Kemal Varol, edebiyatımızda uzun süredir sessiz sedasız ama güçlü bir hat açıyor:

Şiddetin, sevginin, yoksulluğun, taşranın ve hafızanın birbiriyle boğuştuğu insan hikâyeleri…

“Onu Sevdiğim Zamanlar” da bu hattın en kırılgan, en içe dönük ve belki de en “yalnız” duran duraklarından biri.

Roman, bir yandan tutunamayanların aşkını anlatıyor; diğer yandan Türkiye’nin taşrasındaki sınıfsal, kültürel ve siyasal fay hatlarını kişisel bir hikâyenin içine gömüyor.

Bu yönüyle eser, bir aşk romanı gibi görünse de aslında bir memleket panoraması.

Sessizliğin estetiğini yansıtan Varol’un dili, yine o kendine has “yaralı şiirsellik”le örülü. Cümleler çoğu zaman kurşun gibi kısa; bazen de bir iç monoloğun ritmine kapılıp uzuyor. Anlatıcı, kendisiyle hesaplaşırken okuru da yolculuğuna ortak ediyor.

“Çok sonra anladım: Bazı aşklar unutarak değil, hatırlayarak biterdi belki de.”

Bu tür cümleler, romanın ana duygusunu özetleyen o içe kapalı lirizmi taşıyor.

Dilin tutarlı olması, kuvvetli bir atmosfer inşa etmesi ve duyguların yalın ama derin olarak aktarılması olumlu yönleri olarak öne çıkıyor.

Bazı okurlar için bu şiirsellik fazlaca içe kapanık ve tekrar hissi yaratabilir. Bu da olumsuz olarak algılanabilir.

Roman içinde geçen olay örgüsü siyasi çalkantılar üzerine kurulu. Bunun yanında taşranın gündelik hayatındaki “küçük ama yıkıcı” iktidar ilişkilerini de hissettiriyor.

Siyasi baskılar, topluluk normları, ekonomik sınırlılıklar, karakterlerin kaderini belirleyen görünmez bir el gibi.

“Gerçek hayattansa kitaplardaki dünyada yaşamak bana daha güzel geliyordu. Kitaplar yalnızlar içindi çünkü. Dışarıdaki gerçek hayat onları avutamadığı için okuyordu insanlar.”

Bu satır, taşranın ve taşrada yaşayanların sosyolojik ve politik psikolojisini özetliyor aslında.

Varol, siyaseti bağırmadan anlatıyor; kurduğu atmosferle sezdiriyor. Siyasal bağlamı daha doğrudan görmek isteyen okurlar için fazla üstü kapalı kalabilir.

Roman psikolojik bir çözülüşün hikâyesi…

Karakterin yaşadığı travma, kayıp ve öz-değer sorunları modern psikolojinin temel temalarıyla örtüşüyor.

Taşranın sosyolojik dokusu gerçekçi ve tutarlı olmasına rağmen bazı karakterler yan rollerde kalıp derinleşmiyor.

Romanın teknik açıdan en dikkat çekici yanı, anlatıcının iç monolog merkezli oluşu.

Bu tercih hikâyeyi yoğunlaştırırken duyguyu derinleştiriyor, ancak olay akışını yavaşlatıyor.

Kurguda zaman geçişleri yer yer belirsizleşiyor; bu durum romanın bilinç-akışı tonuyla uyumlu olsa da kimi okur için takip güçlüğü yaratabilir.

Atmosfer ustalığı, dil ritmi, iç ses derinliği ise mükemmel bir okuma keyfi sunuyor.

“Onu Sevdiğim Zamanlar”, büyük olaylar anlatan bir roman değil; büyük duyguların küçük kırılmalarını anlatan bir metin.

Kemal Varol, aşkın içimizde bıraktığı oyukları taşranın soğuk coğrafyasıyla birleştirerek hem kişisel hem toplumsal bir hikâye kuruyor.

Kısacası, bu roman: aceleyle okunacak bir eser değil; derinleşmek, durmak, dinlemek isteyenlere hitap ediyor.

Aşkın, kaybın, hafızanın ve taşranın kesiştiği yerde duran bir kitap…

Ve bazı yaralar ancak böyle bir romanla okunabiliyor.