kelimeleri ekonomik, fakat anlam katmanları oldukça zengin diyebilirim.

Teknik bakımdan metnin parçalı yapısı, okuyucudan aktif katılım bekliyor; satırlar arasında boşlukları okurun kendisinin doldurması gerekiyor. Bu yapı, çağdaş Latin Amerika edebiyatındaki deneysel eğilimlerle de örtüşüyor.

Olumsuz tarafı ise, bu fragmante yapı nedeniyle metnin bir bütünlük duygusunu zaman zaman yitirmesi. Okur, özellikle felsefi referansların yoğunlaştığı bölümlerde zihinsel bir dağınıklık yaşayabiliyor.

Kolombiya’nın uzun süren süren iç çatışmaları, şiddet sarmalı ve politik istikrarsızlığı, Abad’ın yazınında derin izler bırakmış.

Yazarın babası Héctor Abad Gómez’in siyasi cinayete kurban gitmesi, unutma ve hatırlama temalarının kişisel bir acıdan beslendiğini düşündürüyor.

“Bazı anılar öylesine yakıcıdır ki onları unutmak bir adalet değildir, bir kendini koruma içgüdüsüdür.”

Bu cümle, bireysel hafızayla toplumsal hafıza arasındaki gerilimi gözler önüne seriyor.

Abad, politik şiddetin bıraktığı izlerin hafızada nasıl yara olarak kaldığını ve unutmanın bazen bir iyileşme biçimi olabileceğini sorguluyor. Bu yönüyle eser, hafıza siyasetine dair bir eleştiri olarak da okunabilir.

“Nisyan”, nörobilimle psikolojinin kesişim noktasında duran bir dizi düşünce de barındırıyor. Abad, belleğin biyolojik doğasına dair bilimsel bilgileri edebi bir dille yorumluyor.

Hafızanın seçici işleyişini, travmaların bastırılması mekanizmasını ve unutmanın beyinde yarattığı “temizlik” etkisini işlerken psikanalitik göndermelerden de yararlanıyor.

Bu yaklaşım, kitabın düşünsel derinliğini artırsa da zaman zaman bilimsel terminolojinin yüzeyde kalması, akademik okurlar için yetersiz bulunabilir.

Eser, bireysel unutma ile kolektif unutma arasındaki ilişkiye de eğiliyor. Abad, toplumların geçmişle yüzleşememesinin sonuçlarını incelerken, “unutmanın kurumsallaşması”na dair eleştirel bir bakış geliştiriyor. Bu bağlamda “Nisyan”, yalnızca bireyin değil, ulusların da hafızasına ayna tutuyor.

“Uluslar, unuttukları kadar suçsuz görünür.”

Bu söz, kitabın sosyolojik damarını en açık biçimde ortaya koyuyor.

Köşe yazarı gözüyle bakıldığında “Nisyan”, klasik anlamda olay örgüsüyle ilerleyen bir kitap değil; daha çok düşünsel bir harita. Edebi cesareti, şiirselliği ve tematik derinliğiyle övgüyü hak ediyor.

Öte yandan, yapısal dağınıklığı ve yer yer entelektüel kapalılığı nedeniyle her okura hitap etmeyebilir.

Abad, hafızayı bir yük olmaktan çıkarıp, unutmayı insanın varoluşsal direnci olarak yüceltiyor. Bu cesur yaklaşım, hem büyüleyici hem de rahatsız edici.

“Nisyan”, okurunu konfor alanından çıkaran, düşündüren ve sorgulatan bir eser…

Ve belki de bu yüzden, unutulmaz.